© Yeni Arayış

Duyguların sosyal ve siyasal doğası 

Barışa renkli gözlüklerle yaklaşmak lazımdır, çünkü barış, farklı aktörlerin ve tarafların farklı zeminlerde ve zamanlarda birbirleri hakkında geliştirdiği kişisel, özel ve özgün inançlara, duygulara ve tutumlara bağlı olarak başlattığı ve geliştirdiği ilişkilerdir. 

Barış, ilişkidir. Her ilişkinin formunun ve muhtevasının  belirlenmesinde duygular belirleyicidir. Duygu olmadan, ilişki olmayacağı gibi, barış da olmaz.

Yıllarca kini, nefreti, ırkçılığı, ayırımcılığı ve şiddeti desteklemiş ve körüklemiş insanların aniden çatışmayı sonlandırmak istemeleri ve barıştan yana olmaları mümkün müdür? Yıllarca bir   halka,  gruba veya kesime nefretle doldurulmuş, zehirletilmiş insanların aniden barış, kardeşlik ve eşitlik duygularına ve düşüncelerine sahip olmaları mümkün müdür? Duygusal  U dönüşü  olarak ifade ettiğim şeyin mümkün olup olmadığı bir yana, duyguların ve duygusal değişimlerin barışa ve çatışma çözümüne imkan verebileceği veya  çatışma çözümüne giden yolları engelleyebileceğinden bir gerçeklik olarak söz edebiliriz.

Çatışma çözümü ve barış, ilk olarak duygularda yapılır. Barışın ve çatışma çözümünün nasıl hayal edildiği ve canlandırıldığı duygular tarafından şekillendirilir. Duygularda şekillenmeyen ve canlandırılmayan bir barışın ve çatışma çözümünün otoriter  yollarla  dayatılması kısa vadede bazı gelişmelerin ortaya çıkmasını sağlayabilir, ancak uzun vadede kalıcı ve sürdürülebilir bir barışın oluşmasına imkan vermeyebilir. Barış ve çatışma süreçlerinde aktörlerin ve tarafların sınırlarını, bağlarını ve bağlılıklarını belirleyen şey, duygularıdır. Barışın nasıl olacağına ve çatışmaların nasıl çözüleceğine dair tahayyülün şekillenmesinde  duyguların çok büyük etkisi vardır.

Çatışma çözümü ve barış süreçlerinde  çok karmaşık ve anlaşılmaz  sosyal-siyasal  ilişkiler ve güçler vardır. Bu güçler ve ilişkiler hakkında çoğu zaman  sağlıklı ve somut bilgilere sahip değiliz. Aktörlerin kolektif olarak  barışçıl bir sosyal ve siyasal düzeni  duygularıyla tahayyül edip etmedikleri önemlidir. Demokrasi, barış,  eşitlik, hukuk ve özgürlük, duygularda ve vicdanda tahayyül edilen değerlerdir. Duygunun, kalbin ve vicdanın yokluğu, aslında barışın,  eşitliğin, hukukun ve özgürlüğün yokluğu anlamına gelmektedir.

Siyasette güç tutkusu çok belirleyicidir. Güce, hakimiyete ve iktidara tutkuyla bağımlı olmuş kişiler, aktörler ve gruplar, hakimiyet uğruna düşmanlarıyla çatışmayı sona erdirme ve barış oyununu oynamak dahil her şeyi yaparlar. Hakimiyete, devlete, nüfuza ve  güce tutku ve hırs düzeyinde bağımlı olanlar, hiç umulmayan çıkışlar yaparak, barış jestleri yaparak hakimiyetlerini kalıcılaştırmak için  taktiksel  nitelikte  çatışmaları sonlandırabilirler ve barış adı altında  hakimiyet için hamleler de bulunabilirler. Güce tutkuyla bağımlı olan aktörler ve taraflar, sadece akıllarıyla değil, duygularıyla da hareket ederler. Çatışan tarafların çözüm ve barış girişimlerinde,  biliş kadar duyuş  etkili olmaktadır. Güç tutkusu ve şehveti, çatışma çözümü ve barış süreçlerinin yüzeysel ve yapay bir şekilde ilerlemesini veya bitmesini sağlayan önemli bir tehlikedir.

Ulusal, bölgesel ve küresel gelişmeleri değerlendirirken aktörler ve taraflar,  bilgiyi, değerlendirmeyi, motivasyonu ve duyguyu sentezleyerek bir girişimde bulunurlar ve  ürettikleri projeleri  hayata geçirirler. Tehlike, tehdit, korku gibi  duygu yoğunluğu fazla olan konseptler ve durumlar,  değişik aktörlerin çatışma çözümlerine ve barış girişimlerine yönelmelerine neden olabilmektedir.Duygular, bireyseldir, özeldir ve özgündür. Duyguların aynı zamanda sosyal, siyasal ve kültürel boyutları vardır. Barış ve çatışma süreci gibi  kompleks anlarda aktörlerin ve tarafların duygularının sosyal ve siyasal taraflarını yakalamak kolay değildir.

Çatışma çözümü ve barış süreçleri  bedenleri ve ruhları birbirine entegre etme tecrübeleridir. Çatışma sırasında ve sonrasında ölen ve yaşayan bütün bedenlerin  birbirine nasıl entegre edileceği  cevap verilmesi çok zor bir meydan okumadır. Aktörler ve taraflar,  yaşayanlar kadar ölülerini de hesaba katarlar. Duyguların aktörleri nasıl harekete geçirmesi ve uyandırması bağlamında duyguların siyasal ve sosyal boyutları ihmal edilmemelidir.

Barış, bireysel  bir harmoni, dinginlik ve huzur hali olarak anlaşılmaktadır. Barış kavramının istismar edilmemesi ve manipüle edilmemesi  için barış olgusunun ortak bir duygu temelinin olması, barışın toplumsal bir duyguya dönüştürülmesi gerekmektedir. Barışın derinlikli bağların ve ilişkilerin temeli olması için ortaklaştırılan ve toplumsallaştırılan  barış duygusuna ihtiyaç vardır. Barışa renkli gözlüklerle bakmak  yerine   burnu havada bir şekilde   katı ve kibirli kişilikleriyle  barış havarisi  kesilen bir çok kişinin  ortaya  atıldığını dünyada görmek mümkündür.Nefret, kin ve ayırımcılık gibi  negatif duyguları siyasallaştıran aktörler, barışın toplumsal ortak bir duyguya  dönüşmesine engel olmaya çalışmaktadırlar.

Barışa renkli gözlüklerle yaklaşmak lazımdır, çünkü barış, farklı aktörlerin ve tarafların farklı zeminlerde ve zamanlarda birbirleri hakkında geliştirdiği kişisel, özel ve özgün inançlara, duygulara ve tutumlara bağlı olarak başlattığı ve geliştirdiği ilişkilerdir. 

Barış, ilişkidir. Her ilişkinin formunun ve muhtevasının belirlenmesinde duygular belirleyicidir. Duygu olmadan, ilişki olmayacağı gibi, barış da olmaz. Barış ve çatışma çözümü süreçlerini, silahlı grupların silahsızlandırılmasına, istihbarat ve güvenlik  elitlerinin müzakerelerine hapsetmemek lazımdır. Barışın günlük hayat aktivitelerine bağlanması lazımdır, çünkü barış günlük hayatımız içinde yapılmakta, yaşanmakta ve bozulmaktadır. Günlük hayatımızda yaptıklarımızı ve yaşadıklarımızı ise duygularımız belirlemektedir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER