© Yeni Arayış

Bahçeli-Erdoğan: 'Resmi görüşleri' aynı, 'öz fikirleri' farklı

Sürecin, hızı ve en önemlisi de hedefe varması için atılması gereken adımlar konusunda iki lider hep farklı yerde durdular. Bunun temel nedeni, iki liderin sadece sürece değil ülkeye bakışlarındaki farktı. Bahçeli için öncelik, iktidar olma hali değil “Devletin bekası” oldu. Bu yaklaşım, temelde ideolojikti. Buna karşı Erdoğan ve çevresi için ise bu öncelik, iktidar olma halinin korunması oldu.

Bir yılı geride bırakan “terörsüz Türkiye” sürecinde, Cumhur İttifakı’nın iki lideri Erdoğan ve Bahçeli ortak hedefe, aynı menzile güçlü bir irade ile ilerledikleri sıkça vurgulanıyor. Bu konuda aralarında bir görüş ayrılığı olmadığı da.

Liderlerin kamusal alanda söylem düzeyinde “resmi görüşleri” bu şekilde olsa da; özel alanda siyasi pratikleri bize “öz fikirleri”nin farklı olduğunu söylüyor.

Bu tespitin en somut göstergesi, liderlerin sözlerinden değil, liderlere yakın olan iki gazetenin manşetidir.

Hatırlayalım; Bahçeli, Salı günü yaptığı grup toplantısında; “terörsüz Türkiye” hedefinde Cumhur İttifakında bir çatışma ve gerilim olmadığı ifade ettikten sonra; Meclis’te kurulan komisyondan bir grubun Öcalan’a gitmesi fikrini desteklediğini ve partisinden o heyete vekil vereceğini söyledi. Toplantı sonrası Bahçeli’nin Demirtaş’ın tahliyesi konusunda yaptığı olumlu açıklamayı da not edelim.

Bahçeli’nin konuşmasından bir gün sonra yani çarşamba günü Erdoğan’a yakın olan Yeni Şafak Gazetesi, bir araştırmadan hareketle manşetini; “Komisyon İmralı’ya gitmesin” şeklinde attı.

Haberin dili, sunuluşu araştırma sonucunun sunulması gibi görünse de, haberin manşete çekilmesi açık bir siyasi pozisyonu ima etmektedir.

Burada şu soruyu ilerde tartışmak üzere bırakalım; “Gazetenin bu pozisyonu Erdoğan’ın mı yoksa AKP elitlerinin mi?”

Kimin pozisyonu olursa olsun bu pozisyon, Bahçeli’nin bir gün önce yaptığı konuşmaya karşıdır.

Eğer normal şartlarda olsaydık, bu manşeti basın özgürlüğü kapsamında değerlendirmek pekala mümkün olabilirdi. Ama ne yazık ki, normal şartlarda değiliz.

Yeni Şafak’ın bu manşetine Bahçeli’ye yakın Türkgün Gazetesi dün yine manşetten cevap verdi; “Derdiniz ne sizin?” Gazete, bu manşetini Yeni Şafak’ın geçmiş dönemdeki çözüm sürecine desteğinin yer aldığı manşetleri kullanmayı ihmal etmedi. Sadece bu iki manşet bile, Erdoğan/AKP ve Bahçeli arasındaki gerilim olduğunu açık bir göstergesidir.

***

Şunu çok açık biçimde bir kez daha ifade edelim, kendileri öyle olmadığını söylese de; Bahçeli ve Erdoğan’ın sürece yaklaşımı başta olmak üzere pek çok konuda “artık” farklı yerde durmaktadır.

2015 Nisan-Mayıs ayında “anti-Kürt” siyaset temelinde kurulan siyasi ittifak; önce 7 Haziran 2015 seçimi yeniledikten sonra 2017 Anayasa Referandumu ile karşımıza Cumhur İttifakı olarak çıktı.

Bu ittifak içinde Bahçeli’nin önceliği devletin siyasal gücünü yeniden tahkim etmesi ve devlet bekasının öncelenmesi oldu. Buna karşı Erdoğan için öncelik daima kendi kişisel iktidarının sürmesi kadar, kendisinin siyasal meşruiyetini sağlayan tüm toplumsal kesimlerin devletin yarattığı kaynaktan yararlanması oldu.

2015 Nisan-Mayıs sonrasında Erdoğan’ın Bahçeli üzerinden devletle kurduğu bu ideolojik ortaklık, 2011 sonrasında giriştiği toplumsal mühendisliği esnetmesi ve devletin ideolojik gücünü kabullenmesiyle sonuçlanmıştır. Ve bu tarihten itibaren Erdoğan, AKP kurumsal olarak siyasi parti ancak işleyiş olarak bir şirkete dönüşmüştür.

***

Bugünden geriye dönüp baktığımızda 14-28 Mayıs 2023 seçimleri sonrasında -ve belki daha öncesinden- iki liderin Türkiye ve dünya okumasında farklılaşma olduğu öne sürmek mümkündür.

Nitekim Bahçeli, Erdoğan’ın bir kez daha Cumhurbaşkanı seçildiği 28 Mayıs 2023 gecesi şu açıklamayı yapmıştır; “28 Mayıs, fetih öncesi bir tarih olarak fethin önemi ne ise siyasete de o önemi kazandıracaktır. Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, her şey değişecektir. Öyle gözüküyor. İnşallah Türkiye değişmez.”

Kazanılmış bir seçim gecesi yapılan açıklamanın anlamını 2024’de Ortadoğu ve dünyada yaşananlarla kısmen görme imkanı oldu.

Ve Bahçeli, 1 Ekim 2024’de Meclis açılışında, daha öncesinde kapatılması için çağrı yaptığı Dem Parti’lilerle kimsenin beklemediği biçimde tokalaşarak “terörsüz Türkiye” sürecini başlattı. 22 Ekim’de gerçekleştirdiği grup konuşmasında PKK’nın silah bırakması karşılığında Öcalan için “umut hakkı”nın gündeme getirilebileceğini açıkladı. Bu sürecin, Erdoğan’dan habersiz başlaması elbette mümkün değildi.

Ancak sürecin, hızı ve en önemlisi de hedefe varması için atılması gereken adımlar konusunda iki lider hep farklı yerde durdular. Bunun temel nedeni, iki liderin sadece sürece değil ülkeye bakışlarındaki farktı.

Bahçeli için öncelik, iktidar olma hali değil “Devletin bekası” oldu. Bu yaklaşım, temelde ideolojikti.

Buna karşı Erdoğan ve çevresi için ise bu öncelik, iktidar olma halinin korunması oldu.

Bu yaklaşımın en sarih halini iki partinin, “terörsüz Türkiye” hedefine yaklaşımında gördük. Bahçeli’nin siyaseten risk aldığı ortamda Erdoğan’ın, alınan bu risklere mesafesinin nedeni budur.

İki lideri siyaseten ayıran temel konu ise, sürecin sonuca varması için yapılması gerekenler noktasındadır. Bahçeli ve hukukçu yardımcılarının sürecinin başarısı için farklı düzlemlerde demokratikleşme adımlarının atılması gereğini sıklıkla ifade ederlerken; Erdoğan ve AKP bu taleplere daima mesafeli oldu. Bunun temel nedeni, olası demokratikleşme adımlarının kendilerinin toplumsal meşruiyetinin zayıflatacak olma olasılığıdır. 

Bugün Erdoğan/AKP’nin rahatsızlığını sadece Yeni Şafak’ın manşetinden değil, AKP elitlerinin, kanaat önderlerinin, Erdoğan’a yakın yazarların sosyal medya paylaşımları, yazıları, konuşmalarında görüyoruz. Ve bunların hepsinde ortak nokta; süreci topluma yeterince anlatamamaktan ve bunun sonuncunda oylarının azalması olarak görüldü.

Burada Bahçeli’nin pozisyonu rahattır. Onun için öncelik devletin bekasıdır ve bu beka için konjoktürel olarak demokratikleşme gerekiyorsa o adımlar, atılmalıdır ve atılacaktır da. Bu Erdoğan’a rağmen olma ihtimali yüksektir.

Sonuç olarak, bir kez daha ilişkilerin samimiyetine geliyoruz. Ve görüyoruz ki, resmi görüşlerin aynı olduğu ama öz fikirlerin farklı olduğu samimiyetsiz bir ilişki geleceğimizi belirliyor.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER