Anayasa Günlüğü - İlk Gün
HUKUKBen, mahalleye yeni taşınan çocuk konumunda olduğum için toplantıda fazla konuşmadım. Sadece birisi saat kaç dediğinde bende “üç” diye cevap verdim.
Ve kendi kendime söz verdim. Bu çocuklar için elimden geleni yapacağım. Anayasa istiyorlarsa, Anayasa... Fakat onların da gayret göstermesi lazım. Gerçi, birikimlerinin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Ama biliyorum ki, azim her şeyi hallder.
İLK GÜN...
19.05.1999-Çarşamba
Bugün öğlen, uzun zamandır çağrıldığım ve her seferinde bir bahane ile atlattığım Sivil Anayasa Girişimi toplantısına katıldım. Aslında, geçen yıl da şöyle bir uğramıştım. Fakat, o dönemde, katılımcıları Anayasal kavramları henüz yerli yerine oturtamamış bulmuştum. Bu nedenle, çalışmalara katılmak için belirli bir olgunluğa erişmelerini bekledim.
Çok ilginç, bugünkü toplantıda, geçen yıl gördüğüm insanlarla aynıydı. Hatta aynı kişiler, aynı yerlerde oturuyorlardı. Eğer abartmıyorsam üzerlerinde aynı elbiseler vardı. Örneğin, Osman K'nin, gömleği yine kemerin üzerine çıkmıştı. Biraz sürrealist tanımlama oldu galiba...
Toplantıya katılımın azlığı dikkatimi çekmişti. Meğerse, bu özel bir toplantıymış, SekreteryaToplantısı...
Anladığım kadarıyla bu toplantılara herkes alınmıyor, bir nevi Ekabirler Divanı...
Diğerlerine ayıp olmasın diye de, adını hamallığı çağrıştıran, Sekreterya Toplantısı demişler. Beni de bu oluşuma almaları akıllıca bir karar doğrusu. Alınıp, alınmamam konusunda bir oylama yapıldı mı, yapıldıysa kimler lehime oy kullandı, henüz bilmiyorum.
Sekreterya (herhalde benim katılmam nedeniyle, yeniden) iş bölümü yaptı. Murat B, Başkanlığa seçildi. Yardımcısı Mebuse T. oldu. Bir nevi Murat B'nin sağ kolu olacak galiba. Ben de, Mebuse T.'nin yardımcısı seçildim. Herhalde ben de Mebuse T.'nin sağ kolu olacağım. Garip bir örgütlenme biçimi gibi geldi bana. Sol tarafı olmayan piramit gibi...
Göreve seçildiğimde (oy birliği ile, daha doğrusu Mebuse T.'nin önerisine kimse ses çıkarmadığı için ben böyle algıladım. O esnada, garip bir şekilde bakışmalarına da anlam veremedim. Herhalde böyle bir görevi kabul etmeyeceğimi zannediyorlardı) tuhaf bir duyguya kapıldım.
Aklıma birden, Hıfzı Veldet Hoca geldi. O da, yaşamının en taze çağında, TBMM'nin ilk dönemlerinde zabıt katipliği (bir nevi sekretarya yardımcılığı) yapmıştı. Aldığım sorumluluk gerçekten ağırdı. Kaldırabileceğimi sanıyorum.
Diğer bir enterasan durum da, bugünkü tarihin, ne kadar 19 Mayıs 1919'u çağrıştırıyor olmasıydı. Tüylerim ürperdi, diken diken oldu...
Ve kendi kendime söz verdim. Bu çocuklar için elimden geleni yapacağım. Anayasa istiyorlarsa, Anayasa... Fakat onların da gayret göstermesi lazım. Gerçi, birikimlerinin ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Ama biliyorum ki, azim her şeyi hallder. Ünlü bir Paraguay atasözü vardır: “İstersen, yaparsın”... Bir de kararlılık çok önemli. Çünkü söz konusu olan, Anayasa... Ateşle oynuyoruz.
Ve tarih, Anayasa ateşiyle oynarken memleketin perdelerini tutuşturanlarla dolu... Ol sebep, yarı yoldan dönerlerse, benim için çok kötü olur. Bir Talat Aydemir, Doğan Avcıoğlu olmak istemem. (Yine tüylerim ürperdi) Fakat, gördüğüm kadarı ile toplantıda samimi bir hava vardı. Hepsi iyi niyetli insanlar...
Karınca kararınca bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.
Toplantıya katılanların bende uyandırdığı ilk izlenimlere gelince (Eski bir komitacı ve teşkilatçı olarak, bir gün bu günlüğün suiniyetli insanların eline geçeceği ve kötü emelleri için kullanacağı ihtimali nedeniyle, kişileri sadece adları ve soyadlarının ilk harfleri ile anacağım. Ne olur, ne olmaz! İleride vicdan azabı çekmek istemiyorum).
Etyen M: Esmer, uzun boylu, gözünü budaktan sakınmayan bir genç... Gelecek vaad ediyor. Ve hazır cevap! Sanki bir gün önceden, bu toplantıda ne konuşulacağını, kendisine ne gibi sorular geleceğini biliyormuş da, özel olarak hazırlanmış gibi... Bir gazetede yazıyormuş galiba. Spor yazarı olabilir. Acaba, kirada mı oturuyor?
Osman K: Sanırım henüz öğrenci. Boğaziçi'li olabilir... Ama köken olarak imam hatipli gibi geldi bana... Fakir bir ailenin çocuğu havası var. Olası bir ihtimalle yurtta kalıyordur. Harçlığı var mı, yok mu?
Murat B: Tarikat şeyhi gibi, az ve öz konuşuyor. Sanki, geçerken bir merhaba demek için uğramış da, bir kaç kurabiye yiyip kalkacakmış izlenimi yarattı bende. Belki de yanılıyorumdur, kahvaltı yapmadan gelmiş veya kurabiyelere düşkün biri de olabilir. Ne iş yaptığını bilmiyorum. Fakat bir ara yanındakine, “Zeyrek... Arnavut parke taşı...” gibi bir şeyler söylüyordu. Ya turist rehberi, ya da mühendis...
Mebuse T: Güzel Sanatlar'da okuyan, ailenin tek küçük kızı gibi. Toplantıda daha çok ağabeyleri konuşuyor da, o dinlemeyi tercih ediyor... Sadece, ağabeylerinin tartışmayı yoğunlaştığı anlarda, ıslak, yeşil gözlerini çırpıştırarak, ha ağladı ha ağlayacak bir ses tonlaması ile müdahele ediyor. Gerçekten de, tartışma sona eriyor hemen...
Yüksel S: Vefakar abla... Sanki, anne-baba terki diyar eyledikten sonra, koca konağın çekip çeviren, kardeşlerini okutup, evlendirmiş ve zaman zaman bir araya getirerek aile birliğinin devamını sağlıyor. Ağzından çıkan her söz, “Muratçım, sigarayı biraz azaltsan diyorum” veya “Osman, yine kazak giymeden çıkmışsın sokağa” kıvamında...Koruyor, esirgiyor.
Bir de, toplantı da, Kırşehirli Ömer diye birinden söz edildi, ama henüz görmedim.
Ben, mahalleye yeni taşınan çocuk konumunda olduğum için toplantıda fazla konuşmadım. Sadece birisi saat kaç dediğinde bende “üç” diye cevap verdim.
Not: Yıllar önce benim de parçası olduğum ve Türkiye’nin en önemli akademisyen ve yazarları Türkiye’nin “Yeni ve Sivil Bir Anayasa” ihtiyacından hareketle birkaç yıl süren toplantılar yaptılar.
Katılımcılardan biri olan Avukat Adnan Ekinci bu notları yıllar önce kendi web sitesinde yayınlamıştı.
Türkiye’de yeni anayasa tartışmları bağlamında bu notları kendisinin izni ile yeniden sizlerle buluşturuyoruz.
İlginizi Çekebilir