© Yeni Arayış

BOP tıkır tıkır işliyor: Sessiz kartlar, derin hesaplar

İsrail’in Şam kapılarına kadar ilerlemesi, Suriye hava sahasını serbestçe kullanarak İran’ı doğrudan hedef alması, artık bölgesel dengelerin tamamen sarsıldığını gösteriyor.

Büyük Ortadoğu Projesi işliyor, hem de tıkır tıkır. Irak’tan Suriye’ye, şimdi İran’a uzanan bu hat, Türkiye’yi doğrudan içine çekecek potansiyele sahip. Bu nedenle içeride gecikmeden ulusal birlik sağlanmalı; dışarıda ise yeni bir bölgesel denge siyaseti kurulmalıdır. Aksi halde bu yangın yalnızca sınırlarımızın ötesinde kalmayacak, kapımıza dayanacaktır.

Dünya artık sadece silahlarla değil, haritalar, göç dalgaları, medya operasyonları ve “insani müdahale” kılıfındaki planlarla şekillendiriliyor. Bugün Ortadoğu’nun yeniden dizaynında gözle görülür bir hızlanma var ve ne yazık ki Türkiye bu satranç tahtasının tam merkezinde yer alıyor.

Gündem öylesine hızla değişiyor ki, toplumsal hafızamız daha ne olduğunu anlayamadan bir başka “acil” başlıkla meşgul ediliyor. Oysa geçmişe dönüp bakıldığında, bugün yaşananların bir tesadüf değil, adım adım uygulanan bir planın parçaları olduğu çok daha net bir şekilde görünüyor.

Ecevit, Baykal ve Kılıçdaroğlu: Ortak Bir Direnişin Sessiz Kırılmaları

Bugünkü gelişmeleri anlamak için 2000’li yılların başına dönmek gerekiyor. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, ABD’nin Irak’a yönelik saldırısı için Türkiye topraklarını açmayı reddetmişti. Ardından yaşananlar malum: ekonomik kriz, medya üzerinden yürütülen psikolojik harp, meşhur yazar kasa hadisesi ve Ecevit’in sağlığının hızla bozulması…

Benzer bir tablo, 2003 yılında Meclis’e sunulan 1 Mart Tezkeresi sırasında da yaşandı. Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, sağduyulu bazı AKP milletvekillerinin de desteğiyle tezkerenin reddini sağladı. Sonuç mu? Kısa bir süre sonra Baykal, bir kaset kumpasıyla siyasetten tasfiye edildi.

Bu örneklerin üçüncüsü ise yakın zamanda yaşandı. Kemal Kılıçdaroğlu, Arap Baharı’nın bölge halkları için bir demokrasi dalgası değil, Ortadoğu’yu parçalamaya dönük bir tuzak olduğunu, özellikle Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gerektiğini ısrarla vurguladı. Ne zaman ki bu söylem etkili olmaya başladı, ne zaman ki BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi) son domino taşlarından biri olan Suriye’de planlar işlememeye başladı, aynı mekanizma devreye girdi: Kılıçdaroğlu da bir medya ve psikolojik harp operasyonuyla, partisi içinden organize edilen bir kurultayla devre dışı bırakıldı.

Mayınlar, Sığınmacılar ve Açık Sınırlar: Ottawa’nın Gerçek Bedeli

Türkiye’nin 2004 yılında Ottawa Antlaşması’na taraf olması, uluslararası kamuoyuna “insani bir sorumluluk” gibi sunuldu. Ancak Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesiyle eş zamanlı olarak başlayan göç dalgası, aslında daha büyük bir mühendisliğin parçasıydı.

Tarım arazisine dönüştürüleceği iddia edilen bu bölgeler, bugün kaçak geçişlerin ana güzergâhı haline geldi. Göç, sadece bir demografik değişim değil; aynı zamanda Türkiye’nin iç yapısını, güvenliğini, sosyo-ekonomik dokusunu ve dış politikasını etkileyen stratejik bir araç haline geldi.

Suriye ve İran: Yeni Perde Açılıyor

Atatürk ve İnönü dönemlerinden bu yana Türkiye’nin Ortadoğu politikası, daima temkinli ve dengeleyici bir çizgide yürütülmüştür. Ecevit, Baykal ve Kılıçdaroğlu’nun da bu çizgiye sadık kalarak direnç gösterdiği noktadan bugün yeni bir harita çıkarılmak isteniyor. Son bir yıl içinde, Suriye’de sahada neredeyse tek kurşun sıkılmadan gerçekleşen yönetim değişikliği, aslında çok katmanlı bir stratejinin sonucu olarak dikkatle analiz edilmelidir. Dün “terörist” yaftasıyla anılan aktörlerin bugün Batılı başkentlerde kravatla meşrulaştırılması, bu dönüşümün arkasındaki uluslararası mühendisliği gözler önüne seriyor.

İsrail’in Şam kapılarına kadar ilerlemesi, Suriye hava sahasını serbestçe kullanarak İran’ı doğrudan hedef alması, artık bölgesel dengelerin tamamen sarsıldığını gösteriyor. İran ise açık biçimde sıradaki hedef konumunda.  Netanyahu’nun İran halkına yaptığı “ayaklanın” çağrısı, sadece bir psikolojik operasyon değil, aynı zamanda topyekûn bir askeri müdahalenin de habercisidir. İsrail’in İran’ı “kalbinden” vurması, büyük bir savaş senaryosunun adım adım devreye sokulduğunu ortaya koymaktadır.

CHP ve Sessizlik: Boşluğu Kim Dolduracak?

Türkiye’nin tarihsel olarak dış müdahalelere karşı en dirençli kurumu olan CHP, bugün iç tartışmalarla meşgul. Ancak bu içe kapanma hali, Türkiye’nin etrafı sarılırken yaşanabilecek en büyük zafiyetlerden biri. CHP, kendisine dayatılan suni gündemi bırakmalı ve çok geç olmadan yeni bir dış politika vizyonu geliştirmelidir.

Büyük Ortadoğu Projesi işliyor, hem de tıkır tıkır. Irak’tan Suriye’ye, şimdi İran’a uzanan bu hat, Türkiye’yi doğrudan içine çekecek potansiyele sahip. Bu nedenle içeride gecikmeden ulusal birlik sağlanmalı; dışarıda ise yeni bir bölgesel denge siyaseti kurulmalıdır.

Aksi halde bu yangın yalnızca sınırlarımızın ötesinde kalmayacak, kapımıza dayanacaktır.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER