Her dönem kendi dilini ve kavramsallaştırmasını üretir. PKK’nin silahsızlandırılması sürecinde öne çıkan kavram da demokratik entegrasyon oldu. Kavram ilk olarak 28 Ağustos 2025 tarihinde İmralı’da Öcalan tarafından seslendirildi. İmralı heyeti ile görüşmesinde Öcalan, sürecin üç temel kavramı bulunduğunu, bunların da demokratik toplum, barış ve entegrasyon olduğunu açıkladı. Ardından gerek diğer görüşmelerinde gerekse kaleme aldığı metinlerde bu kavrama sıkça atıfta bulundu.
Örneğin, 9 Temmuz’daki görüntülü çağrısında, “Barış ve demokratik toplum hedefine ulaşılması pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür” diyerek kavramın stratejik yönünü vurguladı. 27 Şubat 2025 tarihinde PKK silahsızlanma kongresine sunduğu barış ve demokratik toplum manifestosunda ise kavramı, “demokratik toplumun ulus-devletle birliğini ifade eder” şeklinde tanımladı. Bu manifestoyla birlikte “demokratik entegrasyon” kavramı yalnızca bir teorik öneri değil, örgütün siyasi programının merkezine yerleşen bir ilke haline geldi.
Teorik arka plan
“Demokratik entegrasyon” elbette Öcalan’a özgü orijinal bir kavram değil. E. Balibar, C. Taylor, W. Kymlicka ve J. Habermas gibi düşünürler tarafından liberal-demokratik sistemlerde kimlik, yurttaşlık ve çoğulculuk ilişkisi bağlamında tartışılmıştır. Benzer biçimde Chantal Mouffe da toplumsal antagonizmanın tamamen ortadan kaldırılamayacağını, fakat düşmanlıktan muhalefete evrilmesinin “demokratik entegrasyon” sayesinde mümkün olabileceğini savunur. Bu noktada önemli olan husus, Öcalan'ın bu kavramı nasıl bir bağlama oturttuğu ve içeriğini nasıl doldurduğudur. Öcalan için entegrasyon, bağımsızlık talebinin yerine geçen bir teslimiyet değil, demokratik eşitlik temelinde birlikte yaşama projesidir. Bu bakımdan, 1993 ateşkes toplantılarından itibaren dile getirdiği “eşit ve özgür koşullarda birlikte yaşama” arayışının güncel biçimidir. 1999’dan sonra Türkiye’ye getirilişinin ardından geliştirdiği pek çok modelin de devamıdır.
Entegrasyonun haritası
Öcalan'ın, örgütün silahsızlandırılmasının siyasi programı olarak kavramsallaştırdığı demokratik entegrasyon önerisi; çoğulculuk, karşılıklılık, eşitlik, demokratik müzakere, yasal çerçeve ve özerklik ilkeleri üzerine inşa edilmiştir. Öcalan, örgüt kongresine sunduğu manifestoda, entegrasyonun "Kürtlerin demokratik cumhuriyete toplum olarak entegre edilmesi" anlamına geldiğini vurgulayarak şu kritik tespiti yapmaktadır: "Eğer cumhuriyet demokratik olmazsa, entegrasyon olmaz. Faşist bir cumhuriyetle entegrasyon gerçekleştirilemez. Dolayısıyla demokratik siyasetin karşılığı demokratik cumhuriyettir."
Öcalan'a göre entegrasyon, eşitliği içerir ve demokratik müzakere ile tesis edilir. Bu süreç, bir teslimiyet değil, Kürtlerin kendi varlığıyla katılacakları "yeniden kuruluş" mücadelesidir. Devletin asimilasyoncu politikalarına karşı bir "üçüncü yoldur." Aynı zamanda Ortadoğu’nun yeni döneminde barışçı çözümün paradigmasıdır. Öcalan'ın en çok üzerinde durduğu ve öngördüğü eleştirilere karşı en net cevap verdiği husus, entegrasyonun asimilasyonla karıştırılmaması gerektiğidir. 31 Ekim 2025'te yeğeni Ömer Öcalan ile yaptığı görüşmede bu konuyu şu sözlerle netleştirmiştir:
"Demokratik entegrasyonu net bir şekilde anlatayım; Devletin sizi kimliğinizle, kültürünüzle, düşüncenizle, coğrafyanızla, ülkenizle, inancınızla kabul etmesi anlamına geliyor. 'Kimliğinizi bırakın, dilinizi bırakın, kendi öz benliğinizi bırakın, kendi inancınızı bırakın. Gelin devlete dahil olun' demek değil." (Ömer Öcalan, Önder Apo ile görüşmeyi anlattı, 6 Kasım 2025, ANF)
Bu açıklama, projenin özünü oluşturur: Kendi kimliğinden vazgeçmeden, eşit bir özne olarak bütünleşme.
Tarih, silahlı mücadelelerin nasıl başladığı kadar, nasıl sonlandırıldığıyla da yazılır. PKK'nin silahsızlanma sürecinin merkezine yerleşen "Demokratik Entegrasyon" kavramı, yalnızca bir çözüm modeli değil, aynı zamanda 40 yılı aşkın bir silahlı mücadelenin ideolojik olarak nihai varış noktasının ilanıdır. Özetle, Öcalan'ın geliştirdiği demokratik entegrasyon modeli, dil ve kültürel hakların anayasal güvenceye alınması, federal/yerel yetki paylaşımı ve yeni hukuki düzenlemelerle pratikleşmeyi hedeflemektedir. Aynı zamanda yalnızca bir yönetim modeli değil, aynı zamanda toplumsal ilişkileri yeniden tanımlamayı amaçlayan normatif bir çerçevedir.
Tartışılacak boyutlar
Öcalan, entegrasyon sürecinde iki boyutu özellikle önemsediği anlaşılmaktadır: öz savunma ve bütünsel hukuk.
Öz Savunma: Kamuoyuna açık açıklamalarda bu kavramın detaylarına girilmese de, bunun silahlı bir yapılanmadan ziyade, toplumsal ve kimliksel varlığın korunmasına yönelik siyasi, kültürel ve örgütsel bir mekanizma olarak kurgulandığı tahmin edilebilir.
Bütünsel Hukuk: Daha somut olan bu boyut, iki ayağa sahiptir: PKK üyelerinin yasal bir statüye kavuşturulması ("demokratik entegrasyon yasaları"). Kürt kimliğine ilişkin hakların anayasal güvence altına alınması. (Bizzat kendi ifadesi ile özgürlük yasaları)
Öcalan'ın "Kürdün hukuku" ve "statü" ile kastettiği şey, "demokratik ulus" paradigması içinde şekillenen demokratik özerklik modelidir. (Demokratik entegrasyon kavramı neyi ifade ediyor, 10 Kasım 2025, ANF) "Hukuk olmadan varlık somutlaşıp bir statüye kavuşamaz" diyerek, kalıcı ve güvenceli bir çözümün ancak hukuki bir çerçeveyle mümkün olacağını vurgulamaktadır.
Kanaatimizce demokratik entegrasyon modelinin devlet, karar alma mercileri ve Türk siyasal aktörleri nezdinde en çok tartışılacak hususları Öcalan’ın belirttiği bu iki boyut olacaktır.
Tepkiler-eleştiriler
Diğer taraftan demokratik entegrasyon Kürt siyasi sahnesinde de tartışmalara neden olmuştur.
Karşıt Görüşler: Öcalan karşıtı İslamcı-muhafazakar kesimler, Kürt milliyetçi çevreleri ve PKK çizgisi dışındaki siyasi oluşumlar, demokratik entegrasyon fikrini tamamen bağımsızlık hedefinden vazgeçiş olarak yorumlamaktadırlar. Bu kesimlere göre, süreç, Kürt kimliğinin Türk kimliği içinde erimesiyle sonuçlanacaktır. Ayrıca devletin inkârcı politikaları değişmedikçe entegrasyonun “uygulanabilir” olmadığını iddia etmektedirler.
Taraftar Görüşler: Öcalan çizgisindeki kesimler ise kavramı, "Nasıl yaşamalı?" sorusunun gerçekçi ve pratik bir yanıtı olarak savunmaktadırlar. Entegrasyonun asimilasyon olmadığını, aksine "kendi olarak" birlikte yaşamanın formülü olduğunu dile getirmektedirler. Bu çevrelerin yayın organlarında, kavram "yeni çağın sosyalizmine giden yolda önemli bir durak" olarak nitelendirilmekte ve idealize edilmektedir. (Yeni bir yaşam modeli: Demokratik entegrasyon, 9 Kasım 2025, ANF)
Anlamak ve anlaşılmak
Tarih, silahlı mücadelelerin nasıl başladığı kadar, nasıl sonlandırıldığıyla da yazılır. PKK'nin silahsızlanma sürecinin merkezine yerleşen "Demokratik Entegrasyon" kavramı, yalnızca bir çözüm modeli değil, aynı zamanda 40 yılı aşkın bir silahlı mücadelenin ideolojik olarak nihai varış noktasının ilanıdır. Özetle, Öcalan'ın geliştirdiği demokratik entegrasyon modeli, dil ve kültürel hakların anayasal güvenceye alınması, federal/yerel yetki paylaşımı ve yeni hukuki düzenlemelerle pratikleşmeyi hedeflemektedir. Aynı zamanda yalnızca bir yönetim modeli değil, aynı zamanda toplumsal ilişkileri yeniden tanımlamayı amaçlayan normatif bir çerçevedir.
Bu perspektiften bakıldığında, Öcalan'ın demokratik entegrasyonunun üç temel özelliği öne çıkar:
- Asimilasyona karşıdır,
- Kimlik temelli bir dahiliyettjr,
- Demokratik ulus-devlet paradigması içinde şekillenir.
Demokratik entegrasyon tartışmalarında, Öcalan'ın yanlış anlaşıldığı kanaatindeyiz. Evet, Öcalan entegrasyon ile klasik anlamda bağımsızlık talep etmiyor. Ancak bunun yerine, merkeziyetçiliğe karşı yerelliği, tekçiliğe karşı çoğulculuğu, inkara karşı eşitliği merkezine alan yeni bir devlet-toplum modeli öneriyor. Karşımızda, ne yaptığını iyi bilen ve ne istediğini sistematik bir şekilde planlayan bir siyasi aktör var. Öcalan'ı anlamadan yargılamak, maalesef Türkiye'de sıklıkla düşülen bir hatadır ve bu durum, derin bir kavrayış eksikliğinin göstergesidir.



























Yorum Yazın