Kanada’da siyaset artık eski iki kutuplu yapının ötesine geçiyor. Ne Trudeau tarzı performans siyaseti ne de Poilievre’nin ajitatif muhafazakârlığı tutuyor. Seçmen, bilgiye, sakinliğe ve güvene oy verdi. Carney’in başarısı, belki de artık kimsenin beklemediği bir zamanda, Liberallerin küllerinden yeniden doğuşunu gösteriyor.
Kanada siyasetinde ezberler bozuldu. Mark Carney liderliğindeki Liberal Parti, 28 Nisan seçiminden azınlık hükümeti kurmak üzere, 169 koltukla çıktı. Bu, anketlerde uzun süredir birinciliği kimseye kaptırmayan Muhafazakâr Parti için büyük bir şok. Üstelik, partinin lideri Pierre Poilievre kendi seçim bölgesinde bile kazanamayarak Meclis dışında kaldı. Bu sonuç sadece bir seçim değil; aynı zamanda bir siyasi uyanış, bir rota düzeltmesi.
Carney Mucizesi: Bir Lider Nasıl Fark Yaratır?
Carney’in başarısını yalnızca ekonomik geçmişine bağlamak kolaycılık olur. Elbette eski bir Merkez Bankası Başkanı olarak güven telkin eden bir figür. Ancak asıl farkı, Justin Trudeau’nun yıllar içinde yıpranan karizmasını çok kısa bir süre zarfında geride bırakabilmesi oldu. Trudeau’nun stilize ama çoğu zaman boş kalan söylemleri artık seçmen nezdinde karşılık bulmazken, Carney daha sade, teknik ama çözüm odaklı bir lider olarak öne çıktı. Liberal Parti’yi bir cezalandırma nesnesi olmaktan çıkarıp tekrar umutla ilişkilendirebildi.
Bunu nasıl başardı? Öncelikle, Trudeau dönemine damga vuran kutuplaştırıcı uygulamalardan uzaklaştı. Göreve gelir gelmez karbon vergisini kaldırması gibi hamleler ile ekonomik kaygıları ağır basan seçmeni, özellikle de iş dünyası ve kırsaldaki işletme sahiplerini etkiledi. Trump ile kurduğu görece sıcak ilişki de dikkat çekici. Amerika’ya ihracat yapan küçük işletmeler için bu bir umut kaynağı oldu.
Polievre’nin Sessiz Çöküşü
Pierre Poilievre’nin kaybı ise sadece kendi koltuğunu değil, belki de parti liderliğini de tehdit ediyor. Geçmişte basında yer alan aşırı muhafazakâr söylemleri, özellikle kadın bedenine dair özgürlükleri hedef alan açıklamaları, geniş toplum kesimlerinde rahatsızlık yarattı. Kampanya boyunca “özgürlük” söylemiyle öne çıkmaya çalıştı ancak bu özgürlük, birçok seçmen için çelişkili ve seçici kaldı. Özellikle genç seçmenler ve kentli muhafazakârlar arasında bu söylemler tepkiyle karşılandı.
NDP ve Solun Krizi
Seçim gecesinin bir başka kaybedeni de NDP oldu. Parti lideri Jagmeet Singh de Pierre Polievre gibi kendi bölgesinde milletvekili olarak seçilemedi. Fakat Polievre gibi partisinde meclise seçilen bir üye ile yer değiştirmek yerine onuruyla istifasını verdi. Sol, uzun süredir tutarlı bir yönelim gösteremiyor. Ne Liberal Parti’yle açık bir iş birliği modeli kurabildiler ne de kendilerine özgü, çekici bir alternatif sunabildiler. Sonuç olarak, seçmenler daha güvenilir ve “kazanabilir” görünen Carney’e yöneldi.
Asıl Kırılma Noktası: Trump Faktörü
Bu seçimlerde dış politika, iç politikadan daha belirleyici oldu desek abartmış olmayız. ABD’de Trump’ın yükselişi, Kanada siyasetini de etkiledi. Ancak bu etki, beklenenden farklı bir yönde gelişti. Trump’ın Carney’e karşı sergilediği göreli yumuşak tutum, Kanada kamuoyunda “ABD ile kriz çözülecek” hissiyatı yarattı. Bu, özellikle Amerika ile yoğun ticari ilişki içinde olan küçük ve orta ölçekli işletmelerde karşılık buldu. Carney’in sakin, teknokrat duruşu, Trump’ın öngörülemezliği karşısında bir denge unsuru gibi görüldü.
Sonuç: Yeni Bir Siyasi Merkez
Kanada’da siyaset artık eski iki kutuplu yapının ötesine geçiyor. Ne Trudeau tarzı performans siyaseti ne de Poilievre’nin ajitatif muhafazakârlığı tutuyor. Seçmen, bilgiye, sakinliğe ve güvene oy verdi. Carney’in başarısı, belki de artık kimsenin beklemediği bir zamanda, Liberallerin küllerinden yeniden doğuşunu gösteriyor.

Yorum Yazın