2 Eylül’de İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin CHP İstanbul İl Başkanlığı’na siyaseten “kayyum” ama hukuki adıyla “Geçici Kurul” atanması ile başlayan süreç, partide yeni bir “30 Haziran Sendromu” başlattı.
Sadece iktidara yakın medya temsilcileri değil, hukuki değil siyasi kararlar alındığını düşünen hukukçu isimlerin yaptıkları açıklamalar; 30 Haziran’daki duruşmada çıkması beklenen “mutlak butlan” kararının 15 Eylül’de çıkma olasılığının hayli yüksek olduğunu söylüyor.
Bu açıdan 2 Eylül kararının, 15 Eylül’e hazırlık olduğu yorumları sıkça yapılıyor.
Hatta Murat Yetkin gibi Ankara kulislerini, siyasi elitleri yakından takip eden usta gazetecilerin yazdıkları, 15 Eylül’deki duruşma öncesi CHP’nin mevcut yönetiminin tedbiren görevden alınabileceği işaret ediyor.
Türkiye’de yargının muhalefet karşısında işlevini ve nasıl kararlar alabileceğini biliyoruz.
Bunu CHP’nin mevcut yöneticileri de, eski yöneticileri de biliyor olmalı.
Mesela CHP’de önemli görevler almış Gürsel Tekin, kendisini il başkanı atayan mahkeme kararının, mevcut koşullarda amacının ne olduğunu biliyor olmalı.
Ya da olasılık dahilinde olan 15 Eylül’de gerçekleşecek mahkemede mutlak butlan kararıyla CHP Genel Başkan atanmasının anlamını Kemal Kılıçdaroğlu da biliyor olmalı.
Ve eminim ki, onlar da alınan ve alınması muhtemel kararın “hukuki” olmaktan çok “siyasi” olduğunu biliyorlar.
Buna rağmen bu görevleri kabul ediyorlarsa bunun tek açıklaması vardır; Görevde olan il başkanı –ve genel başkan- ile siyaseten aynı yerde durmamak, siyaset anlayışlarının farkı ve en temelde onlara olan siyasi/insani güvensizlikleridir.
Bu insanların –Tekin ve Kılıçdaroğlu’nun- CHP’ye olan bağlılıklarını tartışmak açıkçası haksızlık olur.
Ama bu insanların bu görevleri kabullenmesi, kendilerine değil sadece iktidara yarayacaktır.
***
Şimdi gözler ilk etapta pazartesi gününe çevrilmiş durumda. İstanbul’da var olan tablo, tartışmalar ve pazartesi 12’de ortaya çıkabilecek görüntüler. Bütün bunları bir bütün olarak düşündüğümüzde hepsi, CHP’yi kamuoyunda olumsuz biçimde gündeme gelmesi, tartışılmasından başka bir şey değil.
Ki iktidarın da ana hedefi bu.
Ama iktidarın bunu yapabilmesini sağlayan şey, yukarıda ifade ettiğim mevut il ve genel merkez yönetiminden duyduğu rahatsızlık ve bu rahatsızlığı CHP içinde paylaşan, bunu açıkça ifade eden siyasetçilerin, parti elitlerinin olması.
Burada hukuk, sadece bir araç.
Ben ne Tekin’in ne Kılıçdaroğlu’nun yargıya toplumsal güvenin bu kadar azaldığı bir siyasi iklimde alınan hukuki kararlara güvendiklerini düşünmüyorum. Bu kararlar, onlar için sadece siyaseten önlerini açtığı ölçüde anlamlıdır.
***
Zaman daralıyor.
Bir kez daha ifade edelim; burada yapılması gereken CHP elitleri arasındaki iletişimsizliğin ortadan kaldırılmasıdır.
Ve bu noktada Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha fazla sorumluluk Genel Başkan Özgür Özel’e düşmektedir.
Geldiğimiz noktada siyaseten olduğumuzdan daha fazla gerçekçi olmak ve riskleri sıfırlamak parti yönetimin ana önceliği olmaldırı. Siyasi parti lideri olsak da, diğer siyasi elitlerin düşüncelerini, siyaset bakışlarını ve hatta olası insani beklenti ve hırslarını dikkate almak, yönetebilmek siyaseten yapılması gerekendir.
Ne yazık ki Özgür Özel ve parti yönetimi 6 Kasım 2023’ten sonra eline geçen Kılıçdaroğlu’ndan başlayarak parti içi birliği sağlama yönündeki fırsatı kullanmak için neredeyse hiçbir somut adım at/a/madı.
Özel ve yönetiminin at/a/madığı adımların hiç biri şu an ortaya çıkan tartışmaları tablodaki muhalifleri haklı çıkarmaz.
Sonuç olarak bugün karşı karşıya olduğumuz yol ayrımı; CHP’nin iktidar blokunun kurduğu oyunda siyaseten boğulmak istenen “nesne” mi, yoksa iktidar yürüyen siyasi “özne” halinin sürüp sürmemesi arasındadır.
Tekin ve Kılıçdaroğlu'nun önündeki siyasal tercih de tarihine nasıl geçmek istediğiyle ilgilidir.
Evet CHP, yargı kararlarıyla siyasi krizin eşiğine getirilmiş durumda.
Bu krizin derinleşmesini önlemek hatta terse çevirmek CHP siyasi elitlerinin elinde. En çok da Özgür özel’in.
Özel, 30 Haziran öncesi Kılıçdaroğlu ile görüşme konusu gündeme geldiğinde; “görüşmemi gerektirecek bir durum yok” demişti.
Hala aynı fikirde mi bilmiyorum ama ben görüşme yapılmasının gerekli olduğunu ve Özel’in bugünlerde Kılıçdaroğlu ile mutlaka “bir biçimde” görüşmesi gerektiğini düşünüyorum.
İhtiyacımız olan tek şey, halef-selef başkanlar arasında samimi bir diyalog ve iletişimdir.
Aksi sadece CHP’nin değil tüm toplumsal muhalefeti kaybetmesi demektir.

Yorum Yazın