Anadolu Aleviliği’nin ebruli yapısı (2): İnançlardaki çok renklilik
KÜLTÜR SANATAleviler Peygamberin Sünnetinin titizlikle değerlendirilmesini isterler çünkü Emeviler Döneminde 700.000 civarında hadis uydurulmuştur. İnanç terminolojisinde genellikle Şia tanımının tercih edildiği Alicilik tıpkı Sünnilikte olduğu gibi dal ve yaprak yorumlarıyla “ebrulileşir”. Bu kolda dal ve yaprak sayısı çok daha fazla, çok daha çeşitli ve renklidir.
Her şeyden önce "Anadolu Aleviliğinin Ebruli Yapısını" inanç boyutu içerisinde ele alarak incelemek gerekir. İsminden de anlaşıldığı üzere bu inanç yapılanmasının Anadoluya özgü bir İslam yorumu olarak ortaya çıkmış olduğu anlaşılıyor.
Tüm din ve inanç sistemleri tarihsel sürecinin getirdiği kültür ve değerlerin verilerine bağlı olarak bulundukları coğrafyada nüanslı yorumlar içerisinde görünüm kazanırlar. Kökte yatan temel ilkelere ters düşmediği taktirde bu tür yapılanmalar mezhep ve tarikat şeklinde kurumsallaşırlar. “Tarik” sözcüğü Türkçede”yol”, çoğulu olan tarikat “yollar” anlamına gelmektedir.
İnanç köklerinin üzerindeki oluşan ana yapılanma kültürel, sosyal ve siyasal faktörlerin etkisiyle ayrı gövdeler şeklinde büyürler.Yükselen ağaçlarda dallar, dallarda yapraklar çıkar. Tek tanrılı dinlere baktığımızda Hristiyanlık ana gövdesi 325 yılında gerçekleştirilen İznik Konsiliyle tek bir gövde olarak büyür ama zamanla Ortodoks , Katolik ve Protestan kurumsallaşmaları “üç ağaç”,üç mezhep yapılanmasıyla günümüze uzanır. Katolikliğin dallarında Cizvit, Bendikten, Dominiken, vs vs. Protestanlıkta Kalvenci, Lutherci yorum “yollarıyla ” ve onların alt dalları, yapraklarıyla karşılaşırsınız. Ortodokslukta da İstanbul, Moskova ve Sırp “dinsel-siyasal” oluşumlarını görürsünüz.Doğu Kiliseleri diye adlandırılan Ermeni, Süryani, Kopt Kiliselerini de sayarsak aynı gövdeden çıkan bir ormana tanık olursunuz.
İslam dininindeki dallanıp budaklanmanın ana nedenine baktığımızda ,daha Hz. Muhammet’in 632 Yılındaki vefatından itibaren siyasal rekabeti görmek mümkündür.Mekke’de Haşimoğulları ve Ümeyyeoğulları (Emeviler) adında iki güçlü aile mevcuttur. Ümeyyeoğullarından Ebu Süfyan yıllardan beri o yörenin emiri iken tek tanrılı yeni bir dinin ortaya çıkıp devleti yönetmesi hem onu hem de etrafındakileri rahatsız eder çünkü iktidar rakip ailenin eline geçecektir. Peygamberinin vefatıyla birlikte sırasıyla Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman halife oluncu Ümeyyeoğulları tekrar kilit noktalara dönerler.
Bu durum Hz. Muhammet’in mensubu olduğu Haşimoğulları ve özellikle amcasının oğlu ve kızı Hz. Fatima’nın eşi olan Hz. Ali’yi kaygılandırır. Hz. Ali davaya gönül veren bir insan olarak Peygamberin cenazesini kaldırmakla meşgulken Ümeyyeoğulları kimin halife olacağının tartışmasını yapmaktaydılar. Oysa vefatından önce Hz. Muhammet kendinden sonra Hz. Ali’nin “müminlerin emiri “ olacağını, Ehlibeytin(Hane mensuplarının) İslam Devletini yönetmesinin gerektiğini “işaret etmiştir”. Ümeyyeoğulları “seçim yoluyla” Ebubekir’i halife ilan eder çünkü onlara göre halifenin Mekke’nin Kureyş Kabilesi içindeki insanlardan biri olması yeterli koşuldur.
Tartışma ve sürtüşme Dört Halife Dönemi'nde devam eder. Öyle ki yatağında ölen ilk halife hariç diğer üçü cinayete kurban gitmiştir. 657 tarihli Sıffın Savaşı ve 661 yılında Harici diye adlandırılan “bir yol” mensubu tarafından Hz. Ali’nin katledilmesiyle birlikte Emevi Devleti adıyla yönetim 90 yıllığına Ümmeyyeoğulları Hanedanın eline geçer.
657 tarihi Sıffın savaşı İslam din kök ve gövdesinin Şii ve Sünni adıyla iki ana gövde olarak ayrılmasının başlangıç tarihi olarak kabul edilmektedir. Savaşta Hz.Ali’ yandaşları kesin bir galibiyet kazanmakta iken, eskinin İslam düşmanı Ebu Süfyan’ın oğlu Şam Valisi Muaviye’nin emriyle Kur’an’ dan koparalan sayfaları mızraklarının uçuna geçiren Emevi askerlerini gören Hz. Ali, “Allah Kelamına karşı kılıç çekilmez….” gerekçesiyle savaşı durdurur. Kimin halife olacağı hususu hakeme havele edilir. Muaviye Hakem Amr bin Âs’ı satın alarak kendinin halife olmasını sağlar. Hile ve rüşvet her yerde, her dönemde, her dinde siyaseti belirleyen ana yöntemlerin başında gelmektedir.
Emevi Devleti'ni kuran Muaviye yandaşlarının yolu ile Alicilerinki artık keskin bir şekilde ayrılmıştır. Emevi siyaset ve inanç zihniyeti sadece Ümeyyeoğulları değil tarih boyunca gücü ele geçirerek yeni dini yayan her İslam devletinin ideolojisi olarak benimsenir.Onlar karşısında kaybedenlerin, muhalefetin ideolojisi Alicilik, Alevilik olarak kendini belirler.
Emevi ideologları Kur’an ve Sünneti “ Şeriat-Anayasa-Nass” olarak kabul ettiklerini ve tüm hukuk düzeninin bu çatı içerisinde yer aldığı iddiasındadırlar. Sünnete (Hz. Muhammet’in söz ve eylemleri) önem vermeler nedeniyle İslam kökünden yükselen ağaçlardan bu gövdeye Sünnilik denir. Tarihte en güçlü ve dinin yayılmasında en etkili İslam devletleri Sünni inancı benimsemiştir. Emeviler- Abbasiler-Selçuklular ve Osmanlılar olarak on dört- on beş yüzyıl Sünni İslam devletleri iktidar güçlerini sürdürmüşlerdir. O ağacın dallarının uzantıları olarak hukuk sistemlerini Sünni temel norma (Kur’an ve Sünnet) dayandıran İslam devletleri günümüzde de mevcuttur. Sünni ağacın dalları Hanefi, Maliki, Hanbeli, Şafi itikat mezheplerini doğurmuş. Mezheplerin dallarındaki yapraklar da Kadiri, Maliki, Nakşilik…vs. adıyla toplumsal hayata girmiştir.
Hz. Ali gövdeli İslam kökünün diğer ağacı ise Şiât-u Ali diye adlandırılmıştır. Ali’nin yandaşları, Ali’nin “Partisi-Yandaşları”, Aleviler, Şia sözcüklerinin her biri bu yapılanmayı ifade eder. Aleviler Peygamberin Sünnetinin titizlikle değerlendirilmesini isterler çünkü Emeviler Döneminde 700.000 civarında hadis uydurulmuştur. İnanç terminolojisinde genellikle Şia tanımının tercih edildiği Alicilik tıpkı Sünnilikte olduğu gibi dal ve yaprak yorumlarıyla “ebrulileşir”. Bu kolda dal ve yaprak sayısı çok daha fazla, çok daha çeşitli ve renklidir.
