© Yeni Arayış

Hakimiyet saplantısı, hassasiyet değildir

Hayasızlık olarak nitelenen dans ve müzik şovları, aslında hayat   hareketleridir. Hayat hareketlerini hayasızlık olarak mahkum etmek,  hayata saygı duymayan bir zihniyetin ifadesidir. Hayat hareketleri, sanata, adalete, hürriyete  saygı duymayı gerektirmektedir.

Modern medeniyetin  esas aldığı değer, hayata saygıdır.Eğitimin, sağlığın,  ahlakın, maneviyatın, bilimin, felsefenin, siyasetin ve hukukun   hayata saygı prensibi çerçevesinde oluşturulması, modern medeniyetin  en büyük kazanımıdır. Modern öncesi döneme ait köhnemiş, küflenmiş ve katılaşmış kalıblar ve kurallar, insan hayatına  saygı düşüncesine yabancı oldukları gibi,  insan hayatının  ifadesi olan müziğe, sanata, mimariye, kadına,  zevke, eğlenmeye,  güzelliğe, tiyatroya, dansa,  kısacası hayatı güzelleştiren her şeye  karşıydılar.  Katı,  kalın ve  kalaslaşmış  kalıbların  kendini çepeçevre kuşatmasından ve nefessiz bırakmasından  yorulan ve yaralanan  Turan Dursun, yaşamadığını  bir yaşam çığlığı olarak sarsıcı bir şekilde dile getirmektedir:

Yaşamadım,

Yaşamadım dünyamı.

Yaşam merdivenlerini:

Çocukluğumu,

Gençliğimi,

Hiçbirini…

Acıların, açlıkların dışında…

Olgunluk çağı mı?

O da bitmede, batışında…

Yaşamadım yaşımı,

Görünemedim hiç;

Yaşıtlarımın yaşında.

Daha işin başında;

Gelip çattı kocamışlık,

“Kırklıkken” oldum “altmışlık”.

Yaşamadım,

Çiviler, çengeller vardı yaşam yolunda,

Sağımda, solumda.

Hem de tomar tomardı.

Engeller, engeller vardı,

Duvar duvardı.

Zâlimler, haramiler vardı,

Katar katardı.

Tutup yutardı bunlar insanları,

“GÜNEŞ”ler bunlar için doğar, bunlar için batardı.

Yaşamadım,

Çünkü aşamadım bunları.

Çünkü sınıfsaldı y a ş a m a k .

Zâlimler, haramiler aldı tüm gücümü.

Gücüm yetersiz kaldı savaşamadım.

Sıyrılıp aradan sıvışamadım da..

Sözün özü: yaşamadım dünyamda,

Şu kalleş yaşamda,

Gerçek anlamda.

Yaşamadım,

Evet, yaşamadım.

Hayatı gerçek anlamda yaşamamıza ve hissetmemize engel olmak isteyen hayata saygı duymayan hegemonik zihniyet,  kadına ve müziğe saldırarak hayatı ahlak ve haya adına tüketmeyi kendine erdem saymaktadır.  Özgürce, kadınca ve insanca müzik yapmaktan başka bir şey yapmayan müzik gruplarına saldırmak, onları ahlaksız ilan ederek baskı altına almak, aslında hayata saygısızlık ve hayatı tüketmeyi amaçlayan totaliter zihniyetin hayatı yaşatmamak için organize ettiği  yıkıcı bir kültür savaşı saldırısı anlamına gelmektedir. Müziğin ve kadının etkisizleştirildiği bir dünyayı kurgulamaya kalkmak, Turan Dursun gibi  hepimizin yaşamadım  şeklindeki derin  yıkıcı bir  sona sürüklenmemiz anlamına gelmektedir. Sorun, bir müzik grubunun şovlarını veya  sanatçıların kişisel giyim tarzlarını aşan bir konudur. Müzik yapan bir kadın grubunu ahlaksızlıkla ve arsızlıkla suçlamak, mahkum etmek ve linç etmek, aslında kadına, müziğe, sanata, hayata olan totaliter ve ataerkil nitelikteki bakış açısını  ve zihniyetini yansıtmaktadır.

Hayasızlık olarak nitelenen dans ve müzik şovları, aslında hayat   hareketleridir. Hayat hareketlerini hayasızlık olarak mahkum etmek,  hayata saygı duymayan bir zihniyetin ifadesidir. Hayat hareketleri, sanata, adalete, hürriyete  saygı duymayı gerektirmektedir. Müziğin, dansın ve kadının, adaletin ve özgürlüğün temsilcisi ve ifadesi olmaması için   müzik ve kadın arsızlıkla ve hayasızlıkla suçlanmakta ve bastırılmaya çalışılmaktadır.

Her birey,  haz duyduğu  dansı, müziği ve gösteriyi  kendisine uygun bir şekilde seçme hakkına ve özgürlüğüne sahiptir. Devletin ahlaksız ve arsız olduğu gerekçesiyle bir müzik grubunu, dansı veya müziği  kriminalleştirmesi totaliteryanizmdir. Devletin, bir müziği, dansı ve sanatçıları yargılama hakkı bulunmamaktadır. Devlet, hiçbir şekilde dansa, müziğe, kadının  giyimine ve  şovuna müdahale etmemelidir.

Dansın ve müziğin ahlaksızı ve arsızı olmaz. Müzik ve dans dünyasında Manifest grubunada, twerk dansınada, Jennifer Lopez’ede yer vardır. Dans ve müzik sürekli olarak üretilen ve yenilenen tecrübelerdir. Kadın, dansı, müziği, sanatı, sinemayı ve tiyatroyu  yenileyen, üreten ve çekici kılan ana aktördür. Kadın, kadınca ve insanca giyimiyle ve performansıyla müziği  ve dansı icra ettiği zaman  suçlu olmadığı gibi, arsız ve hayasız da değildir.

Müzik ve dans şovları ve hareketleri,  toplumda yaşama tutkusu, neşesi ve coşkusu yaratmaktadır. Müziği ve dansı izleyen binlerce insan, hayata neşeyle ve keyifle  tutunmanın imkanını ve hazzını keşfetmektedir. Arsızlık ve hayasızlık gibi suçlamalarla ahlakçılık yapmaya kalkmak, kendini insanların hayatları üzerine ahlak ve haya kayyumu olarak atamak,   hayatı keyifsiz, renksiz, tutkusuz ve  coşkusuz hale getirmekten başka bir işe yaramamaktadır.

Gerçek hassasiyet, hayata saygı duymaktır.Her türlü ahlaksızlığı kendisine meşru görüp ahlakçılık yapma imtiyazına sahip olduğunu vehmeden  zihniyetlerin, kadına, müziğe ve  sanata müdahale etmesi  hassasiyet değil, hakimiyet saplantısının bir tezahürüdür. Tek hassasiyetimiz, hayata saygı gösterme konusunda olsun. Müziği, kadını ve hayatı hakimiyet saplantısıyla kirletmek ve karartmak hastalığından  vazgeçelim.

 

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER