© Yeni Arayış

Özel çizgisinin farkı

Özgür Özel’in ve onun Cumhurbaşkanı adayları olarak öne çıkan İmamoğlu ve Yavaş’ın tarzı daha farklı. Her üç isim de çoğunluk siyasetini seçmen odaklı bir biçimde yürütmeye çalışıyor. Farklı seçmen grupları ile doğrudan iletişime geçip,muhalefetin toplumsal tabanda bir ittifak kurmasını sağlamayı hedefliyorlar.

Mevcut siyasal sistemimizde Cumhurbaşkanı yürütmeyi tek başına organize etmekle kalmıyor, yasama ve yargıyı da şekillendiriyor. Merkeziyetçi yapı nedeniyle sınırlı yetkileresahip belediye başkanları bir yana, artık milletvekilleri dahi külliyenin gölgesinde kalmaya mahkûm. Dolayısıyla ülkede seçim yoluyla elde edilebilecek tek anlamlı ve etkili makamın cumhurbaşkanlığı koltuğu olduğunu söylersek abartmış olmayız.

Bu en kritik koltuğa oturabilmek için ise sandığa giden seçmenin yarısının oyunu almanız şart. İşte bu zorunlulukpartilerin politik tercihlerini etkiliyor. Muhalefet orta yolcu bir politik çizgiye yaklaşıyor. Liderler mümkün olduğunca kapsayıcı ve pozitif bir dil kullanmaya, ideolojik keskinliği olan ve seçmenlerin bir bölümünü yabancılaştıracaksöylemlerden uzak durmaya çalışıyorlar. Seçim kampanyalarıda politikalardan ziyade cumhurbaşkanı adayının pozitif kişilik özelliklerini öne çıkartmaya, adayın olumlu duygularla özdeşleştirmesini sağlamaya ve her kesimde sempati uyandırmaya odaklanıyor.

Kılıçdaroğlu CHP’si ile bugünkü ana muhalefet çizgisi bu bakımdan birbiriyle örtüşüyor. Her ikisi de partinin çok daha kapsayıcı olması gerektiği konusunda hemfikir. Muhalefeti çok daha keskin bir ideolojik pozisyondan yapan 2000’lerin başındaki ulusalcı tarza geri dönme arzusu kimsede yok. Tüm CHP’liler ana muhalefetin bir çoğunluk siyaseti gütmekzorunda olduğunun farkında. Bu anlamda zamanın ruhunun değişti ve hem parti yönetimi hem de parti içi muhalefet buna kalıcı biçimde uyum sağladı.

Yine de Kılıçdaroğlu ile Özel’in çizgisi arasında önemli bir fark var. Kılıçdaroğlu’nun çoğunluk politikası daha kurumsal bir temelde kurulmuştu. Belki kendisinin bürokrat geçmişinden ya da kuşağının politik kültüründen kaynaklı olarak, Kemal bey seçmen çoğunluğunun desteğini alabilmekiçin öncelikle partiler arası resmi ittifaklar kurmaya çalıştı. Buna göre önce tepede, siyasi parti yöneticileri nezdinde bir uzlaşma sağlanıp iş birliği yapılacak, ardından bu beraberlik örgütlere ve seçmene doğru yayılacaktı. Bir anlamda tepeden inmeci bir çoğunluk siyasetiydi Kılıçdaroğlu’nun ana politikası. Seçim tarihi yaklaştıkça kendi mutfağından yaptığı yayınlarla seçmene doğrudan erişmeye çalıştıysa da, başta adayın kimliği olmak üzere bütün önemli kararlar bu yayınlardan çok önce ve partiler arası kurumsal görüşmelerde zaten alınmıştı.

Oysa Özgür Özel’in ve onun Cumhurbaşkanı adayları olarak öne çıkan İmamoğlu ve Yavaş’ın tarzı daha farklı. Her üç isim de çoğunluk siyasetini seçmen odaklı bir biçimde yürütmeye çalışıyor. Farklı seçmen grupları ile doğrudan iletişime geçip,muhalefetin toplumsal tabanda bir ittifak kurmasını sağlamayı hedefliyorlar.

Özel ve arkadaşlarının seçtiği yol kuşkusuz daha çetin. Ancak Kılıçdaroğlu’nun kurumsal tarzının sonuçları görüldükten sonra, eldeki en makul seçeneğin bu olduğuna da kuşku yok. Üstelik tabanda tesis edilecek bir muhalefet çoğunluğu, aslında partiler arası ittifakları da dışlamıyor. Tersine, bir cumhurbaşkanı adayı üzerinde seçmenlerin mutabık kaldığını gören diğer muhalefet partileri, seçimlere giderken ya kendilerine iktidar bloğunda alan açmak ya da CHP’nin kapısını çalmak durumunda kalacak. Böylelikle bir sonraki seçim öncesinde, bu defa tabandan tavana doğru yayılan altı daha dolu seçim ittifaklarını göreceğiz.

Özel’in bu yeni stratejisinin önemli bir artısı var. İttifakı milletle beraber sokakta kurma çabası siyasi partileri öncelemediği için, söylem ve vaatler konusunda CHP’ye daha geniş bir manevra alanı kalıyor. Bir çoğunluk siyaseti peşinde koştuğunuzda keskin söylemleri bir kenara bırakmanız doğal.Ancak Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi, politika önerilerinizkonusunda çok sayıda partiyle resmi bir uzlaşmaya varmak isterseniz, kantarın topuzu kaçıyor. Zira farklı ideolojik arka plandan gelen partiler, ancak son derece yavan ve genel geçer vaatler üzerinde uzlaşabiliyorlar. Bunun bir örneği 2023 seçimleri öncesi yayınlanan mutabakat metni. Hatırlarsanız bu 244 sayfalık metinde CHP, İstanbul Sözleşmesi’nin adını dahi anamamıştı. Bunun gibi pek çok söylemsel sınır, kurumsal ittifak adayını gerçek anlamda politika yapamaz hale getirdi. Aday olarak öne çıkan Kılıçdaroğlu da siyaset yoksunu bir halka ilişkiler kampanyasının reklam yüzüne, bir iyi niyet elçisine dönüştü. Seçmen imajın arkasındaki bu siyasi boşluğu sezdi ve seçim az bir farkla kaybedildi.

Bu deneyim herkes için iyi bir ders oldu. Siyasetsizliği sürdürmenin, siyasette başarı getirmediği görüldü. Kurumsal ittifakların çizdiği afaki sınırlamalara takılmadan doğrudan seçmen kitleleriyle etkileşime girmenin ve onları ortak bir gündemde uzlaştırmanın daha doğru bir yol olduğunda herkes hemfikir. Ancak yolun doğru olması, zorlu olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Bu yüzden muhalefetin daha yapacak çok işi var.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER