MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

İktidarın Kürtlerle sınavı

Ana SayfaSi̇yasetİktidarın Kürtlerle sınavı
İktidarın Kürtlerle sınavı

Sınırımızın ötesinde var olan üniter ya da federatif bir ülkenin bir parçasının öyle ya da böyle Kürtler olmasından rahatsızlık duymak ancak özgüven eksikliğini gösterir.

29 Temmuz, 2025, Salı 01:25
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Murat Aksoy
Murat Aksoy

Eğer Suriye’deki Kürt bölgesine askeri müdahalede bulunmayacaksak, yapılması gereken sadece Şara ile değil bölgesinden önemli bir güç olan  SDG’yi de muhatap alan, onunla görüşen bir politika izlenmesidir. Unutmayalım ki, terörsüz Türkiye, sadece içerdeki Kürtlerle değil, sınırımızın dışındaki Kürtlerle de eşdüzeyli bir ilişkiyi zorunlu kılar.  Hedefimiz dışımızda düşman olarak gördüğümüz değil dostumuz olan Kürtler olmalıdır.

Yazının başlığında geçen Kürtler, içerdekileri değil, özellikle Suriye’deki Kürtler.

Suriye’de yaklaşık 13 yıl süren iç savaşın, HTŞ’nin İdlib’den çıkarak önce Halep, ardından Hama ve Humus’u almasından sonra 8 Aralık 2024’te Şam’a girmesi ile sona ermesi pek çok insanı ve ülkeyi şaşırttı.

Bu gelişmeden sonra Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı övmesi, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakını Hakan Fidan’ın Şam’a gitmesi ve HTŞ lideri Şara ile poz vermesi içerde iktidarı destekleyenler için moral oldu. Dahası gerçekten gururumuz okşandığı için buna da inandık.

Ama son dönemde ortaya çıkan bilgiler, ilişkiler Esad’ı devrilmesinde Erdoğan’dan çok Batı’nın desteğine işaret ediyor.

Son dönemde Suriye’nin yoluna üniter bir ulus-devlet mi yoksa ademi-i merkeziyetçi bir devlet olarak mı yoluna devam edeceği tartışılıyor.

Şara liderliğindeki merkezi yönetimin üniter bir devlet istediği aşikar. Ama 13 yıl süren iç savaşın sonrasında bunun birden olmasının güçlüğü de ortada.

Ancak bu konuda aceleleri olsa gerek ki, merkezi güçler, Mart ayında Nusayri Alevilere, son bir aydır da Dürzilere yönelik şiddet uyguluyor, şiddetli çatışmalar oluyor. Merkezi yönetimin bu tercihi, ulus-devlet inşasının kucaklayıcı, kapsayıcı değil toplumda var olan farklılıkları yok sayarak, onlara baskı uygulayarak sağlamaya çalışacağını gösteriyor.

Geçtiğimiz günlerde ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, İsrail’in bölgede güçlü ulus-devlet istemediğini söyledi. Bu ifadeyi şöyle düzeltmek mümkün olabilir; İsrail bölgede, güçlü otoriter, radikal İslamcı bir devlet istemiyor. Demokratik bir ulus-devlete hayır diyeceğini sanmıyorum.

IŞİD’e karşı olan bu süreçte elde edilen başarı, gereke Suriye’deki Kürtlerin uluslararası ilişkilerde konumunu, gerek Suriye içinde de gücünü hem siyasi hem demografik olarak güçlendirdi. Ve ülkedeki en önemli örgütlü, otonom güç oldular.

SURİYE’NİN KÜRT REALİTESİ

2011 sonrası Irak ve Suriye’de terör örgütü olarak ortaya çıkan IŞİD’le mücadele için ABD öncülüğüne Batılı ülkeler bir askeri koalisyon kurdular. Erdoğan iktidarı bu koalisyona davet edildiği halde katılmayınca Suriye’de bulunan Kürtler bir anlamda Türkiye’nin yerine katıldı ve IŞİD’e karşı mücadelede önemli bir rol de üstlendiler.

Burada soru; iktidarın IŞİD’e karşı kurulan bu koalisyona neden ya da hangi saiklerle katılmadığıdır.

Bunun bir cevabının ideolojik akrabalık olduğu öne sürülebilir.

IŞID’e karşı olan bu süreçte elde edilen başarı, gereke Suriye’deki Kürtlerin uluslararası ilişkilerde konumunu, gerek Suriye içinde de gücünü hem siyasi hem demografik olarak güçlendirdi. Ve ülkedeki en önemli örgütlü, otonom güç oldular.

Şara’nın Esad’ı devirmesinden sonra en çok merak edilen SDG ile merkezi iktidarın nasıl bir ilişki içinde olacağı oldu.

Geçtiğimiz aylarda (10 Mart) SDG ile Şara yönetimi arasında bir protokol imzalandı. Buna göre; tüm Suriyelilerin eşit temsil hakkı, Kürt toplumunun vatandaşlık ve anayasal hakları güvence altına alınması, Kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askeri kurumların Suriye devletine entegre edilmesi, Suriye devletinin terörle mücadelesi iş birliğiyle desteklenecek, eski rejim uzantılarına karşı mücadele ve uygulamanın takibi için yürütme komiteleri kurulacak ve yıl sonuna kadar protokolün uygulamasının tamamlanması hedeflenecekti. Bu protokoldeki maddelerden birisi de, ülkede tüm gruplar arasında ateşkesin sağlanması idi.

Bu protokolün imzalanmasını takip eden günlerde Şara güçleri önce Nusayri Alevilere ve geçen ayda Dürzilere yönelik şiddete başvurdu. İsrail Dürzileri korumak için Süveyde’daki merkezi iktidar güçlerine ve Şam’a bombalı saldırı düzenledi.

Suriye’de koşullar bu iken SDG’nin silah bırakıp, merkezi yapıya entegre olması için çağrılar birden arttı. Sadece merkezi yönetim değil, özellikle Erdoğan iktidarı da.

Kuşkusuz bunda Ortadoğu’da hızlanan tarihin kritik önemi var.

Ancak SDG bu çağrılara mesafeli. Çünkü onların için silah bırakma, belirsiz bir geleceğe adım atmaktı ve bunu da yapmadılar, yapmayacak gibiler.

Terörsüz Türkiye sürecinde iktidar bloku bir bütün olarak, Öcalan’ın PKK’ya yaptığı silah bırakma çağrısının SDG için de geçerli olduğunu savunuyor ve bu yönde onlara çağrı yapıyorlar. Peki neden SDG’ye bir anlamda “öteki” muamelesi yapıyor iktidar?

İKTİDARIN TERCİHİ 

Biraz geriye gidersek Erdoğan’ın, Arap Baharı sonrasında sadece Suriye’de değil isyanın yaşandığı tüm ülkelerde Sünni İslamcı güçleri destekledi. Onlar üzerinden kendine bir anlamda bölge liderliği rolünü biçti. Ama bu, önce Mısır, sonra Suriye’de sona erdi.

Burada bir parantez açarak, 2018’de Soçi’de Rusya ile imzalanan anlaşmada İdlib’de HTŞ başta olmak üzere silahlı İslamcı grupların silahsızlandırılmasında garantör olduğunu anımsayalım.

Bu yüzden olsa gerek, 8 Aralık sonrası süreçte Erdoğan iktidarı, Şara’ya güçlü biçimde sahip çıktı. Ama bu sahiplenmede de temel motivasyon, ülke çıkarından çok ideolojik bağ oldu.

Bunda kuşkusuz bölgede otonom yapı haline gelmiş olan SDG’ye karşı geçmişte konmuş mesafenin payı da var.

Son günlerde SDG’nin, Suriye merkezi yönetimine entegrasyonun imzalanan anlaşmaya rağmen daha hızlı olması talebi var görülüyor.

SDG ise bu konuda daha temkinli. Bunda merkezi güçlerin Nusayri Alevileri ve Dürzilere uyguladığı şiddetin etkisi mutlaka vardır.

Şara iktidarının bu talebinde Erdoğan’ın talebinin etkisi de olabilir. Bunda elbette Bahçeli’nin başlattığı, görünürde Erdoğan’ın kerhen destek verdiği “terörsüz Türkiye” hedefine daha hızlı ulaşma arzusu da olabilir.

Nitekim, terörsüz Türkiye sürecinde iktidar bloku bir bütün olarak, Öcalan’ın PKK’ya yaptığı silah bırakma çağrısının SDG için de geçerli olduğunu savunuyor ve bu yönde onlara çağrı yapıyorlar.

Peki neden SDG’ye bir anlamda “öteki” muamelesi yapıyor iktidar?

Uzak olmayan bir geçmişte, SDG’nin parçası olan PYD’nin lideri Salih Müslim ile resmi temaslarda bulundu Türkiye. Müslim Ankara’ya geldi.