Sünni iktidarlar değişik coğrafyalarda farklı kavimlerin, farklı inançların, farklı insanlarını müslümanlaştırırlar. İktidardaki Sünni islam pagan inanç sahibine, Hristiyana, Mani dini mensubuna, Mazdeiste avantajlı din değiştirme olanakları sağlamaktadır. Eski dininde kalırsa vergi verecek, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görecektir. Mazallah bir de pagan, yani müşrikse katli vaciptir, ya da köle olarak satılacaktır. Müslümanlaşır ama eski dinin inanç yapısının ögeleriyle uyum sağlanmalı, yani yeni din içselleştirip, özümsenmelidir. Örneğin Afrikalı yeni Müslüman namazını ihmal etmeyecek, oruç tutacak vel hasıl dinin 5 koşulunu yerine getirecektir.
Uhrevi boyutun heyecanını tatmak için dinlerde zikre, ilahiye, müziğe de yer verilmiştir. Afrikalı siyahi Müslüman yüzyıllardan beri kendi kabilesinin tam tam dansıyla ibadet etmekteydi. Bu türden bir zikirle yeni inancını sürdürmesi sosyal, kültürel ve tarihsel verilerin devamlılığıdır. Nitekim bugün Afrika’nın bazı Müslüman kabilelerinde bu senkretizme rastlanmaktadır.
Işığı, ateşi, güneşi kutsal kabul eden ateşperest (mazdeizm-zerdüşt dini) inanca dayananan böyle bir sosyal psikolojinin kült ve kültürel değerlerini içselleştirmiş Sünni Şafi ya da Alevi Kürt Nine sabah namazını eda ettikten sonra güneşe yönelerek avuçlarını açıp yeni günü karşılama kültünü sürdürebilir. Kimsenin onu mürtet (dinden dönen) ya da müşrik (Allah’a ortak koşmak) olarak damgalayamaz.
Keza Meksika’ya gittiğinizde kızılderili Hristiyanların Hz. İsa’nın çarmığa gerilmesini anmaya ilişkin kitlesel yürüyüşlerinde sırtlarında haç , üstleri çıplak, başlarındaki ”ongun” adlı kutsal tüyleriyle, yüzleri ve bedenlerindeki rengarenk boyalarıyla kiliseye gittiklerine tanık olursunuz. Koyu katolikler hariç kimse onları “bidatla” (dinde yeni icat) suçlamaz. Yüzyılların pagan kültü yeni bir icat değil yeni inançla eskisinin senkretizmidir.
Emeviler döneminde Arap kökenli olmayan ve Mevali adı verilen “yeni müslümanlar” ayırımcılığa tabi tutularak ikinci planda kaldıklarından eski dinlerinin kült, kültür ve geleneklerini belli oranda sürdürmüşlerdir. Kırsal bölgelerde, dağ tepelerinde yaşayan Müslümanların kurumsallaşmış din yapısından uzak kalmaları nedeniyle eski dinlerinin kültleriyle yenisinin bağdaşımı psikozuna girmeleri yadırganmamalıdır.
Bu tür ve diğer kültürel, tarihsel, ekonomik, inançsal faktörlere bağlı olarak Şiât-u Ali de 30 civarında kol, dal, yaprak, yaprakçık hasıl olmuştur. Şia içinde yer alan en güçlü kol kuşku yok ki İran Şiasıdır. Köklü ve derin bir tarih ve kültürün mirasçısı olan İran İslam devleti olarak da dünyada ağırlıklı konumdadır.
İran dışında İsmailiye, Nusayrilik, Anadolu Aleviliği gibi Alici yorumlar Şiât-u Ali içinde yer almaktadır. Şianın türlerinin hepsinde ortak payda Hakk-Muhammet-Ali, 12 İmam (7 İmamcılar da var), Muaviye ve Emevi-Ümeyyeoğulları karşıtlığıdır. Ne var ki öte yandan coğrafya, kültür, tarih ve benzer farklılıklar nedeniyle kendi aralarında çok farklı inanç yorum ve kurumlarına tanık olmaktayız.
Bir sonraki yazımızda Anadolu'nun Müslümanlaşması sürecindeki “ebruli yapılanmanın” analizini yapacağız.
İlginizi Çekebilir