© Yeni Arayış

“Öteki”nin Hikâyesi Çirkin Üvey Kardeş: Cinderella’ya karşı Elvira

Sinema, ideolojiyi yeniden üreten bir araç olabileceği gibi onu yıkma gücüne de sahiptir. Çirkin Üvey Kardeş’te Blichfeldt, ideolojiyi yeniden üretmeyi değil, kalıpları kırmayı tercih ediyor.

Bir masalı “öteki”nin bakış açısından dinlemek mümkün müdür? Çocukluktan itibaren hikâyeleri çoğunlukla ana karakterlerin, yani masalın kahramanının gözünden öğreniriz. Masallar, ideolojiyi yeniden üretmede bir araç olarak, yapıları gereği öteki kavramını bilinçli bir şekilde yaratır; norm dışı olanları dışlar. Klasik masallar, “öteki”lerin iç dünyasına nadiren, hatta hiç yer vermez. Öteki olarak tanımlanan karakterlere yer verilse de bunlar genellikle salt iyi veya kötü, güzel ya da çirkin, aptal ya da akıllı gibi zıtlıklar üzerinden inşa edilen, basitleştirilmiş tiplemelerden oluşur.

2025 Sundance Film Festivali’nde Geceyarısı bölümünde dünya prömiyerini yapan Norveç, Polonya, İsveç ve Danimarka ortak yapımı Emilie Blichfeldt’in ilk uzun metrajlı filmi Çirkin Üvey Kardeş (The Ugly Stepsister), tam da bu ötekine odaklanarak farklı bir bakış açısı sunuyor. Film, Grimm Kardeşler’in Cinderella masalını hem biçimsel hem tematik olarak dönüştüren ve masalın odağını değiştirerek seyirciyi Külkedisi’nin değil, baştan “çirkin” olarak etiketlenmiş üvey kız kardeş Elvira’nın gözünden hikâyeye dahil eden bir yapıya sahip. Elvira’nın hikâyesi, bir anlamda, masalların bizlere dayattığı güzellik ve iyilik kodlarının sert bir eleştirisini sunuyor. Cinderella karakteri, başından itibaren kibirli ve güzelliğinin farkında olan bir figürken, bir şekilde diğer kardeşleri küçümseyerek alışılmış naif imgeyi tersine çeviriyor.

Claude Lévi-Strauss’un yapısalcı yaklaşımına göre masallar, “iyi-kötü”, “güzel-çirkin”, “zengin-fakir” gibi keskin ikili karşıtlıklar üzerine kuruludur. Burada çirkin olarak kabul edilen kardeşin güzelleşmesi, masallarda yer alan ve filmde de bahsi geçen güzellik-iyilik ve çirkinlik-kötülük eşleştirmelerini sorgulatır. The Substance filmine benzer olarak, bu film de bedenin mükemmeliyet arayışında maruz kaldığı estetik müdahaleler ve bunun sonucunda oluşan deformasyonlarla ideal bedene ulaşma çabasının hem bedensel hem de ruhsal tahribatını çarpıcı biçimde ortaya koyar. Ancak hikâyesi anlatılan öteki Elvira, sonunda yaşamı seçerek bir anlatı kalıbını daha yıkar.

Masallar, evrensel iletiler ve simgeler aracılığıyla her döneme ve topluma uyarlanabilir. Ancak değişmez olan, masalların egemen kesim tarafından şekillendirilip sürdürüldüğüdür. Masallardaki temsiller, toplumsal bilinçdışının bir üretimi olarak egemenlerin istediği toplumsal düzeni korur ve bu yapı genellikle ataerkildir. Masallarda erkek ve kadın rolleri belirgindir; ancak masallar yalnızca cinsiyet rolleri değil, sınıf, ırk ve iktidar gibi toplumsal kavramlar için de mitler yaratır. İsmail Gezgin’e göre bu kalıpların fark edilip anlatıların değişmesi, mevcut düzenin dönüşümü için şarttır (Gezgin, 2007: 35-38). Postmodern eserler ve feminist uyarlamalar, var olan bu kalıpları kırmayı ve yeni kavramlar üretmeyi hedefler.

Body Horror türünü mizahi öğelerle birleştiren film, basında da “Cinderella masalını baştan sona tersyüz eden feminist bir yeniden yazım” olarak nitelendirildi. Yönetmen, Angela Carter’ın feminist masal geleneğine benzer bir yaklaşımla kalıpları yıkarken, Body Horror klasiklerine de estetik göndermeler yapıyor. Türün rahatsız edici ve iğrenç unsurları, masalın geleneksel estetik normlarını yıkmak ve ötekilerin deneyimini görünür kılmak için kullanılıyor. Bu sayede izleyiciye masalların ideolojik temsillerini yeniden düşünme fırsatı sunuyor. Naomi Wolf, Güzellik Miti kitabına “Güzellik miti bir hikâye anlatır” diyerek başlar. Wolf’a göre bu mit, kadın bedenini evrensel, değişmez bir standartla ilişkilendirerek onu “doğal” bir gerçeklik gibi sunar. Wolf, bu mitin tamamen politik ve ekonomik bir inşa olduğunu ve kadınları kontrol altında tutan ataerkil sistemin bir ürünü olduğunu vurgular (Wolf, 2002: 12-13). Güzellik miti, bir estetik ya da biyolojik gerçeklikten ziyade, erkek egemen güç ilişkilerinin yeniden üretiminde işlev görür.

Güzellik normlarının oluşmasında, güzellik kavramını hiyerarşik olarak üstte konumlandıran ve güzel olmanın toplumsal avantajlarına dikkat çeken medya endüstrisinin etkisi büyüktür. Güzellik ve ona ulaşılması için gösterilen çaba, zaman ve para kapitalist ekonomiye geri döner. Dünyada güzellik endüstrisi olarak tanımlanan ve her sene gittikçe pazarını genişleten ekonominin sağlık, medya ve reklam sektörleriyle eş zamanlı çalıştığını söylemek mümkündür. Filmde sistemin norm haline getirdiği estetik algıların çoğuna rastlarız. Güzellik, yüzyıllardır inşa edilen bir kavram olarak Elvira’nın değiştirmesi söylenen özelliklerinde gözlenir. Küçük bir burun, pürüzsüz bir cilt ve zayıf bir beden için Elvira birçok müdahaleden geçer.

Masallar, egemen ideolojinin en güçlü inşa araçlarından ve taşıyıcılarından biridir. Toplumların değer ve inanç sistemlerini nesiller boyunca aktaran masallar, çocukluk çağından itibaren bireyin toplumsal rollerini şekillendirir. Roland Barthes’ın ifadesiyle mitler, tarihsel olanı “doğal” gösterir. Masallar, bilinçdışı düzenlemeler yoluyla itaatkâr bireyler yaratarak toplumsal düzeni pekiştirir. Freud’un bilinçdışı kavramına göre, toplumsal baskılar nedeniyle bastırılan arzular masallarda öteki aracılığıyla temsil edilir. Bu nedenle Grimm Kardeşler’in Cinderella hikâyesi romantik bir aşk masalı değil, toplumsal cinsiyet rollerini pekiştiren, kadını pasif ve kurtarılmayı bekleyen bir figür olarak resmeden bir ideolojik araçtır. Stuart Hall’un belirttiği gibi kimlikler farklılık ve karşıtlık üzerinden inşa edilir; masalların ötekileştirdiği cadılar, üvey kardeşler ve kötü kraliçeler de bu karşıtlıkları somutlaştırır.

Cinderella masalı, sinema tarihinde sayısız biçimde yeniden yorumlanmıştır. Bunlardan bazıları klasik hikâyenin farklı zaman ve mekânlarda geçen yeniden çevrimleridir. Bu tarz uyarlamalarda anlatı tematik ve biçimsel olarak özünü korur. Ancak özellikle feminist Body Horror türünde masalların kalıp yıkan biçimde kullanımı yaygındır. Fransız yönetmen Coralie Fargeat’in Revenge filmi, Cinderella arketipini tamamen altüst eden bir neo-feminist bakış sunar. Filmin baş karakteri, hikâyenin başında Barbie’yi andıran kırılgan bir figürken, yaşadığı şiddet deneyimlerinin ardından intikam peşinde güçlü ve belalı bir karaktere dönüşür. Fargeat’in Cevher (The Substance) filminde de işlediği dönüşüm teması, burada bedenin sınırlarını zorlayan bir güç hikâyesine dönüşür. Revenge, klişeleri bilinçli bir şekilde tersyüz ederek masalda pasif bir figür olarak konumlanan kadın karakteri kendi öyküsünün öznesi hâline getirir.

Filmde Elvira’ya söylenen “Dış görünüşünü değiştiriyorsun ki içindeki güzellikle uyumlu olsun” lafı, masallarda yaratılan “İyi olan güzeldir” ya da “Güzel olan iyidir” anlayışının bir tezahürü olarak karşımıza çıkar.

Body Horror ve Estetik Müdahalelerin Yıkıcı Etkisi

Body Horror türü, bilerek iğrenç ve rahatsız edici unsurları göstererek normları sorgulatır. Burada da güzellik üzerinden kurulan masal kalıplarının yıkıcı ve sınırlayıcı etkilerini görünür kılar. Bu tür sunumlar, izleyiciye verdiği rahatsızlık aracılığıyla gizli önyargıları ortaya koymayı amaçlar. Medya düzeninin bedeni bir arzu nesnesi olarak sunduğu çağda, Body Horror bedeni bir dehşet objesi hâline getirerek karşı-anlatılar üretir. Julia Kristeva’nın “iğrenç” (abject) kavramı, bu türde norm dışı olanın ve dışlananın nasıl sunulduğunu anlamamıza yardımcı olur. Özellikle “kusurlu” veya “çirkin” olarak etiketlenen bedenler aracılığıyla izleyiciye rahatsız edici bir deneyim sunulur; çünkü norm dışı olanla yüzleşmek, sistemin işleyişini çarpıcı biçimde gözler önüne serer.

Klasik Cinderella anlatısında kadın, kurtarılmayı bekleyen bir figürdür. Body Horror türünde bir Cinderella ise, bedenin patriyarkal baskıya karşı duruşu ve bireysel direnişin öznesi oluşuna örnektir. Kadınların güçlenme ve kendi ayakları üzerinde durma hikâyeleri, travmatik dönüşümler ve grotesk görseller aracılığıyla anlatılır. Masalların öznesi genellikle “iyi” ve “güzel” olan karakterlerdir; kötü ya da çirkin figürler ise hikâyenin ilerleyişine hizmet eden arka plan unsurlarıdır. Masallar genellikle güzellik ile iyilik, çirkinlik ile kötülük arasındaki kalıplar üzerinden ilerler; karakterlerin değerleri bu normlar doğrultusunda belirlenir. Örneğin cadılar çirkindir, güzel ve akıllı bir kadın tehlikeli sayılır; güzelse ama safsa toplum tarafından kabul edilebilir. Bu yapı, öteki kavramını yaratarak norm dışı olanları dışlar ve çoğunlukla ana karakterin gözünden aktarılır.

Çirkin Üvey Kardeş, bu yapıyı altüst ederek yan karakteri merkeze alıyor. Bu tercih, masallardaki hiyerarşiyi ve güzellik normlarını sorgulamanın yanı sıra izleyiciye “Kim başrolü hak ediyor?” “Kimin hikâyesi anlatılmaya değer?” sorularını sorduruyor. Filmde Elvira’nın annesi Rebekka, eşinin ölümünden kalan mirası kızının “güzelleştirilmesi” için kullanıyor. Estetik ameliyatlar, grotesk beden modifikasyonları ve rahatsız edici cerrahi sahneler, seyirciyi hem fiziksel hem psikolojik olarak zorlayarak güzellik mitinin yıkıcılığını görünür kılıyor. Bu yaklaşım, yan karakterlere özne olma hakkı tanıyor ve seyircinin çocukluktan itibaren içselleştirdiği normatif güzellik ve iyilik anlayışını sorgulamasına yol açıyor. Burada güzellik, ne romantik bir ödül ne de masumiyetin göstergesi; aksine, toplumsal kabul uğruna ödenen ağır bir bedel olarak karşımıza çıkıyor. Filmde Elvira’ya söylenen “Dış görünüşünü değiştiriyorsun ki içindeki güzellikle uyumlu olsun” lafı, masallarda yaratılan “İyi olan güzeldir” ya da “Güzel olan iyidir” anlayışının bir tezahürü olarak karşımıza çıkar.

Feminist Uyarlamalar: Masal Kalıplarını Tersyüz Etmek

Masallar yalnızca bireysel değil, toplumsal düzeyde de ideoloji üretir. Başından beri güzel olmadığı için küçümsenen ve olumsuz bakışlara maruz kalan bu karakterin iç dünyasına odaklanmak, masallardaki geleneksel güzellik-iyilik ve çirkinlik-kötülük eşleştirmelerini sorgular ve izleyiciye alternatif bir bakış açısı sunar. Böylece film, masalların egemen ideolojiyi ve toplumsal normları nasıl yeniden ürettiğini gösterirken, ötekilerin deneyimlerini görünür kılarak anlatı kalıplarına meydan okur. Masallardaki üvey kardeş ya da cadı gibi karakterler, toplumun kabul etmediği arzuları ve farklılıkları simgelerken “öteki” olarak hikâyeden dışlanırlar.

Sinema, ideolojiyi yeniden üreten bir araç olabileceği gibi onu yıkma gücüne de sahiptir. Çirkin Üvey Kardeş’te Blichfeldt, ideolojiyi yeniden üretmeyi değil, kalıpları kırmayı tercih ediyor. Film, güzellik mitini kanlı bir biçimde masaya yatırıyor. Anlatı, masalın romantik yüzüne değil, dayatılan baskı mekanizmalarına odaklanıyor. Çirkin Üvey Kardeş, Cinderella masalının merkezinde yer alırken Angela Carter’dan Coralie Fargeat’e, Sean Baker’dan David Cronenberg’e uzanan geniş bir sinemasal geleneğe yaslanarak Body Horror türünün karşı estetik anlayışlarını, güzellik ve iyilik kodlarını ters yüz etmek ve masalların dayattığı klişeleri yıkmak için kullanıyor. Film bir anlamda Elvira’nın, yani ötekinin hikâyesini anlatırken patriyarkal beklentilerin ve çocukluktan beri içselleştirdiğimiz normların alegorisi konumuna geliyor. Yan karakterin başrole giden sancılı yolculuğunu anlatan film, masalın ve tür itibariyle sinemanın kalıplarını da zorlayarak bize “Öteki’nin hikâyesini dinlemeye hazır mıyız?” sorusunu düşündürtüyor.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER