© Yeni Arayış

Gaokao vs. YKS: Aynı sınav, farklı sonuç

Bugün hem Türkiye hem Çin, sınav sistemleri üzerine reformları tartışıyor. Ancak belki de önce şu soruyu sormalıyız: Gençleri seçmek mi istiyoruz, yoksa onları yetiştirmek mi? Eğitim sistemleri, insanı geleceğe hazırlamakla mı ilgilenmeli; yoksa onları bir puan sistemine indirgemekle mi? Gaokao ve YKS, sadece sınavlar değil. Onlar, birer toplumsal ayna. Ve biz bu aynada yalnızca başarıya susamış gençleri değil; aynı zamanda geleceğini garanti altına almaya çalışan toplumların kaygılarını da görüyoruz.

Bir sınav düşünün ki yalnızca bilgiyi ölçmesin; aynı zamanda kader yazsın, kimliğinizin, sosyal çevrenizin, hatta ileride nerede yaşayacağınızın rotasını çizsin. Çin’de Gaokao, Türkiye’de YKS… İki farklı ülke, iki farklı coğrafya ama aynı soruya odaklanan milyonlarca genç:

“Kazanabilecek miyim?”

“Çin’de 13 milyon, Türkiye’de 3 milyon genç; iki ülke de kaderini tek bir sınava yüklüyor.”

Çin’in bin yılı aşkın Keju geleneği, dünyanın ilk kurumsallaşmış meritokrasi sistemlerinden biri olarak tarih sahnesine çıktı. Asillerin değil, çalışkan köylü çocuklarının da devlet kadrolarına girebildiği bu sınavlar, bilgiye ve çabaya dayalı bir sosyal yükseliş umudu veriyordu. Konfüçyüsçü klasiklerin, şiirlerin ve devlet felsefesinin sorulduğu bu sistem, Çin toplumunda sınavı yalnızca bir ölçme aracı değil, toplumsal kaderin kilidi hâline getirdi.

Bu anlayışın modern yansıması olan Gaokao, hâlâ Çin’de toplumsal hareketliliğin başlıca kanalı. Tıpkı Anadolu’dan İstanbul’a uzanan YKS yolculuğunda olduğu gibi.

Osmanlı İmparatorluğu’nda da benzer şekilde liyakate dayalı yükselme için eğitim kurumları kurulmuştu. Özellikle saray merkezli Enderun Mektebi, sıradan halktan seçilen yetenekli gençlerin devletin en üst düzey görevlerine hazırlandığı seçkin bir yapıydı. Ancak burada yükselme, sınavdan ziyade gözlem ve uzun yıllara yayılan eğitimle sağlanıyordu.

Cumhuriyet döneminde merkezi sınavlar sistematikleşti; 1974’teki ÖSS ile başlayan süreç, bugün milyonları etkileyen YKS’ye dönüştü.

Ancak mesele şu: Bir sınav, bir insanı ne kadar tanıyabilir? Saatler süren bir oturum, bir hayatı belirlemeli mi? Eğitim sistemlerinin “eşitlikçi” görünümleri altında yatan sınıfsal eşitsizlikler, özel dersler, kota uygulamaları, bölgesel dengesizlikler ve ekonomik baskılarla giderek daha görünür hâle geliyor. Bu da sınavı, başarıya giden yolda adaletli bir yarıştan çok, sabırla örülmüş bir labirente çeviriyor.

Olabildiğince erken yaşta başlanan bu yarış, öğrencinin ruh sağlığını yıpratıyor, aile ilişkilerini geriyor ve en kötüsü: merakı, keşfetmeyi, hayal kurmayı öldürüyor. Çünkü test kitapları arasında sıkışan bir zihin, çoğu zaman hayatı yaşayarak öğrenemiyor.

Bugün hem Türkiye hem Çin, sınav sistemleri üzerine reformları tartışıyor. Ancak belki de önce şu soruyu sormalıyız: Gençleri seçmek mi istiyoruz, yoksa onları yetiştirmek mi? Eğitim sistemleri, insanı geleceğe hazırlamakla mı ilgilenmeli; yoksa onları bir puan sistemine indirgemekle mi?

Gaokao ve YKS, sadece sınavlar değil. Onlar, birer toplumsal ayna. Ve biz bu aynada yalnızca başarıya susamış gençleri değil; aynı zamanda geleceğini garanti altına almaya çalışan toplumların kaygılarını da görüyoruz.

Her ne kadar bu sınavlar yalnızca akademik bilgiye ve ezber yetisine odaklansa da; sosyal zeka, girişimcilik, odaklanma, liderlik ve iş bitirme gibi çok boyutlu becerileri ölçemese de Çin, bu “tek tekerlekli seçim” mekanizmasını istikrarlı şekilde uygulayarak hem kamu hem özel sektörde liyakate dayalı bir insan kaynağı oluşturmayı başardı. Gaokao sonuçları yalnızca üniversite kapılarını değil, aynı zamanda iş dünyasının ve devlet kademelerinin de meritrokratik kapılarını araladı.

Türkiye ise bu sınavları büyük ölçüde yalnızca üniversiteye geçişin bir aracı olarak gördü. İş dünyası ve kamu, sınav başarısını uzun vadeli performansın göstergesi olarak ele almadı. Demokratik mekanizmalar tarafından sonuçlar bypass edildi. Aynı KPSS ve mülakatlar gibi!

Sonuç ortada: Aynı sistem, farklı toplumsal çıktılar doğurdu.

Kiminin hayatını baştan yazan, kimininkini silen bu sınavlar…

Belki de en çok şu cümleyi hak ediyor:

“Kazananlar bir sayfaya geçiyor, kaybedenler bütün hayatını yeniden yazmak zorunda kalıyor.”

Ve belki de en kritik soru şu: Yapay zekâ ve dijital teknolojiler eğitimi dönüştürürken, biz hâlâ gençleri eski ve dikkate almadığımız! sınav kalıplarına sıkıştırarak geleceği yakalayabilir miyiz?

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER