© Yeni Arayış

Tren düşleri ve 20. Yüzyılın pembe kabuslar

Tren Düşlerini “aman da“ ne minimalist film yapmışlar diye seyredenlere Modernizmin temel kaynaklarını tavsiye ediyorum.  Bu kaynakların başında ansiklopedi gelir . Ansiklopedi kapağı açmamış   kuşağın dünyayı algılama konusunda derdi büyük belli ki.

Daha 1980’ler gelmeden; İlkokul Sosyal Bilgiler dersinde Osmanlı’yı öğrenirken öğretmenime Karadağ ülkesine ne oldu diye sormuş muhtemelen ters gününde olan Sevim Hanım beni boş işlerle uğraşmama konusunda lisanınca uyarmıştı.

Karadağ’a ne olduğunu öğrenmek için bir 10 yıl daha gerekmişti.

Z ve Y kuşakları için Karadağ bir turist destinasyonu olarak çok tanıdıktır. Kotor’da deniz Budva’da tarih.

Karadağ’ın tarih sahnesine ilk kez girdiği 15. Yüzyıldan sonraki yaklaşık 500 senedeki bilinirliği zamanın ruhuyla uçmuş modern zamanların getirdiği, köklü dönüşümler sadece Karadağ’ı değil pek çok modern öncesi kavramı zamanın sandığına kitlemişti.

Koca, Şişko , Yaşlı Dünya Karadağ’ı tozlu sandıktan çıkardı. İyi de yaptı.

Dünya tarihini ne kadar ayrıntılı bölümlere ayırsanız da teknolojinin baş döndürücü bir biçimde dünyayı dönüştürdüğü 20. Yüzyılı öncesi ve sonrasıyla köşe taşı  yapmak zorundasınız.

Bu dönüm Karadağ’ın var oluş ve yok oluş hikayesi gibi politik kavramları etkilemiş olsa da aslında çok daha büyük etkiyi tekil insanların hayatlarında yapmıştır.

Geniş bir parantez olarak teknolojinin sıradan insan yaşamına değmesi için 20. Yüzyılı beklemek gerekir.

Elbette ateş de bir teknolojiydi, tuğla da,  bira ve biradan ekmek yapmayı öğrenmek de. Demiri dövmeki, tahtayı yontmak da. Bir daha asla  benzeri yapılamayacak  kaleler, köprüler, kuleler, saraylar, mabetler büyük teknoloji devriminin çok öncesinde yapılmıştı.

Ama 20. Yüzyılın dönmesi ile dünya üzerindeki insan oyunu şekil değiştirmişti.

Tren Düşleri filmini bu oyun değişikliğinin anlatısı olarak görmezseniz karşınızda “yalnızlık ve geçmişin yankıları temalarını güçlendiren, minimalist ve etkileyici

bir görsellik” olduğunu zanneder Ezop ustayı da “Heyballam” diye hoplatırsınız (https://x.com/eyupkaanyoksu/status/1992982828636656122)

Yeşilin sarhoşluk vermesini anlıyorum da filmin daha ilk girişinde ülkemizdeki malum Barış Sürecine gönderme yapan “Çinli” işçilerin köprüden aşağı atılıp linç edilmesine göz kapamanızı anlamıyorum.

Tren Düşleri’ni benim gibi İlk İnek filminin devam filmi olarak okumak için sosyoloji, politika, ekonomi, tarih bilgisi ve esinlenmeye ihtiyacınız  olacak (https://cagatayarslanfilmlerhayatlar.blogspot.com/2021/07/kapitalizmin-safaginda-bir-hikaye.html)

İlk İnek’i izlememiş bile olsanız gücü yetenin, çok işçisi olanın  canının istediği 500 yıllık ağacı kestiği bir çağın ve bu ağaçları hiç bitmez bir kaynak olarak gören insanın yanılgısını ayırt etmek gerekir.

İnsanın değişmeyen bir hikayeye sahip olmadığını iddia etmiyorum. Bütün teknolojik gelişmelere, Elon Musk Zuckerberg ve Bezos’a rağmen dünya hala tam Claude Levi Strauss’un tarif ettiği insanlarla dolu. Strauss’un dediği gibi, bu insanların ihtiyaçları değişmiyor sadece bunları karşılama biçimleri değişiyor.

20. yüzyılın bu değişmeme haline teknoloji ile yaptığı dokunuşun önemini göz ardı etmek tabii ki aptallık olur ama Tren Düşleri’nin “minimalist anlatımı ve çarpıcı görüntüleriyle yalnızlık, doğanın yıkıcı ve iyileştirici gücü ile kayıp temalarını derinlemesine” işleyen sinemasal “mastürbasyon” olduğunu da sanmayın.

Tren Düşleri bugün Tesla’nın yanında modası geçmiş sanılsa da olmasaydı bırak Tesla’yı Hacı Murat’ı bile rüyanızda  göremeyeceğiniz Tren’i merkezine almasıyla bir değişim, dönüşüm hikayesi olduğunu ilk elden ortaya koyuyor. Demiryolu’nun Amerika’nın dönüşümündeki rolü Elon Musk 1000 sene de yaşasa ulaşamayacağı bir eşiği ifade eder.

Diğer tarafta bir göçmen ülkesi olan Amerika’da Kızılderililer tükenince Çinlilere sarıp onları düşmanlaştırmak da yine modern zamanların klasik etno-kapitalizminin yan ürünü.

Bütün bunlar da yetmezse bütün yaz cayır cayır yanan Ege ormanlarımızın başına gelenlerle evini ormanın tam orta yerine yapan Robert’in trajedisi arasındaki bağı da mı göremediniz.

Robert’in bir kez bile telefon etmeden 1960’da ölmesine karşın bizim İnternet çağına şahit olmamıza benzer  biçimde çok büyük bir çağ dönümüne şahit olduğuna eminim.

Tren Düşlerini “aman da“ ne minimalist film yapmışlar diye seyredenlere Modernizmin temel kaynaklarını tavsiye ediyorum.  Bu kaynakların başında ansiklopedi gelir . Ansiklopedi kapağı açmamış   kuşağın dünyayı algılama konusunda derdi büyük belli ki.

Z kuşağı Karadağ’ı havalı bir tatil rotası sanıyor.

Bizim çocukluğumuzda ise haritada bile yoktu.

Aradaki farkı anlamak için hâlâ ansiklopedi açan kaldı mı bilmiyorum.

Ama Tren Düşleri’ni “yeşilin sarhoşluğu” diye izleyenler, o yeşilin altında yatan rayları hiç görmeyecek.

Görmese de olur; tren zaten geçti ama  sesi kaldı.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER