Türkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın?
SİYASETAçıktır ki Türkiye’nin Suriye’deki Kürt sorunu ile ilgili yaklaşımı ile Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilgili yaklaşımları arasında geçilmez bir Çin Seddi yok! Yıllarca yok varsaydığı Kürtlerin kimliklerinden asla vazgeçmediklerini bizatihi deneyerek yaşamış olan bir ülke olarak Türkiye’ye düşen, bu deneyim çerçevesinde Suriye’ye bir öneride bulunarak, Suriye’nin kendi Kürtlerinin kimlik taleplerini de dikkate alan bir yerden yeni bir anayasa yazılmasını önermek olmalıdır.
Bahçeli diyor ki: ‘Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge’ hedefi tarihin, kardeşlik hukukunun, kader ortaklığının, hiç kuşkusuz üzerinde yaşadığımız geniş coğrafyanın diriliş ve toparlanış kararıdır. Bu kararı tahrip etmeye, temelinden dinamitlemeye kalkışanlar buna pişman edilecektir”.
Kime diyor?
Tabii ki YPG’ye. Yani Suriye Kürtlerine.
Neden söylüyor?
Çünkü YPG Şam’a, yani HTŞ’ye teslim olmuyor. Kendi kimlikleriyle ilgili talepleri var. Daha doğrusu HTŞ ile bir diplomasi ilişkisi içinde Suriye’deki farklı kimlikleri de içine alan yeni bir demokratik başlangıç istiyor. Doğrusu henüz daha HTŞ Şam’a girmeden önce o zamanın al-Colani’si, şimdinin al-Şara’sı CNN’e verdiği rapörtajda, gazetecinin Suriye’deki “azınlıklarla” ilgili sorusuna şöyle cevap vermişti:
“Hiçbir kimse bir diğerini çizmeye hakkı yoktur. Bu gruplar bu bölgede yüzlerce yıl birlikte yaşadılar ve hiç kimsenin bir diğerini ortadan kaldırmak gibi bir hakkı olamaz. Bu nedenle de (Esad rejiminin yaptığı gibi tek bir grubun değil) herkesin hakkını korumak ve garanti altına almak için yasal bir çerçeve gerekiyor”. (Benim 9 Aralık 2024’de Yeni Arayış’da çıkan yazımdan).
Ben de bu ifadelerden giderek al-Şara’nın bu formülasyonunun Abdullah Öcalan’ın “Demokratik Konfedarilizm”ini çağrıştırdığını yazmıştım.
Zaman geçtikçe Türkiye Suriye hükümeti üzerinde etkili olmaya başlayınca başka şeyler de olmaya başladı. Türkiye’nin pozisyonu al-Şara’nın bu ilk medya açıklamasındaki gibi “çok-kimlikli” bir Suriye yerine özerklik ya da federalizm gibi yönetim biçimlerine karşı “merkeziyetçi” üniter bir devlet yapılanması şeklinde oldu. Türkiye o günden bu yana bu yaklaşımında israrlı. Nitekim yazının başına aldığım Bahçeli’nin sözleri de bu türden merkeziyetçi olmayan girişimlere meydan okuyan bir tutumu tekrarlıyor.
Bu tutum karşısında insanın aklına şu türden sorular geliyor: Türkiye’li Kürtlerle bir çözüm sürecine girmiş olan Hükümet, onların Suriye’deki akrabalarına neden bu kadar sekter bir tavır alıyor? Tamam Türkiye Kürtleriyle içine girilen çözüm sürecinde ne özerklik ve ne de federasyon konusu var. Ama bu süreçte Kürtlerin vatandaşlık ve kültür talepleri hiç mi olmayacak? Örneğin, ana dil hakkı ve yerel yönetimlerin merkezi hükümetler karşısında daha güçlü durabilecekleri bazı düzenlemeler bu sürecin içinde bir yerlerde olmayacak mı?
Eğer olmayacaksa, Hükümetin bu tutumunun Kürt sorunu dediğimiz sorunla nasıl bir ilgisi olmuş olacak? Yine Bahçeli’nin ve bir yığın siyasetçinin tekrarlayıp durduğu gibi Anayasanın 54. Maddesindeki gibi “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” diyerek sorunla ilgili taleplerden vaz mı geçilmesi istenecek?
Yok eğer bu da değilse, yani Türkiyeli Kürtlerin kimlik taleplerine bir çözüm getirmek düşünülüyorsa, o zaman benzer bir yaklaşım neden Suriyedeki Kürt akrabalarımıza da önerilmiyor? Yani “asla izin vermeyiz!” afra tafrasıyla konuşmak yerine HTŞ yönetimine benzer bir yaklaşım neden önerilmiyor ki?
Doğrusu, barıştan yana olan herkesin, Türkiye’nin SDG ile ilişkin bu sert tutumunun aslında yürümekte olan çözüm sürecinden de bir şey beklememek lazım geldiği yönünde yorumlarına sebep oluyor. İstenen bu olmadığına göre neden?
Açıktır ki Türkiye’nin Suriye’deki Kürt sorunu ile ilgili yaklaşımı ile Türkiye’deki Kürt sorunu ile ilgili yaklaşımları arasında geçilmez bir Çin Seddi yok! Yıllarca yok varsaydığı Kürtlerin kimliklerinden asla vazgeçmediklerini bizatihi deneyerek yaşamış olan bir ülke olarak Türkiye’ye düşen, bu deneyim çerçevesinde Suriye’ye bir öneride bulunarak, Suriye’nin kendi Kürtlerinin kimlik taleplerini de dikkate alan bir yerden yeni bir anayasa yazılmasını önermek olmalıdır. Terörsüz Türkiye ve terörsüz bölge ancak böyle gerçekleşir.
Akıl da, vicdan da ahlak da bunu gerektirir!
İlginizi Çekebilir