İslam Dünyası İsrail’i durdurabilir mi?
DIŞ POLİTİKAİsrail’in İran’a başlattığı savaşta bir hafta geride kaldı. İsrail’in saldırganlığı karşısında tüm dünya bir anlamda sessiz ve savaş, canlı olarak ekranlardan izleniyor.
İslam Dünyası eğer uluslararası ilişkilerde etkili olmak istiyorlarsa Batı’yı suçlamadan önce kendine eleştirel bakmalı, kendilerini sorgulamalı ve İslam okuması, yorumu dahil her şeyi yeniden düşünmeleri gerekmektedir.
İsrail’in 7 Ekim 2023’te Hamas’ın düzenlediği terör eylemine karşı başlattığı orantısız şiddet Gazze’de tüm hızıyla devam ediyor. İsrail bu süreçte sadece Hamas’ı değil, İran’ın bölgedeki bir başka siyasi uzantısı olan Hizbullah’ı da büyük ölçüde etkisiz hale getirdi. İsrail’in son hedefi İran.
İsrail’in İran’a başlattığı savaşta bir hafta geride kaldı. İsrail’in saldırganlığı karşısında tüm dünya bir anlamda sessiz ve savaş, canlı olarak ekranlardan izleniyor.
Şu ana kadara savaşı durdurmak için yapılan sadece diplomatik telefon trafiği. Bunun sonuç verip vermeyeceğini göreceğiz.
Ama BM’de savaşı durdurmak için bir bildiri çıkmadığını, ABD ve Fransa’nın İsrail’in yanında olduklarını biliyoruz.
Savaşı durdurmak için diplomatik çaba harcayan isimlerden birisi de Erdoğan. Erdoğan, Trump ve Putin başta olmak üzere Arabistan Veliahtı Bin Salman ve İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan dahil pek çok liderle görüştü. Bazılarıyla birden fazla görüşme gerçekleştirdi.
Peki İslam Dünyası bu savaşı durdurmak için ne yapıyor?
İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha arayarak İslam ülkelerini “İsrail’in artan hukuksuzluğuna karşı ortak harekete geçmeye” çağırdı. Kendisi bugün Türkiye’de olacak.
Bunun dışında hafta sonu İİT Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı İstanbul’da bir araya gelecekler.
Bu toplantıdan İsrail’i durduracak bir karar ya da bir yaptırım çıkabilir mi?
Geçmiş deneyimler bu soruya “evet” cevabı vermenin zor olduğunu söylemek mümkün.
Umarız bu kez hayal kırıklığına uğrarız.
Peki neden?
Sonuç olarak bu ülkeyi yönetenler, söz konusu olan uluslararası ilişkiler olduğu andan itibaren siyasi karar ve eylemlerinde referansları “dini/ilahi” olan değil, “dünyevi/seküler” olan iktidar olma halini sürdürmeye göre alıyorlar.
İSLAM YETER Mİ?
Bu soruya cevap vermek için biraz geriye gidelim.
İİT başta olmak üzere İslam Dünyası ülkelerinin kendi aralarında kurduğu ulus-devlet üstü yapılardan bugüne kadar dünya siyasetine etki yapacak bir karar çıktığını görmedik. Aynı şekilde İslam ülkelerinin sahip oldukları doğal kaynakların yarattığı imkanlar dışında dünya ekonomisine somut katkıları da neredeyse yok.
Bundan yaklaşık 9 yıl önce yine İstanbul’da toplanan İİT temsilcilerinin toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan önemli bir konuşma yaptı.
Erdoğan özetle İslam dünyasına; “Kur'an ve Hazreti Muhammed'in ışığında birlik olalım” çağrısı yaptı ve “İslam coğrafyasında yaşanan sorunların nedeni aramızdaki yabancılara” havale etti; “Biz konuşmayınca devreye teröristler, fitneciler giriyor. Devreye modern Lawrencelar giriyor” dedi.
Ve daha önemli tespiti kuşkusuz “Önce kendimizi sorgulamalıyız” cümlesinde gizlidir.
Bu sorgulama, bunu söyleyen Erdoğan dahil hangi İslam ülkesi yönetici tarafından yapıldı?
Ben bu soruya da olumlu cevap vermenin zor olduğunu düşünüyorum.
Bunun nedeni, İslam Dünyası’nın en önemli sorununun Erdoğan’ın söylediği gibi içerdeki yabancılar, teröristler, fitneciler hatta modern Lawrencelar değil bizatihi İslam Dünyası’nın “kendisi” olmasından kaynaklanmaktadır.
Bunu biraz açalım.
Bize her fırsatta İslam’ın, Müslümanlığın faziletlerini anlatanların, kendi ülkelerinde yaşanan insan hakları ihlallerini, yoksulluğu, dışlanmışlığı, seçme ve seçilme hakkının yokluğunu, temel hak ve özgürlüklerin sınırlı olduğunu biliyoruz. Dahası pek çok ülke bu olumsuzlukları ortadan kaldırma konusunda herhangi bir adım atmış değiller.
Son dönemde Arabistan’da olanları buna dahil etmek de bu aşamada kolay değil.
Görüleceği gibi sorun esas olarak Batı’da ya da gelişmiş ülkelerde bizatihi İslam Dünyası’ndaki ülkelerin yöneticilerinde, yönetme tarzlarında ve zihniyetlerinde.
Sonuç olarak bu ülkeyi yönetenler, söz konusu olan uluslararası ilişkiler olduğu andan itibaren siyasi karar ve eylemlerinde referansları “dini/ilahi” olan değil, “dünyevi/seküler” olan iktidar olma halini sürdürmeye göre alıyorlar.
Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslam dünyası liderlerine yönelik olarak sıkça ifade ettiği; “Eğer istersek, eğer arzu edersek, eğer Hazreti Peygamber'in bize çizdiği istikamette ilerler ve kardeş olmanın gereğini yerine getirirsek sorunları kolayca aşabiliriz” çağrısı siyaseten anlamlı görünmemektedir.
Kendi halkına örnek olmayan, kendi halkının yok sayan İslam ülkesi liderlerinin son örnekte olduğu gibi İsrail’e yönelik tepkileri hamasetten başka bir şey değildir.
BATIYI SUÇŞLAMANIN KOLAYCILIĞI
Tekrar edelim ki, İslam Dünyası’nın bugün içinde olduğu durumun nedeni Batı değil bizatihi İslam Dünya’nın içinde olduğu siyasi “yozlaşma” halidir. Bu yozlaşmanın kaynağı ise Müslüman ülkelerdeki yönetici sınıfların kendi iktidarının sürmesi için kurdukları düzenin kendisidir.
Ve hiçbir ülke içinde olduğu yozlaşmayı, salt Batı suçlayarak açıklamaz. Dahası öyle bir çaba da söz konusu değil.
Tarihin bir anında sahip oldukları hak ve imtiyazları, ebedi kılmak için kendi ülkesini, halkını yokluğa ve yoksulluğa mahkum eden ülkelerin yaşananlardan dolayı Batı'yı, ABD’yi, BM’i eleştirmesi fazla anlam taşımamaktadır. Sonuçta bu ülke liderlerinin Batı ile yaptıkları işbirliği kendi iktidarının sürmesi sağlamak içindir.
Burada Erdoğan’ın haklı bir teorik saptamasını analım: “Dünya 5’ten büyük”. Bu ifade teorik bağlamda bir gerçeği ifade etse de, bu hayata geçirecek güç dengesi İslam ülkelerinin lehine değildiç
Ama burada hemen ifade edelim ki, Erdoğan’ın ifade ettiği teorik gerçek bizi şu doğru tespitleri de kabul etmeye götürür.
Arabistan, Arabistan Kraliyet ailesinden büyüktür.
Katar, Katar Emirliği’nden büyüktür.
Mısır, Mısır Cumhurbaşkanı’ndan büyüktür.
Sonuç olarak kendi halkına örnek olmayan, kendi halkının yok sayan İslam ülkesi liderlerinin son örnekte olduğu gibi İsrail’e yönelik tepkileri hamasetten başka bir şey değildir.
Bunun için yine Erdoğan’ın haklı tespitine yani “önce kendimizi sorgulamalıyız” dönmek gerekiyor.
İslam Dünyası eğer uluslararası ilişkilerde etkili olmak istiyorlarsa Batı’yı suçlamadan önce kendine eleştirel bakmalı, kendilerini sorgulamalı ve İslam okuması, yorumu dahil her şeyi yeniden düşünmeleri gerekmektedir.
Ancak bu sağlandığında İslam Dünyası, uluslararası ilişkilerde etkili, caydırıcı güç olabilir. Aksi her toplantıda olduğu gibi, bir kez daha hamasi söylemlerin tekrarlanmasından başka bir şey duymayacağız bu toplantılardan.
İsrail de, ABD de, Fransa da bunu bilmenin rahatlığında.
İlginizi Çekebilir