MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Bu 'süreç' neyin süreci?

ANA SAYFASİYASETBu 'süreç' neyin süreci?
Bu 'süreç' neyin süreci?
23 Ekim, 2024, Çarşamba 07:56
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Sezin Öney
Sezin Öney
yazı içi reklam

Sonuçta, ne “2013-15 Çözüm Süreci”, ne de dünyadaki bir çatışma çözümü örneğinde görülmedik biçimde, çok hızlı ve dinamiği neredeyse tamamen kamuoyu önünde yapılan açıklamalara dayanan “nevi şahsına münhasır” sürecin içindeyiz.

Lenin’in ünlü sözünde olduğu gibi bir dönemdeyiz: “Hiçbir şeyin olmadığı on yıllar vardır ve on yılların yaşandığı haftalar vardır.”

Ekim başından beri, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, Ekim başında DEM Partililerin elini sıkmasıyla beraber bir “süreç”ten bahsetmeye başladık.

Ancak, bu “sürecin” kırılma noktası gerçekten de, 22 Ekim’de Bahçeli’nin TBMM’deki MHP Grup Toplantısı’ndaki “ezber bozan” sözleri oldu.

“Teröristbaşı, Meclis’te konuşsun”, gerçekten de ezber bozan sözlerdi bunlar…

Lenin’in sözlerinden yola çıkarsak, yıllarca Türkiye siyasetini belirleyen ve sınırlarını çizen ezberler bir tek cümle ile bozuldu.

Şimdi, gerçekten de “on yılların yaşandığı haftaların” içine yuvarlanacağız gibi gözüküyor. 

Her ne olacaksa; gerçekten de yeni bir “Açılım Süreci” değil söz konusu olan. 2013-15’teki “Çözüm Süreci”nden bu yana çok sular aktı: o dönem, dinamiği arka planda ve topluma yansıtılan kısmıyla çok daha “planlı programlı” gitmişti. Bu kez ise, çok daha hızlı biçimde; “hele bir yola çıkalım da” mantığıyla hareket ediliyor gibi gözüküyor. “Açılım Süreci”, her ne kadar iktidar ve devletin üst kademelerinde planlanıp uygulanmaya koymuşsa da; toplumsal algıyı da hazırlamak için epey çaba sarf edilmişti. Bu seferse, doğrudan Türkiye’nin siyasi iktidarı ve PKK’nın çok parçalı iktidarı arasında bir müzakere yapılmaya girişiliyor. Ve bu müzakere, kamuoyu hazırlanmadan veya ne düşüneceğine çok da aldırılmadan, “şok terapi” olarak gerçekleştiriliyor. 

Sonuçta, ne “2013-15 Çözüm Süreci”, ne de dünyadaki bir çatışma çözümü örneğinde görülmedik biçimde, çok hızlı ve dinamiği neredeyse tamamen kamuoyu önünde yapılan açıklamalara dayanan “nevi şahsına münhasır” sürecin içindeyiz.

Bu yeni sürecin temel odağı; PKK’nın “ruhani lideri” olarak adlandırabileceğimiz Abdullah Öcalan aracılığıyla, PKK ve YPG başta olmak üzere diğer silahlı kollarını mümkün olduğunca “silahlı tehdit” olmaktan çıkarmak. 

Dünya örneklerine baktığımızda “silahsızlandırma”, çatışma süreçlerinden kalıcı barışa ilerlerken, en son ve en zor gerçekleştirilebilen aşamadır. 

O yüzden, “silahlı tehdit olmaktan çıkarma” gibi dolambaçlı bir tabir kullandım. Gerçek manada “silahsızlanma”, çok daha uzun soluklu ve kademeli biçimde gerçekleşebilir. Ancak, “Türk (ve Kürt) tipi” yeni süreçte, “silahsızlanma algısı” yaratabilecek gelişmeler yaşanabilir.

İşlemezse de, “biz denedik, olmadı” deyip işin içinden çıkabilirler; sonuçta “kontrollü sarsıntı” ile çöküşü yönetmek asıl amaç. Kürt Sorunu’nun gerçekten çözülmesi, bu sürecin beklentisi değil-ama istem dışı sonucu da olabilir.

Neden şimdi?

Ortadoğu siyasetinde İran ve İsrail’in çatışması, İsrail’in ağırlıklı olarak Lübnan odaklı, ama Suriye’yi de hedef alan saldırıları; Türkiye’nin Güneydoğu sınır hattı boyunca uzun soluklu bir istikrarsızlığın kapısını açtı. ABD’nin de 2025-26’da Suriye ve Irak’taki askerlerini çekmesi, üslerini boşaltması söz konusu. Bu durumda, Türkiye’nin ya yıllarca sürecek bir savaşa, savaşa girmesi lazım; veya barışı, en azından çatışmasızlığı zorlayacak.

Türkiye, kalıcı ve etkileri en az bir nesil sürecek bir ekonomik krizin içinde: bugünkü finansal krizin yanısıra, eğitim ve sağlık başta olmak üzere birçok konuda krizler silsilesi içindeyiz.

Büyük ulusal çapta zorluklar getirecek çatışmalar için de; ne toplumsal seferberlik edebilecek bir siyasi ortam ve ne de bu savaşı finanse edebilecek bir ekonomik kaynaklar var. 

Dolayısıyla, “çatışmasızlığı” garanti altına alabilecek bir yol için, en şahin imajına sahip Devlet Bahçeli’nin öncülüğünde harekete geçildiğini söyleyebiliriz. 

Cumhur İttifakı’nın ortada buluştuğu nokta ise; başkanlık sistemi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gün geçtikçe zayıflayan ama hala ayakta olan-geriye kalan siyasi gücünü de kullanarak, tamamen yeni bir siyasi düzlem yaratmak.

Bu “sürecin” üç temel aktörü olan Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan ve Recep Tayyip Erdoğan, sırasıyla 76, 75 ve 70 yaşındalar. Artık daha ancak 5-6 yıl, bugünkü siyasi güçlerini koruyabilirler. Üçünün de, son kalan kısıtlı siyasi yıllarını, Türkiye ve yakın çevresinin siyasetinde kendi farklı hedeflerini gerçekleştirmek için kullanmak istediklerini düşünüyorum. 

Devlet Bahçeli, “eski Türkiye’nin devlet aklını” temsil eden son parti lideri: AK Parti öncesi devlet kadrolarını ve kendi siyasi çizgisini (MHP ve Ülkücülük) ve mirasını, geleceğe, kendi belirleyeceği şekilde taşımak istiyor. 

Recep Tayyip Erdoğan ise, bir dönem daha Cumhurbaşkanı olmak ve o da, kendi kadrolarını, kendi mirasını geleceğe taşımak arzusunda. Ancak, Cumhur İttifakı “siyaseten” sıkışmış durumda. Bu sıkışmışlıktan ancak Türkiye’nin politik düzlemini yıkıp yeniden inşa ederek çıkarabilir. Yoksa, bugünkü politik düzlem zaten kendi kendine çökecek ve zaten, Erdoğan’ın yerine geçmesi çok muhtemel bir değil iki aday var. 

Bu sebeplerle, “son kullanma tarihleri” de dolmadan, Cumhur İttifakı’nın iki büyük aktörü, bugünkü siyasi düzleme “nasılsa çökecek” diye bakıyor ve çöküşü kendilerine göre şekillendirebilecekleri, “kontrollü bir sarsıntı” yaratıyorlar. 

Bahçeli ve Erdoğan; her ne kadar ayrı mirasları tahkim etmek hedefinde olsalar da, siyasi düzlemi yeniden yaratmak hedefinde birleşmiş ve bu hedefe kilitlenmiş durumdalar. 

İşlemezse de, “biz denedik, olmadı” deyip işin içinden çıkabilirler; sonuçta “kontrollü sarsıntı” ile çöküşü yönetmek asıl amaç. Kürt Sorunu’nun gerçekten çözülmesi, bu sürecin beklentisi değil-ama istem dışı sonucu da olabilir.

Muhalefet ve özellikle CHP’de, bu sürecin “PKK’nın sürekli kendi alanlarını kısıtlamak için kullanılmasını askıya alma ve hatta imkansızlaştırma” imkanını, Türkiye’nin gerçekten bir iktidar değişikliğine ve en önemlisi de, arınmaya, temizlenmeye, demokratikleşmeye gitmesi için kullanmak zorunda. Diğer bir deyişle, önlerinde bir fırsat penceresi açılıyor; kullanmazlarsa-bugünden çok daha otoriter, kirli bir Türkiye olabilir bu sürecin sonucu…

Tıpkı, 2013-15 Açılım Süreci sonrasında olduğu gibi, hepimiz kendimizi daha da beter bir dip noktada da bulabiliriz: eğer, muhalefet süreci lehine yönetemezse…

  • Instagram yasağı ve mantık Instagram yasağı ve mantık
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Çözüm SüreciKürt SorunuMHPDevlet BahçeliDEM Parti

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Sezin Öney
Sezin Öney

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Armağan Öztürk
Armağan Öztürk Terörist İsrail Türkiye’ye saldırabilir mi?
Murat Paker
Murat Paker CHP üzerinden narsisizm, haset ve politik liderlik
Başak Yağmur Eray
Başak Yağmur Eray Biz ne yaşıyoruz, biz ne yapıyoruz?
Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu Gösteri toplumu: Yaşamı geri alabilir miyiz?
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz CHP’nin direniş maratonu ve Türkiye’nin yol ayrımı
Erol Katırcıoğlu
Erol Katırcıoğlu Parti değiştiren başkan, başkanlığı da bırakmalıdır!
Murat Aksoy
Murat Aksoy CHP yönetiminin hiç mi suçu yok?
Hasan Çetin
Hasan Çetin Bunsen Komite Raporu: David Koridoru ve Suriye’de Adem-i Merkeziyet
Sema Erder
Sema Erder Yolsuzluktan isyana: Devlet-Toplum ilişkilerinde meşruiyetin sorgulanması*
Eser Karakaş
Eser Karakaş Voleybol, basketbol, futbol, Ali Koç, liyakat, rekabet
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş 6-7 Eylül Sergisi’ne yapılan saldırı kendisini nasıl deşifre etti?
Yüksel Işık
Yüksel Işık 12 Eylül’ü yenersek, geleceği kazanırız
Akın Özçer
Akın Özçer Yanlışta ısrar
Murat Kartalkaya
Murat Kartalkaya Beleş darının güvercini çok olur!
Çağhan Uyar
Çağhan Uyar Kemal Bey’e açık mektup
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı