Demokrasi ve özgürlük kavramlarının, toplumların ekonomik gelişmelerindeki olumlu etkilerini savunanlar, önümüzdeki dönemde düş kırıklığı yaşayabilirler. Sayısal teknoloji alanında umulmadık hızla büyüyen, yeni sektörler hayatımızı yönlendirmenin çok ötesine geçtiler.
Kitlesel iletişimin yaygınlaşması, bir zamanlar büyük acılara neden olan otoriter yönetim anlayışının güçlenmesine yarıyor. Bilgi işleme dayalı ağlar, kısa sürede oyun kurucuların denetimine girdiler. Verimliliği arttırmak amacıyla başlatılan, bu süreçte alt yapıları tamamlanan “bulutlar” “yapay zeka”, “finans”, “uydu haberleşmeleri”, “insansız hava araçlarından” oluşan bu yeni sisteme “otoriter yığın” adı veriliyor.
“Teknolojik Milyarderler” olarak anılan, şirketler ABD’de demokrasi sonrasını, kamudan aldıkları çok milyar dolarlık projelerle tasarlıyorlar. Gelişmelere bakılırsa, sıranın sonunda Avrupa’ya da gelmesi kaçınılmaz.
Geçtiğimiz temmuz ayında, Pentagon’un adının “Savunma” yerine “Savaş Bakanlığına dönüştürülmesi, bu gelişmenin önemli bir aşaması sayılmalı. Financial Times ’tan Edward Luce’nin araştırmasında; “Palantir Technologies” adlı şirketin bu Bakanlığın tarihinde görülmedik büyüklükteki bir yazalım ihalesini alması, yeni dönemin başlangıcı olarak değerlendiriliyor.
Sözü edilen şirketin elde edeceği bilgiler ve en önemlisi ABD’nin savaş stratejilerinin belirlenmesinde olası yönlendirmelerinin, önümüzdeki süreçte daha iyi bir dünya düzeni yerine ağırlıklı olarak, teknoloji şirketlerinin karlılıklarını önceleyeceğine kuşku yok.
ABD’de başlatılan bu akımın kısa sürede İtalya başta, Almanya’yı da kapsayacağı anlaşılıyor. Örneğin İtalya’da askeri haberleşme sistemlerinin E.Musk’ın Starlink adlı şirketine emanet edilmesi önemli bir gösterge sayılabilir.
Türkiye açısından baktığımızda; Batıdaki gelişmelerin ülkemize etkilerinin iç açıcı olmadığı söylenebilir. Özellikle 2.Dünya Savaşı öncesinde İtalya, İspanya ve sonunda Almanya’da; faşist yönetimlerin iktidara geldikleri koşulları andıran yapılanmalar tartışılıyor.
İtalya’da ”Meloni İktidarı“, Almanya’da giderek güçlenen, özellikle “AfD” Partisi sözcülerinin söylemleri, geçtiğimiz yüzyılın acı anılarını anımsatıyor. Bu süreçte “Tekno-Milyarderler” adı verilen işadamlarından bazılarının, örneğin E.Musk’ın İtalya’da iktidar ile geliştirdiği ilişkiler dikkatlerden kaçmıyor. Ülkenin savunma iletişimini yürütecek sistemlerinin bir ABD şirketine teslimi çok anlamlı.
Türkiye’de ise iktidar ve muhalefet; dışımızdaki gelişmelerden tedirgin oldukları izlenimi uyandırmıyorlar. ABD’nin B.Elçisi aracılığıyla kamuoyuna verdiği demeçleri, İktidar Partilerinin Ortadoğu’da bu ülke eksenli doğrultuya fazla itirazları olmadığını gösteriyor. Üstelik ABD Başkanı Trump’ın söylemleri de bu varsayımı güçlendiriyor.
CHP Ortadoğu’da kurulan yeni dengelerin, bölgedeki ülkelerin egemenlik alanlarını değiştirebileceği gerçeğini, sürekli gündeminde tutmasında yarar var.
İngiltere’nin ayrılması ve Ukrayna Savaşı gerekçesiyle, Rusya’ya karşı takınılan tavrın, Avrupa Birliğini zayıflattığı gerçeği de görmezden gelinemez.
Almanya havaya uçurulan boru hatları yüzünden, ucuz enerji kaynaklarından uzaklaştı. Bu ülkenin ekonomisindeki durgunluğu; silahlanma aracılığıyla çözmek istemesi, ağır bedel ödedikleri geçmiş hatalarının, günümüz koşullarında yinelenmesi ile sonuçlanabilir.
CHP’nin sorunları giderek ağırlaşan AB’ye üyeliğini, dış politikasının odağına oturtmasının bu aşamada beklenen ölçülerde yararlı olamayacağı açık. Öte yandan AKP’nin iktidar olmanın katkısıyla, çok daha yakın ilişkiler içinde bulunduğu, bu ortamda CHP; ABD ile mesafesini de doğru hesaplamalı.
CHP’nin siyasal stratejisinin temelini haksız yere tutuklu bulunan, İBB Başkanı İmamoğlu’nun CB Adaylığına dayandırması, sonunda bir siyasal tercihtir. Ancak tek başına iktidar yolunu açacağı kuşkulu.
İmamoğlu’nun geçtiğimiz gün ABD’ye vermeye çalıştığı, mesajın yanlışlığı bir yana CHP’nin dış politika çizgisi ile uyuşmadığı da ortada.



























Yorum Yazın