© Yeni Arayış

Değişen savaşlar, değişen insanlar

Milyarlarca insanın, her milletten tahakküm zehrini içmiş egemenlerin, dünyayı yok etmekten çekinmeyeceklerini anladığını düşünüyorum. Eksik olan onların bunları bu kötülükten menetme iradeleridir.

Rusya-Ukrayna Savaşı ve sonra İsrail’in Gazze, Lübnan, Yemen, İran ve Suriye’ye karşı başlattığı harekatlar alıştığımız savaşlara ve alıştığımız uluslararası ilişkileri alışmadığımız şekilde yeniden biçimlendirirken, insanları da hayli değiştirdiler.

Bu değişimlerin neredeyse dokunmadığı bir hayat alanı yoktur. Ekonomi, askeriye, siyaset, kültür, din, spor gibi bütün insan etkinlikleri bu değişimlerin konusu haline geldiler. Sorgulanmayan hiçbir alan şimdiden kalmamış gibidir. Sırayla göz atmakta hatırlamak bakımından fayda vardır.

Ekonomilerin gelişmiş olanlarının dahi sürüp gitmeye başlayan savaşlarda sarsılmaya başladığı bir kez daha görülmüştür. Henüz bu konuda kapsamlı bir bilanço çıkarılmamıştır ama İsrail’in bu savaşı milyarlarca dolarlık ABD desteği olmaksızın yürütemeyeceği apaçık görülmüştür örneğin. ABD seçmeni özellikle İsrail’e verilen devasa destek konusunda feryat etmeye başlamıştır. Trump’ın popülaritesi yerlerde sürünmeye şimdiden başlamış, ABD gibi bir ülkede iç savaş dahi telaffuz edilir olmuştur. Bu durum bütün dünya için “balık baştan kokar” sözünü hatırlatmaktadır. Buna rağmen devletlerin herhangi bir öğrenme gayretini görememekteyiz. Aynı durum, Ukrayna için daha da açıktır. Silahların ve elbette mühimmatın bu savaşlarda olağanüstü bir şekilde tüketildiğini savaşan ülkelerin üretici ülkelere yönelttiği taleplerden anlayabiliyoruz. Öyle anlar oldu ki dünyanın belirli ürünlerdeki üretim kapasitesi tüketimi karşılamakta yetersiz kaldı. Yani aslında her iki çatışma sahnesinde de bu savaşlar ekonomik anlamda “Dünya” savaşlarıdır diyebiliriz.

Askeri alanda belki de daha çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. Her iki taraf da öncelikle çok büyük rakamlara ulaşan kayıplar verdiler. Bir kez daha savaşların karada bittiği kanıtlanırken bunun bedelinin de çok ağır olduğu görüldü. Tankların eski etkinliğinin kalıp kalmadığı sorgulanırken tanksız da olmayacağı anlaşıldı. Dronlar ise adeta savaşın seyrini değiştiren unsurlar olarak ortaya çıktılar. Maliyetleriyle orantısız tahrip güçleri değerlerini arttırdı. Küçük bir dronun milyonlarca dolarlık tahribatlar meydana getirebilmesi gelecek savaşlar açısından sarsıcı olurken özellikle ekonomik olarak zayıf taraflar için teselli edici oldu. Aynı durumun deniz kuvvetlerine karşı yapılan saldırılarda da ortaya çıkması savaş arenalarının çok yakında daha da tanınmaz hale gelebileceğini ortaya koyuyordu.

Fakat gerek Ukrayna-Rusya ve gerekse İsrail’in yarattığı savaşların bunlara bağlı ve bunlarla ilişkili başka etkenlere bağlı olarak devasa değişiklikler insanların tutumlarına ilişkin olarak ortaya çıktı.

Filistin dışında saldırıya uğrayan herhangi bir tarafın topyekûn inatçı ve şevk dolu savaştığını söylemek mümkün değildir.19. ve 20. Yüzyıllardaki ruh halinin benzerlerine rastlamak mümkün olmadı. “Vatan Savunması” kavramının çok büyük ölçüde yıprandığı, derinleşen sınıflar arası gerilimin vatandaşlık kavramının altını oyduğu bugün artık açıkça görülebiliyor. Filistin’de bile moral direnç hızla düşmeye başladı. İsrail, Ukrayna ve Rusya bakımından ise bu alandaki göstergeler hazindi. Zengin yahut varlıklı vatandaşlar ilk günlerde yabancı ülkelere göç etmeye başladılar. “Gönüllü” askerler sokaklardan sopayla toplanmaya başlandı ve savaşlar ilerledikçe asker kaçakları artmaya, birliklerde itaatsizlik olayları baş göstermeye başladı. Bunların zirvesi Rus paralı asker ordusu Wagner’in isyanı ile kendini gösterdi. “Biz savaşıyorsak biz yönetiriz” tavrı Rus tarihinde ilk kez ortaya çıkmıyordu.

Öte yandan yeni savaş araçlarının karmaşık yapıları onları kullanacak olanların da belirli ölçülerde eğitimli olmalarını gerektiriyordu. Dron pilotları adeta ayrıcalıklı kahramanlar haline geldiler. Kısa sürede sayıları on binlere ulaştı. “Nefer” ise nefer kalmaya devam etti. Onları doğrudan dronların kamera gözlerinden savaş anlarında görmeye başladık. Sırtını bir yarı yanmış ağaca yaslamış yaralı bir piyadenin kendine yaklaşan kamikaze dron karşısındaki kayıtsızlığını hissettik. Başka bir yerde yine bir piyadenin saçma atan tüfeği ile bir dronu imha edişini, bir başkasının çılgınlar gibi koşarak kaçmaya çalıştığını seyrettik.

Ortadoğu’da muazzam ölçüde dengesiz bir savaşa tanık olduk. Dünyada mevcut en gelişmiş silah ve istihbarata sahip bir düzenli ordu ile iyi hazırlıklı yüksek moralli fakat teknik olarak çok yetersiz bir paramiliter gücün savaşı. Yine de bu güçlü ordunun moralinin hızla çözülmeye başladığına, itaatsizlik eğilimleri göstermeye başladığına ve İsrail’in yeni asker kaynakları aramaya başladığına tanık olduk. Bu soykırım ordusunun gücünün abartıldığını ve İran’la girilen düelloda İsrail’in diz çökmeye başladığının tanığı olduk.

Senelerdir bir “delirium” halinde sürüp giden bu savaşları izliyoruz. Ne kadar daha süreceklerini bilemiyoruz. Bizi içlerine çekip çekemeyeceklerini bilemiyoruz. Şimdiden “Demokratik Ülkelerin” soykırımlar karşısında nasıl da ikiyüzlü olduklarını bir kez daha gördük, bu olayda yeni olan şudur, “Demokratik Ülkeler” eskiden soykırımları kınar gibi yapar, pratikte ise seyrederlerdi, şimdi kınamadıkları ve destekledikleri gibi kınayanlara da zulüm uygulamakta, kendi “demokrasilerini” rezil etmekte bir beis görmemektedirler.

Bu savaşlarda yeni olan bir başka husus taraf devletlerin “Nükleer” kelimesini telaffuz ederken içinde bulundukları rahatlık halidir. Sanki dünyayı ve insanlığı yok etmekten söz ettiklerini bilmezmiş gibi nükleer bir savaştan söz etmekte ve adeta böyle bir savaşı meşrulaştırmak ister gibi davranmaktadırlar. Hani bizim bir sözümüz vardır; “Bir şeyi kırk kere tekrarlarsan gerçek olur” diye, bu durum onu hatırlatmaktadır.

Milyarlarca insanın, her milletten tahakküm zehrini içmiş egemenlerin, dünyayı yok etmekten çekinmeyeceklerini anladığını düşünüyorum. Eksik olan onların bunları bu kötülükten menetme iradeleridir. Fakat unutulmamalıdır ki mesela Rus Devrimi’nin öncüleri 1.Dünya Savaşı’nda modern silahları kullanmayı öğrenen işçi ve köylülerdir. Bu irade aslında egemenlerin savaşsınlar diye eğittikleri nisbeten eğitimli toplum kesimlerinden fışkırabilir. Savaşmayacak “savaşçılardan”.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER