© Yeni Arayış

Türkiye ve Dünya

Küreselcilik ve dijital demokrasi gibi kavramların yerini, gelişen teknolojileri kimlerin denetleyecekleri sorunsalı aldı. Kısa sürede “mavi yakalıların” kol güçlerine karşı ortaya atılan, “robotik çağ” ve beyaz yakalıları da etkileyeceği anlaşılan, “Yapay Zeka” gündeme geldi. 

Dünyada olağandışı gelişmelerin yaşandığı bu süreçte, iktidarı ve muhalefetiyle Türkiye’de siyaset tümüyle içe kapanmış izlenimi uyandırıyor. Türkiye bu kısır döngüden kısa sürede çıkamazsa, önümüzdeki dönemin çok daha zor geçeceğini öne sürmek, kehanet sayılmamalı.

Dünya ekonomisindeki gelişmeler, küresel ölçekte bir altüst oluş öncesini çağrıştırıyor. Hızla artan borç stokları, verimsizlik ve seksen yıllık parasal dengelerin sarsılma sürecine evrilmesi, uluslararası kriz olasılığını arttırıyor. 

ABD başta ekonomik büyüklük sıralamasında önde gelen, 20 ülkenin borç ve toplam GSMH’ları arasındaki oransal dengenin, giderek bozulduğu anlaşılıyor. Günümüz koşullarında 2.Büyük Savaş öncesini anımsatan gelişmelere tanık oluyoruz.

Hatırlayalım; ABD İkinci Dünya Savaşının bitimine kısa süre kala, altın yerine doların referans para birimi olmasını kabul ettirmişti. Bretton-Wood anlaşması ile 1944 yılında elde ettiği bu pozisyon, Nixon döneminde radikal bir değişiklikle güçlendirildi. Dolaşıma girecek dolar karşılığında bulundurulması gereken, altın rezervinden tek yanlı vaz geçildi.

ABD’nin para politikaları ile Dünya Ticaretindeki üstünlüğü karşısında, hayata geçirilmeye çalışılan, BRICS’ in dolara karşı bir alternatif para birimi oluşturma çabalarında, kayda değer ilerleme sağlanamadı.

Sonuçta Dünya’da verimlilik ilkesini gözetmeyi ikinci plana iten yeni bir süreç başladı. Üretim yerine finansal güçle yaratılan zenginlik, gelir dağılımında görülmedik eşitsizliklere yol açtı. Doğal kaynaklarından yararlanmak yerine, varlıklarını uluslararası tekeller ile paylaşmayı önceleyen, baskıcı iktidarlar bu dengesizliği gidermek yerine, işbirlikleri ile siyasal ömürlerini sürdürmeyi deniyorlar. Artan Dünya nüfusu, tarımsal üretimde yeterlik boyutlarını zorluyor.

Yaşadığımız yüzyılın başlarında uygarlıkların sonunun geldiği öne sürüldü. Klasik sanayiye dayalı teknolojilerin dönemlerinin kapandığı tartışılmaya başlandı. Gelişen bilişim sektörünün sayısal teknoloji ile yeni bir refah dönemini başlatacağı varsayımlarında bulunanların, hayalleri kısa sürede söndü.

Küreselcilik ve dijital demokrasi gibi kavramların yerini, gelişen teknolojileri kimlerin denetleyecekleri sorunsalı aldı. Kısa sürede “mavi yakalıların” kol güçlerine karşı ortaya atılan, “robotik çağ” ve beyaz yakalıları da etkileyeceği anlaşılan, “Yapay Zeka” gündeme geldi. 

Bir yanda yüzlerce yıl boyunca devletlerin egemenliklerinde vaz geçilmez sayılan, para basma yetkisi, sayısal teknolojinin yeni ürünü; kripto paralar karşısında etkisini yitirmeye başladı. Bir zamanların değişim simgesi olan; “küreselleşme” kara para ve kayıt dışılığı engelleyemedi.

ABD başta kapitalist ekonomiler bu süreçte Çin’in üretme kapasitesi ile sağladığı, pazar üstünlüğünü geç fark ettiler. Sayısal teknoloji ve özellikle elektrikli otomobil sektörlerinde Çin’in başarısı çarpıcı bir örnek oluşturdu.

Aslında GSMH’sı yüksek olan ülkeler başta ABD, tasarım ve kendi pazarlarını denetim yetkilerine güvenerek, üretmek yerine Çin’in ürünleriyle olağandışı zenginler ve  zenginlikler yarattılar. Özellikle elektronik ürünlerde tanınmış markaların çoğu Çin’de üretildi. 

Bir zamanların otomotiv devi ABD birkaç yılda Dünyanın en büyük ithalatçısı konumuna geldi. Trump’ın iktidara gelişiyle, yeniden üretime ağırlık vermeye çalışılsa da aradaki farkın kapatılması kolay görünmüyor.

Bu süreçte Rusya ile bağlarını güçlendirmek yerine bu ülkeyi izole etmeyi önceleyen, İngiltere’nin liderliğini yaptığı uluslararası blok, yeni çıkış yolları aradıkları izlenimi uyandırıyor. Örneğin Çin’in ticaret yollarını uzatmak ve son olarak gümrük duvarlarını olağanüstü yükseltmek gibi. 

Dünyada olağan dışı gelişmelerin yaşandığı bu süreçte, iktidarı ve muhalefetiyle Türkiye’de siyaset tümüyle içe kapanmış izlenimi uyandırıyor. 

Çökmek üzere olan ekonomi yüzünden, bozulan gelir dağılımı dengesi, tarım ve sanayi üretimindeki dramatik düşüş. Döviz çıkışını engellemek amacıyla uygulanan çok yüksek faizler bir yanda. Diğer yanda Ortadoğu’da 1990 yılından bu yana başlayan, ABD askeri müdahalesiyle oluşan yeni siyasal sınır tasarımları.

Türkiye bu kısır döngüden kısa sürede çıkamazsa, önümüzdeki dönemin çok daha zor geçeceğini öne sürmek, kehanet sayılmamalı.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER