“Bir telefon kadar uzağım”
SİYASETEğer iktidar/devlet bloku yeni bir Cumhuriyet inşa edecekse, bunu ilkinde yapıldığı gibi dışlayıcı değil tersine ülkede var olan her türlü kimliği kapsayan, çoğulcu ve kucaklayıcı yapmak zorundadır.
Eğer otokrasi karşısında demokrasinin kazanması isteniyorsa Özel’in atması gereken adımlar bellidir. Önce kendi içinde, sonra halk desteği ve diğer muhalefet partileriyle açık ve samimi bir diyalog süreci başlatmak ilk adımlar olmalıdır.
Dün sabah yine operasyonlarla uyandık. Adana, Adıyaman ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanları’nın gözaltına alındı.
Bu yaşananları basit yolsuzluk, rüşvet suçlamaları mı olarak ele yoksa, daha büyük fotoğrafın içinde bir parça olarak mı?
Sadece dün gözaltına üç belediye başkanı değil öncesinde ihaleye girip iş aldığı çeşitli belediyelerin başkanları tutukluyken; bu sürecin baş aktörü iş insanı Aziz İhsan Aktaş’ın “suç örgütü lideri” suçlaması ve hukuki olarak isnat edilen suç gereği “etkin pişmanlık” hükümlerinden yararlanması mümkün değilken; bu hükümden yararlanarak adli kontrolle serbest. Yani “çete lideri” olarak suçlanan kişi ev hapsinde, onun liderliğindeki “örgütün” iş aldığı belediye başkanları tutuklu.
İtiraf edelim ki bu, Türkiye’ye özgü bir gariplik.
Gariplik bununla sınırlı değil. Aynı iş insanı sadece CHP’li belediyelerden değil AKP’li belediyeler dahil kamudan pek çok ihale almış. Bunlardan bazıları; Yargıtay, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Devlet Hava Meydanları, Elektrik Üretim Anonim Şirketi, Türk Hava Yolları, bütün dünyaya hizmet eden Türk Hava Yolları. Pamukkale ve Uludağ Üniversiteleri rektörlükleri, 20 ilin kamu hastaneleri, AK Partili Trabzon Büyükşehir, Kocaeli Büyükşehir, Kahramanmaraş Büyükşehir, Ordu Büyükşehir, Elazığ ve Isparta il belediyeleri. AK Parti Bahçelievler, Fatih, Zeytinburnu, Haliliye, Karaköprü, Eyyübiye, Ünye, Antakya, Nurdağı, Çayırova, Demirci, Adapazarı belediyeleri. Yine önceki yıllarda Balıkesir Büyükşehir, Şanlıurfa Büyükşehir, AK Parti’deyken Afyonkarahisar, Kilis, Yozgat, Uşak, yine AK Parti’deyken Çekmeköy, Seyhan, Sandıklı belediyelerinden ihale almış Aktaş. Bu geniş yelpazeye rağmen Aktaş, nedense sadece CHP’li belediyelerden iş alırken örgüt kurma ihtiyacı duymuş.
Elbette, hukuki süreçlerde “suç” ortaya çıkarsa, bu işleyenlerin cezalandırılmalarının gerektiği açık. Ancak itiraf edelim Aktaş’ın sadece CHP’li belediyelerden iş almak için örgüt kurması hayatın doğal akışına uygun değil.
İşte bu yüzden iktidar blokunun İmamoğlu dahil olmak üzere CHP’li belediyelere yönelik operasyonu da, 38. Olağan Kurultay’ın yok sayılması davası da basit hukuki davalar olmadığı açık. Bütün bu hamleler, CHP’yi siyaseten bir yere sıkıştırma, bazı adımları attırma hedefi taşıyan siyasi mühendislik projeleridir.
***
Dün yaşanan gelişmeler üzerine, CHP lideri Özel, MYK’yı topladı ve sonrasında bir açıklama yaptı.
Açıklamadan bazı bölümleri şöyle;
“Bu iktidarın içindeki bir avuç insan yanına üç savcı, üç hakim ve üç de gizli tanık alarak 19 Mart 2025 günü bu millete savaş açmıştı. ‘Bu savaş ilanı sadece bize değil, demokratik siyasete açılmıştır’ diye ilk günden bunu tanımlamıştık. Zaten siyasi yelpazede Cumhur ittifakının dışında kalan tüm partilerin; en sağdan, en sola kadar yelpazenin her yerindeki partilerin ortaya koydukları dayanışma ve ortaklaştıkları tespitler de bu yöndeydi. Artık bu ülkeyi milletin rızasıyla yönetmek istemedikleri çok açık. Milletin elinde kalan tek şeyi; sandığı ortadan kaldırmak istiyorlar ve bunun provalarını yapıyorlar. Sandığın olmadığı, otoriter bir yönetimi millete dayatıyorlar. Biz bu kötülüğe karşı 108 gündür meydanlarda direniyoruz. …
Türkiye bir yol ayrımında artık arkadaşlar. Tüm muhalefet, AK Parti ve MHP’nin siyaseti dahil tehdit altında. Bir avuç insan bu ülkeyi vesayetle yönetmeyi kafaya takmış. Ve devletin bin yıllık geleneği tehdit altında. Artık bu mücadele ya demokrasi ya otokrasi mücadelesi. Sandığa sahip çıkma mücadelesi. Herkes tarihteki yerini alacak. Bir tarafta sandığı koruyanlar, bir tarafta Tayyip Bey’e ve onun korkularına teslim olanlar.”
Özel’in konuşmasındaki bu bölüm esas olarak Türkiye’de iktidar bloku dışındaki tüm partileri -evet DEM Parti’yi de hedef alan- siyasetsizliğe mahkum etmek isteyen bir adımdır.
İktidar blokunun 2023’den bu yana kamusallaştırdığı, “Yerli ve Milli Muhalefet” tanımı esas olarak, iktidarın tüm siyasi tercihlerini sorgusuz kabul eden bir muhalefet hedefidir.
Ve CHP, buna siyasi olarak karşı olduğu için İmamoğlu da ve artık Özel de hedef olmuştur.
Özel’in konuşmasında yer alan şu bölüm de özellikle önemlidir;
“Siyasi rüşvet teklif ediyorlar. Özgür Özel gelirmiş, arkadaşlarını savunmayı bırakırmış, partisini bırakırmış, otururmuş. Orada oturacağıma ilk seçimlerde siz sepetlenene kadar hapiste yatmayı göze almışım ben. Bir yolu var susturmanın. Onu da anam, babam, evladım üzülmesin diye ben söylemiyorum. Yiyorsa sustur. O zaman da bu millet sana ne yapacağını bilir. Ha meydandan korkma korkmama meselesi…”
***
Peki iktidar/devlet bloku ne istiyor?
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın ilk kez 10 Ağustos 2024’de ifade ettiği “iç cephe”yi güçlendirme söylemi, 1 Ekim’de Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşması, 22 Ekim Öcalan için yaptığı PKK’nın silah bırakmasın karşı umut hakkı çağrısı, 27 Şubat 2025 Öcalan’ın PKK’ya silah bırakma çağrısı, 5 Haziran’da PKK’nın bu karar aldığını açıklaması ve önümüzdeki günlerde yaşanacak PKK’nın silah bırakma seramonisi.
Bu süreç yaşanırken esas dikkatten kaçan; bu sürece ilişkin özellikle Bahçeli, Mehmet Uçum ve Öcalan’ın konuşma ve yazılarında yer alan detaylardır. Üçünün metinleri bize farklı bağlamlarda Cumhuriyeti bir anlamda yeniden kurma gerektiğini söylüyor. Türk-Kürt üst kimliğinde, Sünni bir Türkiye hedefleniyor. Bu aşamada iktidar bu hedefin sadece bir aracı. O açıdan belki mesele Erdoğan’ın yeniden adaylığına indirgenmeyecek kadar kapsamlı ama olası sonuçlardan birisi Erdoğan’ın bir dönem daha cumhurbaşkanlığı olacak.
Ve bu hedefe yeni bir anayasa ile varmak ve CHP’yi de bu masaya kendi çizdikleri çerçevede oturtmak istiyorlar. CHP’nin buna ikna olması muhalefetsiz bir Türkiye anlamını taşır.
Bu yeni yapının, sistemin Rusya, Venezuella ya da başka bir ülkeye benzetilmesinin bu aşamada bir anlamı da yoktur.
***
Eğer iktidar/devlet bloku yeni bir Cumhuriyet inşa edecekse, bunu ilkinde yapıldığı gibi dışlayıcı değil tersine ülkede var olan her türlü kimliği kapsayan, çoğulcu ve kucaklayıcı yapmak zorundadır. Muhalefeti dışlayan hatta onu kriminalize eden her çaba sonuç olarak iflasa mahkumdur.
Bu yüzden muhalefetin önünde siyasetin alanının genişlemesi, demokrasiye dönüş ve adalet ortak temelinde bir uzlaşma sağlanması şarttır. Bu açıdan CHP lideri Özel’in ifade ettiği, “hem terörsüz hem demokratik Türkiye” hedefi bu yüzden çok önemlidir. Ve CHP hedeflediği bir siyasetin ana taşıyıcı olmalıdır.
Ve eğer CHP bunu yapmaya soyunuyorsa bunu diğer partilerle kurmadan önce kendi içinde sağlamalıdır.
Eğer otokrasi karşısında demokrasinin kazanması isteniyorsa Özel’in atması gereken adımlar bellidir. Önce kendi içinde, sonra halk desteği ve diğer muhalefet partileriyle açık ve samimi bir diyalog süreci başlatmak ilk adımlar olmalıdır.
Evet CHP, iktidar/devlet blokunun hedeflediği otokrasiye karşı mücadeleye bu aşamada önce kendi içinde başlamalı ve parti içi birliği sağlanmalıdır. Çünkü bugün CHP’nin önündeki sorun, kurultayın yok sayılıp sayılmamasından daha önemli bir Türkiye meselesi vardır.
Son yazımı, “İktidar/devlet blokunun CHP’yi devletin yasaklı çocuğu haline getirip marjinalleştirmek istediği bu siyasi iklimde, CHP’nin, diğer muhalefet partileriyle asgari demokrasi, özgürlük ve adalet temelinde kuracağı bir koalisyon çok değerli olacaktır.
Ve bu koalisyonun ilk durağı CHP parti içinde kurulmalıdır.” şeklinde bitirmiştim.
Yakınlarından aldığım bilgi Kılıçdaroğlu böyle bir girişime uzak olmadığı ve Özel’e “Bir telefon kadar uzağım” dediği şekilde.
Ama şunu unutmayalım, ülkenin karşı karşıya olduğu sorun sadece CHP’nin değil, DEM Parti dahil olmak üzere tüm muhalefetin siyaseten var olup olmaması ile ilgilidir.
İlginizi Çekebilir