Bizim hukukta bir ifade var, “Çocuğun üstün yararı ilkesi” diye, gerçekten hikaye, çocuk tecavüzlerine, tacizlerine, okullarda bir öğle yemeği çıkaramama gerçeğine bakın, bir tek üstün yarar ilkesi geçerlidir burada, “Devlet-i âlinin üstün yararı”, gerisi hikayedir.
Türkiye 1913’den, yani İttihat ve Terakki iktidarından beri 1999’a kadar dört anayasa yapmış; 1921, 1924, 1961, 1982. Ama bir muvakkat kanunu yani geçici kanunu, 86 sene değiştirmemiş, değiştirememiş demiyorum, çok farklı siyasi iradeler bu dört farklı anayasa yapmışlar bu dönemde ama “Memurin Muhakemat'ı Hakkında Kanunu Muvakkatı (1913)” değiştirmemişler.
Bu kanun 1876 Anayasası Dönemi’nde yasama meclisince değil, hükümetçe çıkarılmış, fakat Meclis tarafından onaylanmadığı için aynı adla, “Kanunu Muvakkat” olarak kalmış 1999’a kadar.
1999 senesinde 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir.
Bu yasa üzerinde küçük değişiklikler yapılmış, hala yürürlükte. İyi hukukçular yasanın ruhunun 1913 sayılı yasadan çok da farklı olmadığını söylerler. Ben hukukçu değilim, bu iddianın günahı kendi boyunlarına ama son uygulamalar bu hukukçuların hiç de haksız olmadıklarını galiba herkesin gözüne sokuyor.
Türkiye devletinin temel kaygılarının başında kendi içini koruması gelir, vatandaşın korunması, hakları bu devlet içi kadroların korunmasının hep gerisinde kalmıştır, yukarıda belirttiğim gibi 1913’den günümüze çok sayıda siyasi irade iktidar olmuş gibi duruyor ama devletin vatandaştan önce kendi içini koruması refleksi hiç değişmemiş, şaka değil, dört yeni anayasa yapılmış ama bir muvakkat kanun muvakkatlıktan kurtulamamış.
Evet, memurlar hakkında yapılan her suç duyurusu karşısında savcıların soruşturma açması bazı durumlarda abartılı hale gelebilir, kamu hizmetinin sürekliliğini zedeleyebilir ama bu devlet tercihinin, yürütmesiyle, yargısıyla, yasamasıyla, vatandaşın çıkarının devlet memurunun hep arkasından gelmesini meşru kılmaz, iyi bir yasama, yargı ve yürütme yani devlet bunun dengesini hukuk öncelikli olarak çok iyi bulabilir.
Çok gerilere gitmeye hiç gerek yok, Soma faciasının üzerinden 12 sene geçti daha, 301 madenci öldü, dönemin iki sorumlu Bakanı, Enerji ve Sosyal Güvenlik Bakanları bakanlıklarının suçlu, vahim ihmalkar, işini yapmayarak bu madencilerin ölümlerine sebep olan bürokratları hakkında soruşturma izni vermediler çünkü savcılar bakanlar izin vermeden bakanlık çalışanlarına soruşturma açamıyorlar, bu arada da 301 madenci ölüyor ama bürokratların dokunulmazlığı 301 hayattan, ailelerinden çok daha önemli Devlet-i âlimiz için; bir kere de vatandaş-ı âlinin menfaati devletin önüne geçse birilerinin incileri dökülür herhalde.
Sizce, Bodrum Güvercinlik Pina Yarımadası’nda yanan ormanlık arazinin üzerine o çirkin otellerin yapılmasına izin veren ya da göz yuman bakanlık orman yangınında ölen on vatandaşın ölümünün soruşturmasını yapabilir mi?
Ne oldu bilmiyorum, Soma faciasından 12 sene sonra bir, iki bürokrata soruşturma izni verilebildi bakanlar tarafından. Ama neden on iki sene beklendi, muamma-ı âli.
Daha çok yeni, 12 asker boş bir mağaranın içine girerken basit bir gaz kontrolü yapılmadığı için öldüler, MSB soruşturma açılacağını söyledi, soruşturma nasıl gidiyor, sonuçlandı mı, yine bir muamma-ı âli.
BDDK’da (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) çok muazzam bir devlet skandalı yaşandı, Başkan Yardımcısının düğününde BDDK’nın denetlemekle mükellef olduğu kurumların yöneticileri bu hediye verme törenine geldiler, denetlenenler kameralar altında denetleyenlerin düğün hediye torbalarına yükte hafif pahada çok ağır hediyeler attılar, bu durum her hukuk devletinde çıkar çatışmasına (conflict of interest) örnektir, BDDK bizde Maliye Bakanlığı çatısı altında bir üst kuruluş, Mehmet Şimşek’in kırk yılda bir İngilizliği tuttu, bu durum kabul edilemez, soruşturma açtırıyorum dedi ama iki seneye yaklaşıyor bu skandalın gerçekleşmesi, soruşturmanın akıbetini bilen yok, Mehmet Şimşek İngiliz devlet kültüründen yıldırım hızıyla yerli ve milli devlet kültürüne geçiş yaptı herhalde.
Bunu bir kamu maliyesi profesörü olarak yazıyorum, çıkar çatışmasına izin veren bir devlet enflasyonla mücadele edemez, aynen soruşturma açar gibi yapmalarına benzer, enflasyonla mücadeleleri de hikaye olur, şekilde görüldüğü gibi.
İskenderun’da, korkunç bir sıcak var, askerlere talim (!) yaptırırken iki askerimiz su kaybından hayatlarını kaybettiler, yedi askerimiz hastanede aynı nedenden, mutlaka “soruşturma açılıyor” diye bir açıklama yapılmıştır ama bu soruşturma da havada kalacaktır çünkü orada iki komutanın itibarı iki askerin hayatından çok daha önemli bizim Devlet-i âli için.
Daha bir hafta olmadı, orman yangınında hayatlarını kaybeden beş orman görevlisi ve beş gönüllünün arkasından da soruşturma açılacağı söylendi, bunu da yazalım deftere, bakalım ne olacak?
Sizce, Bodrum Güvercinlik Pina Yarımadası’nda yanan ormanlık arazinin üzerine o çirkin otellerin yapılmasına izin veren ya da göz yuman bakanlık orman yangınında ölen on vatandaşın ölümünün soruşturmasını yapabilir mi?
Bu işte, hakkını çok yemeyelim, tek sorumlu devlet de değil, basın bu soruşturma skandallarının fikri takibini yapıyor mu ya da yapabiliyor mu?
Vatandaş Dağlıca’yı, BDDK skandalını hatırlıyor mu?
BDDK düğün skandalı unutuldu gitti bile, kimse artık ilgilenmiyor basında.
Diğer soruşturma skandallarının da durumu farklı değil.
Biraz geriye gidelim, Dağlıca baskını faciasının soruşturması ne oldu, bilen var mı?
Bizim hukukta bir ifade var, “Çocuğun üstün yararı ilkesi” diye, gerçekten hikaye, çocuk tecavüzlerine, tacizlerine, okullarda bir öğle yemeği çıkaramama gerçeğine bakın, bir tek üstün yarar ilkesi geçerlidir burada, “Devlet-i âlinin üstün yararı”, gerisi hikayedir.

Yorum Yazın