‘Terörsüz Türkiye’nin temeli iç barıştır
SİYASETBir “devlet” projesi olduğu söylenen “terörsüz Türkiye” hedefi paradoksal biçimde bugünkü siyasal iklimi veri aldığımızda aynı devletin bu demokratikleşme programına sahip çıktığı ölçüde başarılı olabilir.
Bir kez daha ifade etmekte yarar var; terörsüz Türkiye tüm toplumsal kesimlerin sahiplendiği, eşit ölçüde yararlandığı anayasal güvenceye alınan bir “iç barış” ile mümkün ve kalıcı olabilir. Bu da Türkiye’nin bir anlamda yeniden kurulmasıdır.
PKK önümüzdeki günlerde kongre kararını açıklayacak. Bu kararla birlikte silah bırakma ve örgütün fesih süreci fiili olarak başlayacak.
PKK fesih ve silah bırakma kararını açıkladığında önümüze birbiri ile bağlantılı iki durum çıkacaktır.
İlki silah bırakma sonrası silahların ve silah bırakanların geleceğinin ne olacağı noktasıdır.
İkincisi de özellikle Öcalan ve DEM Parti’nin hukuk ve demokratikleşme talepleri karşısında iktidar/devletin nasıl adımlar atacağı.
PKK’LILAR SİYASETE GİREBİLİR Mİ?
İlk konu bağlamında silahların bırakılma süreci ve bunun üçüncü bir göz tarafından kayıt altın alınıp, alınmayacağı, silah bırakanların gelecekleri önemli bir tartışma konuları olarak karşımıza çıkacaktır.
Özellikle silah bırakanlardan ülkeye dönmeyi tercih edenlerin, nasıl bir hukuki süreçle muhatap olacakları, toplumsal entegrasyonlarının sağlanması şimdiden üzerinde çalışılması gereken konulardır.
Kuşkusuz bir sürecin bir parçası da bunların bir kısmının Türkiye’de siyaset yapmak istemesi elbette Kürt siyaseti hareketinin iç tartışması gibi görülse de bunun mümkün olup olmayacağı önemli bir tartışmadır.
Bu tür tartışma konularını çoğaltabilir, üzerinde düşünebiliriz.
Bir “devlet” projesi olduğu söylenen “terörsüz Türkiye” hedefi paradoksal biçimde bugünkü siyasal iklimi verdiği aldığımızda aynı devletin bu demokratikleşme programına sahip çıktığı ölçüde başarılı olabilir.
DEMOKRATİKLEŞMENİN GARANTÖRÜ DEVLET OLABİLİR Mİ?
Bu süreçle eş zamanlı olarak yürümesi gereken süreç de kuşkusuz içerdeki demokratikleşmedir.
Demokratikleşme sadece Kürtlerin talepleri değil Türkiye’de baskı altında olan tüm toplumsal kesimlerin ortak talebidir.
Kürtlerin tamamının olmasa da, Kürt siyasi hareketinin bir kısmı, içinde olduğumuz süreçte önceliği sürecin ana aktörlerinden olan PKK lideri Öcalan’ın fiziki ve çalışma şartlarının iyileştirilmesine vermiş görünüyor.
Kabul edelim ki, bu konuda irade büyük ölçüde devlettedir. PKK’nın kongresine hiçbir yasal imkan olmamasına rağmen, teknolojik imkanlar aracılığıyla katılmasına imkan sunanlar, kendisinin isteği olan İmralı Adası’nda göreli olarak daha iyi şartlarda yaşamasına imkan yaratmaları zor olmayacaktır. Aynı şekilde Öcalan’ın görmek istediği gazetecilerle buluşmasına da.
Ama demokratikleşme sadece Öcalan merkezli adımlarla sınırlı değildir.
İnfaz sisteminde, Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle sadece hasta tutukluların tahliyesi değil hukuki değil siyasi tasarrufla şu anda cezaevinde olan insanların da tahliyesini Anayasa’dan kaynaklanan eşitlik ilkesi gereği sağlanması gerekmektedir. Demirtaş bunlardan biridir, Kavala bunlardan biridir, Kent Uzlaşı suçlamasıyla terörle iltisaklı oldukları suçlamasıyla tutuklanan belediye meclis üyeleri ve Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan bunlardan biridir.
Bütün bunlar, demokratikleşme yolunda küçük ama önemli adımlardır.
Bu açıdan orta ve uzun vadede terörsüz Türkiye hedefine ulaşmanın temeli ülke içinde demokratikleşmenin sağlanması ile doğrudan bağlantılıdır.
Unutmayalım ki, silah bırakmasını beklediğimiz PKK, devletin uzun yıllar içinde uyguladığı dışlayıcı, ötekileştirici politikaların ve 1980 Darbesi’nden sonra Diyarbakır Cezaevi başta olmak üzere sistematik uygulanan kötü uygulamalarının bir sonucu ortaya çıkmış silahlı bir terör örgütüdür. Yani “sonuçtur”. Ve şu anda yapılması gereken bu sonucu ortaya çıkaran “nedenler”inortadan kaldırılmasıdır.
Bunun yolu da kapsamlı bir demokratikleşme programıdır. Bir“devlet” projesi olduğu söylenen “terörsüz Türkiye” hedefi paradoksal biçimde bugünkü siyasal iklimi veri aldığımızda aynı devletin bu demokratikleşme programına sahip çıktığı ölçüde başarılı olabilir.
Bir kez daha ifade etmekte yarar var; terörsüz Türkiye tüm toplumsal kesimlerin sahiplendiği, eşit ölçüde yararlandığı anayasal güvenceye alınan bir “iç barış” ile mümkün ve kalıcı olabilir. Bu da Türkiye’nin bir anlamda yeniden kurulmasıdır.
İki gün içinde konuştuğum pek çok kaynak, PKK’nın fesih değil ama silahsızlanma sürecinin gerçekleşecek demokratikleşme süreci ile birlikte ilerleteceğini ifade ediyor.
Yıllar önce bir yazımda ifade etmiştim; eğer sınır dışında oluşmakta olan yapılara müdahale imkanımız yoksa tercihimiz, oluşmakta olan yapıyla dost ya da düşman olmak arasındadır.
SURİYE’DE DOST MU DÜŞMAN MI İSTİYORUZ?
Son olarak şunu değinmekte yarar var. İktidar/devlet blokunun başlattığı bu proje, kuşkusuz Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmelerle doğrudan bağlantılıdır.
Bugün itibariyle Suriye üniter ulus-devlet görünümünde olsa bile fiili durum adı konulmamış bir federasyondur. Ve bu yapının bir parçası da oradaki Kürt otonom yapısıdır ve bölgesidir.
Yıllar önce bir yazımda ifade etmiştim; eğer sınır dışında oluşmakta olan yapılara müdahale imkanımız yoksa tercihimiz, oluşmakta olan yapıyla dost ya da düşman olmak arasındadır.
Bu özel durumda iyi komşuluk da, yine içerdeki barıştan ve onun getireceği siyasi ve ekonomik güçten geçmektedir.
İlginizi Çekebilir