© Yeni Arayış

Dönüşen CHP, sol popülizm ve Özgür Özel

Özel, farklı kesimlere hitap eden, devlet partisi olmaktan çıkıp Türkiye partisi olmuş, Kürt sorununun çatışma ile değil müzakere ile demokratik yollardan çözülmesine sıcak bakan CHP’yi sürdürmüş üstüne kendi şahsı adına sol popülist çizgiye gelmiş ve ezilenlerin hakkını savunan bir siyasi söylem oluşturmuştur.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ülkenin kurucu partisi olarak Türkiye siyasal yaşantısını kurgulayan ve etkileyen en önemli parçalardan biri oldu. 80 darbesi döneminde kapanmış, tarihin belli noktalardan parti, ideolojik dönüşümler geçirerek dünyaya ayak uydurmaya çalıştı. Belli dönemlerinde kurucu ideolojisini benimseyerek daha elitist ve jakoben, belli dönemlerde ise daha sosyal demokrat ve sol tandanslı bir çizgi benimsedi.

Şu anda pozisyon itibari ile Türkiye’nin son yerel seçimlerinde birinci olmuş bir ana muhalefet partisi olarak CHP’yi görüyoruz. 2018 genel seçimlerinden bu yana CHP’nin oylarındaki artış, 2024 yerel seçimlerinde aldığı %37’lik oy ile birinci olması başarısına ulaştı ve anketler göstermekte ki bu yükseliş devam etmekte. Bu yükselişte ekonominin gitgide kötü gitmesi ve alım gücünün azalması gibi etkenlerin payı var elbette. Yine de bu yükselişi sadece yurttaşların mevcut yönetime tepkisi olarak görmek doğru olmaz. CHP, son birkaç yılda ideolojik olarak değişti ve bu değişimi siyasal aksiyonlarına da yansıdı. Bu yüzden bu yazımda CHP’nin dönüşümü, popülizm ve Özgür Özel’in son dönemlerdeki politikalarından bahsedeceğim.

CHP kurulduğu günden bu yana kendini ideolojik olarak birçok kez revize etti. Parti içi reformlar yaptı, değişik kitlelere ve farklı mahallelere yöneldi. Muhakkak ki bu dönüşümlerden en keskin üç dönem öne çıkmaktadır, en keskin derken mihenk taşı niteliğinde olan.

Bunlardan ilki, 60’larda İsmet İnönü ile başlayan daha sonrasında 70’li yıllarda Bülent Ecevit ile devam eden merkezin soluna yönelme hamlesidir. O dönemde Adalet Partisi (AP) ve başkanı Süleyman Demirel Anadolu’da, dinsizleşme üzerinden antikomünist propaganda yaparken bu propagandanın direkt hedefi olmamak adına sol ama merkezde konumlanan bir sol kimliği tercih etmişlerdi. Siyasette ideolojik sağ-sol ayrımının emek-sermaye çatışması üzerinden şekillendiği o dönemlerde CHP, emek ağırlıklı olarak iki tarafla ilişkilenme durumuna girmeyi denemiş ve Marksist bir tavır almayıp öyle bir politik diskur oluşturmasa bile arkasına Türkiye tarihinin en yüksek oranlı örgütlü işçi sınıfını almayı başarmıştır. Dahası bununla yetinmemiş, Anadolu kırsalından ciddi oranlarda oy olarak birinci parti olmayı başarmıştır.

CHP’nin 70’li yıllardaki bu siyasi başarısında elbette Ecevit’in politik diskurunun ve dilinin de önemi var. Ecevit o dönemde sol popülist bir dil kullanmış ve sine-i millete de değil direkt olarak işçi sınıfı ve ezilen kesimlere dönmüştür. CHP, kelimenin tam anlamıyla sosyal demokrat bir parti olma yoluna girmiştir. Burada Ecevit’in söylemleri kesinlikle önemlidir. İşçilerin yanısıra köylünün ve çiftçinin sorunlarını dile getirmiş ve gitgide CHP’nin pozisyonunu emek-sermaye dikotomisinde emeğe doğru çekmiştir. Bununla da yetinmeyen Ecevit, kadınların sistem içerisinde çektiği zorlukları hatta direkt olarak Kürt sorunu diye ifade etmese de, Doğu’daki yurttaşların çektiği ekonomik zorlukları ve feodal sistemi hedef alarak Doğu Sorunu’nun olduğuna da dikkat çekmiştir. Bu yüzden o dönemde CHP, çok partili sisteme geçildikten sonra ilk kez kendine güçlü bir kitle oluşturmuştur. Tabi 80 darbesi ile birlikte CHP kapandı, Ecevit siyasi tutsak oldu ve yeni bir döneme girildi.

80 darbesinin ardından 1992’de zaten önceden de CHP’li olup CHP gençlik kollarında faaliyet göstermiş olan Deniz Baykal, Hikmet Çetin ve Altan Öymen gibi sosyal demokrat kimliği ile bilinen kişiler CHP’yi tekrardan kurdular. Deniz Baykal genel başkan seçildi ve ilk seçildiğinde aslında batı menşeili bir sosyal demokrasi fikrini partide işlemeyi denedi. Kapsayıcı siyaset adı altında islamcıları da kucaklamaya yönelen, yeni sol fikirler üreten bir siyasetçiydi. Fakat o dönemde Milli Görüş hareketinin yükselmesi ve Refah Partisi’nin İstanbul, Ankara gibi önemli şehirleri kazanması, laik ve Atatürkçü seçmende tepkiye yol açtı ve bu kitle kendi kendilerine bir şeye tepki olarak konsolide oldular. Böyle bir kitleyi haliyle Baykal elinden kaçırmak istemedi ve siyasal islama tepki olarak doğan nefreti de örgütlemekten çekinmedi ve nefretin kurumsallaşmasına yol açtı. Bu hususta CHP daha ulusalcı sayılabilecek bir kimlik kazandı. Sonrasında kıyı şehirlerine sıkışan ve oyu yüzde 20’yi bulamayan elitist ve sol popülizmden uzak bir partiye dönüştü. Seçmen kitlesi beyaz Türk olarak nitelendirilen orta üst ekonomik statüye sahip insanlardan ve rütbeli askerlerden ibaret oldu.

2010 yılına gelindiğinde CHP’nin 33.kurultayında skandal bir olay neticesinde Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan oldu. Bu hadise CHP için ideolojik bir kırılma noktası oldu. Daha önce de bahsettiğim gibi Baykal CHP’si elitist bir siyaset izleyen ve sadece siyasal islama karşı refleks alan seçmenlerin oy verdiği bir partiydi. Kemal Kılıçdaroğlu ilk geldiği zamanlarda gözle görülür bir seçim başarısı elde edemedi. Zaten geldikten bir yıl sonra Türkiye’de genel seçimler oldu ve AK Parti zaten çok güçlüydü, Türkiye’de görülmediği kadar demokratik bir ortam vardı ve ekonomi kötü değildi. Bunun sonucu olarak AKP, 2011 genel seçimlerini ezici bir şekilde kazandı.

CHP, Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte ideolojik dönüşmeler yaşıyordu hatta bu dönüşüm ulusalcı kimliği ile bilinen bazı gazetecilerin tepkisine yol açtı. Partide toplumun farklı kesimlerinden oluşan insanlara siyaset yapma alanı açıldı. Sezgin Tanrıkulu, Ali Şeker, Fikri Sağlar, Canan Kaftancıoğlu, Okan Konuralp ve Nurhayat Altaca Kayışoğlu gibi Kürt siyasal hareketine yakın kişiler CHP içerisinde siyaset yapma alanı buldular; Cihangir İslam, Abdüllatif Şener ve Mehmet Bekaroğlu gibi Milli Görüş geleneğinden gelenler de parti içerisinde belirli konumlara eriştiler ve söz sahibi oldular. Kılıçdaroğlu’nun bu hamleleri parti içerisindeki ulusalcı ve Kemalist çizgide olan kişilerin partiden yavaş yavaş kopmasına sebep oldu. Son noktayı da 2021 senesine başlattığı helalleşme söylemi koydu. Helalleşme söylemi çok başarılı bir söylemdi fakat meyvelerini daha sonraları almaya başladı.

Bu sürecin haricinde 2014 senesinde ilk kez yurttaş cumhurbaşkanını kendisi seçti. Bu seçime girilirken üç aday vardı; Recep Tayyip Erdoğan, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selahattin Demirtaş. İhsanoğlu, CHP ve MHP birlikteliğinin ortak adayı olarak boy gösterdi ve muhafazakar kimliğinden ötürü çok eleştirildi. Düşünüldüğünde İhsanoğlu %38,44 oranına sahip olmuştu ve CHP açısından düşünüldüğünde bu bir seçim başarısı olabilirdi. İttifakın adayı olsa bile %20’nin üstüne çıkılması söz konusu olmuştu. Öte yandan aynı yıl, yerel seçimler olmuş ve parti Ankara’da Mansur Yavaş gibi MHP kökenli bir adayı öne sürmüştü. Bakıldığında Kılıçdaroğlu CHP’sinin bu adımlar merkez sağ ve sağ seçmene açılma hamlesiydi. Bunlar Baykal’ın partisinde gerçekleşmeyecek olaylardı. CHP her defasında farklı toplumsal kesimlere ulaşmaya çalışıyor, bunun yanında 2015 seçimlerindeki vaatleriyle emekten yana tavır sergiliyordu. Kılıçdaroğlu halkın içine iniyor, insanları tanıyor ve ona göre aksiyon alıyordu.

Kılıçdaroğlu, partideki dönüşümün meyvelerini gerçek anlamdaki ilk başarısını 2019 yerel seçimlerinde aldı denebilir. Dahası o zamanlarda isimleri pek bilinmese de ileride isimlerini çok sık duyacağımız siyasetçiler ön plana çıktı. Bu siyasetçileri zaten tanıyoruz, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş. 20 yılı aşkındır merkez solun hakimiyeti altına alamadığı Ankara ve İstanbul gibi illerde sonunda zafer kazanmıştı. Bu zaferden sonra birçok yurttaş, siyaset bilimci, akademisyen, o tarihten sonraki ilk genel seçim için muhalefetin doğal adayının bu iki isimden biri olacağını düşünmüştü. Fakat bu mesele ayrı bir yazı konusu…

2023 genel seçimleri kesin gözüyle kazanılır diye düşünülürken muhalefet adına kaybedildi, insanlar büyük hayal kırıklıkları yaşadı. Bu sırada CHP içerisinde değişim rüzgarları esmeye başladı. 4 Kasım 2023’te yapılan 38.Olağanüstü Kurultay neticesinde de yeni başkan belli oldu, eski grup başkanvekili Özgür Özel.

Şahsen 2023 genel seçimlerinden sonra ümitsizdim ve CHP’nin yüzdelik dilimde 20 puan bile alamayacağını düşünüyordum. Fakat genel başkan olduktan 5 ay sonra Özel, inanılmaz bir seçim başarısı elde etti ve CHP yıllar sonra birinci parti. Burada seneler sonra gelen büyük bir seçim başarısı söz konusuydu. Bunun mimarlarından biri de muhakkak ki sayın Özel.

Özel, farklı kesimlere hitap eden, devlet partisi olmaktan çıkıp Türkiye partisi olmuş, Kürt sorununun çatışma ile değil müzakere ile demokratik yollardan çözülmesine sıcak bakan CHP’yi sürdürmüş üstüne kendi şahsı adına sol popülist çizgiye gelmiş ve ezilenlerin hakkını savunan bir siyasi söylem oluşturmuştur. Seneler önce mesafe alınan barış sürecine karşın çok cesur adımlar atmış ve 19 Mart sürecinden sonra haftada 2 olmak üzere İstanbul ve Türkiye’nin farklı yerlerinde mitingler düzenlemiştir ve düzenlemeye de devam etmektedir. Özel geldiği günden beri sine-i millete döndü, Ege şivesi ile yapcez, etcez diyerek sempatik bir dil oluşturmakta. Kitlem ne der taban seçmenim ne der diye düşünmeden halkın sorunlarına çözümler aramakta ve Kürt sorunu gibi Türkiye’nin yapısal toplumsal sorunlarını çözmek için kollarını sıvamakta. Ben, sayın Özel’in siyasetinin ve politik diskurunun meyvelerini alacağını düşünüyorum, ilerleyen zamanlarda da hep birlikte bakıp göreceğiz…

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER