PKK’nın kendini feshi, toplumsal ve politik dönüşüm
SİYASETÇözüm sürecinin başarıya ulaşması için hassas bir sosyal psikolojik dili sürekli bir şekilde yeniden üretmek elzem. Bu bağlamda barışı öncelleyen bir barış diline ihtiyacımız var. Herkes için en doğru yol siyasi kaygıların azaltılması ile zafer ve yenilgi retoriklerinin kullanılmamasından geçiyor. Herkes kendisini kazançlı hissederse geçmişin kötü anıları tümüyle ortadan kalkmasa bile bireyler üzerindeki negatif anlamda motive edici etkisi azalır.
Armağan Öztürk ve Hasan Karademir, PKK'nın silah bırakması sonrası ortaya çıkan iklimde tam bir normalleşmenin "ancak iletişimin artması ve aile ile ekonomi gibi kurumların bireyleri dönüştürmesiyle mümkün olabileceğini" ifade ediyor
Önce Öcalan, ardından da PKK yöneticileri örgütün silah bırakacağını açıkladı. Ancak başta Suriye PKK’sı olmak üzere terör örgütünün Ortadoğu’ya yayılmış kolları kendilerini bu silahsızlanma sürecinin dışında gördüler. Özellikle Suriye coğrafyasında yaşananlar ikinci çözüm sürecinin devamlılığı açısından kritik önemde. Suriye’de YPG-PYD güçleri Şam’la entegrasyona yanaşmazsa çözüm sürecini devam ettirmek imkansız hale gelir.
Örgütün kendini feshiyle ilgili olasılıkları konuşmadan önce geçmiş tartışmaları bir dizi olasılıkta özetleyelim. Bilindiği üzere terör örgütü kuruluş döneminde Marksist-Leninist bir çizgiyi benimsemiş ve bu ideolojik temel, bağımsız bir Kürt ulus-devleti kurma hedefiyle çatışmacı bir teorinin yansıması olarak kabul edilmişti. PKK, kendini ezilen Kürt halkının temsilcisi olarak görüyordu. Ancak Kürtlerin önemli bir kısmı en baştan itibaren sosyalizme, bölünmeye, ayrı bir devlet kurma fikrine ve bu amaçlar doğrultusunda kullanılan şiddete mesafe koydu. Türkiye Cumhuriyetinin kolluk kuvvetleri karşısındaki askeri yenilgi ve reel sosyalizmin çöküşü PKK’yı yeni bir yola soktu. Öcalan ideolojik yönelimi Marx’tan Bookchin’e, sosyalizmden anarşizm ve radikal demokrasiye kaydırdı. Demokratik Konfederalizm diye adlandırılan bu yeni paradigma devletçi sosyalizme ve geleneksel ulus-devlet modeline karşı duyulan hayal kırıklığının bir ürünüdür. Öcalan, bu yaklaşımı "bir devlet sistemi değil, halkın devlet olmayan demokratik sistemi" olarak tanımlamaktadır. Bu yeni anlayış, devlete karşı değil, devletin dışında, çok kültürlü, anti-tekelci ve uzlaşma odaklı bir örgütlenmeyi esas alır.
Bahsi geçen model PKK tarafından Suriye’nin Kuzeyinde uygulanmaktadır. İlk çözüm sürecinde yasal ve yasa dışı Kürt hareketlerinin demokratik özerklik şeklinde formüle ettikleri talep bu yeni radikal demokrat perspektifin devamı niteliğindedir. Bu arada birinci çözüm sürecinin çökmesine neden olan süreç bir yönüyle PKK’nın Suriye’de belli bir toprak parçasını kontrol etmesi ve orada denediği kanton siyaseti, diğer yönüyle ise aynı şeyi Türkiye’de yapmak istemesinin bir sonucuydu. Silahsızlanma, demokratik reformlar ve siyasi entegrasyonu içeren ilk çözüm süreci PKK’nın tekrar silahlı mücadeleye başvurması ve artan terör eylemleriyle çöktü. Bu durumun Kürt sorunu bakımından aynı zamanda bir travma ve güvensizlik kaynağı olduğu unutulmamalı. PKK kendi lehine reel politik olanaklar gördüğünde barış değil, savaş ve terör seçeneğine ağırlık verebilmekte. Bu genişçe parantezden çıkan iki temel sonuç var: PKK daha önce paradigmasını değiştirdi. Ayrıca birinci çözüm süreci Suriye’deki gelişmeler nedeniyle bozuldu. Benzer risk bugünkü siyasi olasılık ve hesapları da olumsuz bir şekilde etkiliyor.
PKK’nın silah bırakma sürecindeki jeopolitik risklerin etkisizleştiği ve örgütün bütün unsurlarıyla gerçekten feshedildiği bir ortamda ise toplumun ve dağdan inen eski teröristlerin sosyal psikolojik bir dönüşümden geçmeleri kaçınılmazdır. Türk toplumu 1960’ların ortasından beri siyasal şiddet, 1980’lerin başından beri PKK terörüyle birlikte yaşamış, toplumsal hafızası hep negatif anılarla dolmuştur. Şiddetin yokluğu ve zaman pozitif barış için uygun kuluçka sıcaklığını sağlar. Ancak yine de, özellikle büyük kentlerde silah bırakan PKK’lıların topluma entegrasyonu için adımlar atılması gerekir. Tam bir normalleşme ise ancak iletişimin artması ve aile ile ekonomi gibi kurumların bireyleri dönüştürmesiyle mümkün olabilir.
PKK’lılarda ise ciddi bir yol bağımlılığı sorununun olduğu açıktır. 50 yıllık örgüt kültürü kendi kültünü yaratmış durumda. Dağ yaşamı, hiyerarşik yapılanma, gizlilik ve şiddet pratikleri bireylerin kimliğinin ayrılmaz ve sorgulanamaz parçası haline gelmiştir. İnsanların bu psikolojik şartlanmadan çıkması için toplumsal yaşam ve bireysel kimlik yeniden inşa edilmelidir.
Çözüm sürecinin başarıya ulaşması için hassas bir sosyal psikolojik dili sürekli bir şekilde yeniden üretmek elzem. Bu bağlamda barışı öncelleyen bir barış diline ihtiyacımız var. Herkes için en doğru yol siyasi kaygıların azaltılması ile zafer ve yenilgi retoriklerinin kullanılmamasından geçiyor. Herkes kendisini kazançlı hissederse geçmişin kötü anıları tümüyle ortadan kalkmasa bile bireyler üzerindeki negatif anlamda motive edici etkisi azalır. Hepimize iyi gelecek barış anını yakalamak tüm toplum için ortak bir iyi olduğundan atılan her adımın ileriye doğru olacağı ve sorunları çözeceği açıktır.
İlginizi Çekebilir