Ferdi Zeyrek neden ve nasıl öldü?

Saçları beyazlamış tutukluların cezaevlerinden çıkarken ki resimlerini görünce sizi bilmem ama benim yüreğim cız ediyor. Tıpkı Ferdi Zeyrek’in saçma sapan bir site yöneticisinin ya da bir yeteneksiz tamircinin yaptığı bir hata yüzünden bu dünyadan kopup gitmesinin yaşattığı yürek acısı gibi…

İnsan ölür. Çünkü ölümlüdür. Nitekim Manisa Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek de öldü. İnsan ölür de ölmesine ama bence daha önemlisi insanın nasıl öldüğüdür. Çünkü ölüme karşı insanlığın yapabilecekleri var yapamayacakları da. Örneğin kişi onulmaz bir hastalığa yakalanmıştır, ölür. Burada yapabileceklerimizi insanlığın bilgi birikimi belirler. İlaçlar, tedavi yöntemleri vs. Ya da gerçekten önüne geçilmesi mümkün olmayan bir doğa olayı olmuştur. Hesapta olmayan derecede şiddetli bir deprem, ya da yanardağ patlaması gibi. İnsan ölür. 

Ama Ferdi Zeyrek gibi bir havuzun elektrik kaçağına kapılıp ölmek bu tür bir ölüm değildir. Daha doğrusu bu tür bir ölümün nedeni “kaçınılmaz” değildir. Bu tür bir ölümün nedeni “sosyaldir”, “siyasidir”. O nedenle de Ferdi Zeyrek’in ölümü “doğal” bir ölüm değil, “sosyal” olanın “siyasi” olanın neden olduğu bir ölümdür.

Toplumların gelişme çizgisinde Batı özel bir “kalıptır”. Tarihsel gelişmeler Batı’da “aklın” ya da bir başka ifadeyle “rasyonalitenin” öne çıktığı bir dünya yarattı. O nedenle de yollardan tutun, konutlara, işyerlerine, hatta hayatın neredeyse her alanına “aklın” yol gösterdiği çizgiler hakim. Yoldaki kaldırımın yüksekliğinden tutun, yağmur sularının nasıl akacağına, otomobillerin nasıl park edileceğinden, ev girişlerinin nasıl olacağına kadar hemen her ayrıntı “aklın” süzgecinden geçerek oluşturulmuş. Bu anlamıyla her şey insanın yaşam alanının Ferdi Zeyrek’in ölümüne neden olan yüksek voltajlı elektrik kaçağına izin vermeyecek bir biçimde düşünülmüş ve yapılmıştır. Batı, genel hatlarıyla budur! 

Bize gelirsek, biz her şeyin mümkün olabildiği bir dünya içinde yaşıyoruz. Yani “aklın” yerine daha çok “kurnazlığın” hakim olduğu bir dünya bu. Akıl bir kez sosyal olanla temas etmezse, yıkıcı bir ortam yaratır. Herkesin birbirini kolladığı ve her türlü davranışın mübah olduğu bu dünya sosyal anlamda çatışmacı bir dünyadır.  Batı dünyasında “akıl” ne denli etkili bir araçsa biz de “kurnazlık” o kadardır. O nedenle de bizim yollarımızın, şehirlerimizin, konutlarımızın harcında “akıl”dan çok “kurnazlık” vardır. Henüz bilmiyoruz ama Ferdi Zeyrek’in ölümü mutlaka ve mutlaka bir “kurnazlıkla” ya da bir “kişisel çıkarla” ilişkin bir nedenden kaynaklıdır. Deniz kenarındaki yola akan yağmuru denize akıtamayan su birikintisinde kaza yapıp ölenlerin ölümleri ile Ferdi Zeyrek’in ölümü arasında ne fark vardır ki? İkisi de “aklın” yerine “kurnazlığın” geçtiği bir dünyanın ölümleri değil midir? 

Dolayısıyla, Batı nasıl “özel” bir kalıpsa, Türkiye de öyledir. Bu tümüyle farklı dünyalardan söz ediyoruz anlamında değil tabii ki! Ama tarihsel gelişme sürecinde var olan farklılıklar bizi onlardan (ya da onları bizden) ayıran farklılıklardır. Bunları anlamadan Türkiye’yi anlamak da bu nedenle zordur. Çünkü biz, ne de olsa Batı’nın düşünme biçiminden çok etkilenmiş Türkiye’lileriz. Bizim bu ülkeyi anlamaktaki handikapımız da budur.d

O nedenle de Batı’nın düşünme biçiminden çok etkilenmiş Türkiye’liler olarak bizlerin Kürtleri anlamakta zorlandığımız da bir gerçek değil mi? Bir insan düşünün saçma sapan bir DGM (bir zamanların Devlet Güvenlik Mahkemesi) savcısının iddiasıyla ve bir hakimin kararıyla “örgüt üyeliğinden” 30 yıl hapiste yatması nedir ya?! Bu nasıl bir bir iştir? Ara sıra medyaya düşen haberlerden görüyoruz ki bu iş az buz bir iş değil. Saçları beyazlamış tutukluların cezaevlerinden çıkarken ki resimlerini görünce sizi bilmem ama benim yüreğim cız ediyor. Tıpkı Ferdi Zeyrek’in saçma sapan bir site yöneticisinin ya da bir yeteneksiz tamircinin yaptığı bir hata yüzünden bu dünyadan kopup gitmesinin yaşattığı yürek acısı gibi…