Peki geçmişte kurulan bu ilişki neden şimdi SDG lideri Mazlum Abdi ile kurulmuyor?

Kurulamıyor mu, kurulmak mı istenmiyor?

SDG yetkililer verdiği söyleşilerde böyle bir ilişkinin varlığını ifade ediyorlar ama nedense bu ilişki şimdiye kadar resmileşmemiş.

Kurulmadığı için olsa gerek, SDG lider Mazlum Abdi, Fransa başta olmak üzere Batılı ülkelerde bazı temaslar sürdürüyor. Bu görüşmeler ne kadar etkili oldu bilmiyoruz ama Tom Barrack geçtiğimiz haftalarda Suriye için ifade ettiği üniter ulus-devler söylemini artık daha az dillendirir oldu. Bunu bir geri adım saymak erken bir okuma olabilir. Ama Abdi’nin muhataplarının, Suriye’nin geleceğine Suriyelilerin karar vereceği vurgusu önemlidir.

Bu noktada Erdoğan iktidarının en büyük hatası, sadece etnik olarak Kürt kimliği ile kamusal alanda var olan ve Suriye’nin parçası olan SDG’yi muhatap almaması ve mesela Öcalan üzerinden onları etkisiz kılma girişimidir.

Eğer Suriye’deki Kürt bölgesine askeri müdahalede bulunmayacaksak, yapılması gereken sadece Şara ile değil bölgesinden önemli bir güç olan  SDG’yi de muhatap alan, onunla görüşen bir politika izlenmesidir.  911 km uzunluğundaki sınırı ancak bu şekilde güvenli hale gelir.

Sınırımızın ötesinde var olan üniter ya da federatif bir ülkenin bir parçasının öyle ya da böyle Kürtler olmasından rahatsızlık duymak ancak özgüven eksikliğini gösterir. Oysa terörsüz Türkiye, sadece içerdeki Kürtlerle değil, sınırımızın dışındaki Kürtlerle de eşdüzeyli bir ilişkiyi zorunlu kılar.

Ve hedefimiz dışımızda düşman varsaydığımız değil dostumuz olan Kürtler olmalıdır. Rojova'daki gücü de bir risk değil bir imkan gözüyle bakmakta yarar var.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

Murat Aksoy
Murat Aksoy

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Erol Katırcıoğlu
Erol Katırcıoğlu Komisyon oturumları canlı yayınlansın
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz Komisyon kuruluyor sorular çoğalıyor
Murat Aksoy
Murat Aksoy İktidarın Kürtlerle sınavı
Özgür Öğütcen
Özgür Öğütcen Gündelik Hayattaki Şiddet Üzerine
Çağhan Uyar
Çağhan Uyar Kılıç, kalkan ve ümmet: Türkiye'yi geçmiş nostaljisiyle yönetmek
M. Coşkun Cangöz
M. Coşkun Cangöz Yaz sıcakları Hazine’yi de vurdu: Borçlanma yakıyor!
Murat Paker
Murat Paker “Süreçte” üç farklı kimlik vizyonu
Eser Karakaş
Eser Karakaş İdari soruşturmalar komedyası ve Devlet-i âlimiz
Yüksel Işık
Yüksel Işık Kimlik değil, liyakat
Murat Kartalkaya
Murat Kartalkaya Türkiye ekonomisi neden durmuyor?
Ersin Kalaycıoğlu
Ersin Kalaycıoğlu Çağdaş birarada yaşama üzerine
Turgay Bozoğlu
Turgay Bozoğlu Vergi Reformu: Türkiye’nin rampadaki gerçekliği
Mustafa Ergen
Mustafa Ergen İkinci Soğuk Savaş mı, Rönesans mı? Korku mu, bilinç mi egemen olacak?
Bahattin Yücel
Bahattin Yücel BOP ve Türkiye Milleti: Yeni Türkiye
Tunay Şendal
Tunay Şendal Türkiye-İsrail ilişkilerinde ulusaşırı kimlik tehditi
Deniz Nas
Deniz Nas İş hayatında gelir eşitsizliğine iki farklı yaklaşım: Adalet, hakkaniyet teorisi ve Liberteryen haklar teorisi
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş Karşımızdaki şehir manzarası bize neyi gösteriyor?
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan Anadolu Hisarı: Betona inat, tarihe saygı
SON GELİŞMELER
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı