MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Dün Erdoğan’ı yasaklayan yargı neden CHP'yi hedef alıyor?

ANA SAYFASİYASETDün Erdoğan’ı yasaklayan yargı neden CHP'yi hedef alıyor?
Dün Erdoğan’ı yasaklayan yargı neden CHP'yi hedef alıyor?

Garip olan ise geçmişte devletin ideolojik aygıtı olarak yargının mağduru olmuş Erdoğan ve AKP, aynı anlayışla yargının ana muhalefete karşı başlattığı “siyasi felç operasyonun” karşısında neden sessiz kalır? İktidar olma halini yargı eliyle koruyacağını düşündüğü için mi? Ama bu haliyle yargının, en büyük zararı hem iktidara verdiğini, en başta iktidarın görmesi gerekiyor.

25 Eylül, 2025, Perşembe 00:31
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Murat Aksoy
Murat Aksoy
yazı içi reklam

Dün yapılan İstanbul Olağanüstü İl Kongresi sırasında yaşanan “yargı krizini” nasıl okumalıyız?

Mahkemelerin keyfiliği mi, iktidara yakın olduğunu gösterme gayreti mi, yoksa alt mahkemenin üst mahkemeye meydan okuması mı?

Çoğaltabileceğimiz bu sorulara, hangi cevabı verirsek verelim; bu cevab/lar/ın özeti, bu yargı krizinin kaynağının “iktidar” olduğu algısının varlığıdır.

Bu böyle olmasa da, mevcut siyasi iklim nedeniyle toplumun büyük kısmı için böyledir.

***

Oysa yargı kaynaklı bu tür siyasi krizlerin en büyük mağduru Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP olmadı mı?

Sadece Erdoğan ve AKP değil, AKP’nin öncüsü olan muhafazakâr kültürel kimlikleriyle siyaset yapan partiler de bu yargı anlayışının kurbanı oldu. AYM kararları ile partileri kapandı, lider ve yöneticilere siyasi yasaklar kondu.

MSP’den MNP’ye RP’den FP’ne partileri kapandı, Erbakan’dan Kutan ve Erdoğan’a siyasi yasak kondu.

Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İBB Başkanı iken okuduğu şiir yüzünden aldığı hapis ve siyasi yasak nedeniyle Radikal, “muhtar bile olamayacak”; Hüriyet, “Siyasi hayatı bitebilir” manşeti atılmıştı.

Şimdi geriye çekilip şu soruyu soralım; Bütün bu dönemde yargı hangi saiklerle hareket etti?

Bunun bir cevabı var; “Devlet”i korumak

Birileri bir yerlerde “Devlet” adına neyin iyi, neyin kötü; kimin makbul, kimin makbul olmadığına karar veriyor ve devletin ideolojik aygıtları da buna göre kararlar alıp uyguluyorlardı.

Bu anlayışa göre; -Kürt etnik kimliği ile siyaset yapmak isteyen partiler ile birlikte- muhafazakâr kültürel kimlikleri ile siyaset yapan partiler, devletin yasaklı çocukları idi.

Yasaklı oldukları için sakıncalıydılar ve seçmenden oy alsalar bile iktidar olmaya hakları yoktu.

28 Şubat süreci, bu anlayışın pratiği idi.

Burada bir parantez açarak 28 Şubat süreci konusunda geçtiğimiz gün YouTube yayınında -ki o dönem yeni kurulmuş olana Radikal Gazetesi’nde idi- Deniz Zeyrek’in; 28 Şubat’ın (1997) aynı zamanda 3 Kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen trafik kazası ile ortaya çıkan siyaset-mafya-devlet ilişkilerinin toplumsal taleplere rağmen ortaya çıkmamasının aracı olarak da kullanıldığı haklı tespitini hatırlatmak isterim.

Tabi o dönem RP lideri Erbakan’ın, Susurluk kazası sonrası ortaya çıkan talepleri, “Aydınlık için Yurttaş Girişimi’nin” öncülüğünde tüm Türkiye’de hergün saat 21.00 yapılan 1 dakikalık ışık açma, kapama eylemi için sarf ettiği talihsiz “glu glu dansı yapıyorlar” sözünü unutmayalım.

Toplumdan gelen bu tepkiler, RP’nin hükümet ortağı olduğu iktidarının devamını sağlayacak bir siyasal meşruiyet arayışı iken; Erbakan devletçi bir refleksle, toplumdan gelen talepleri küçümsedi ve kaybetti.

Sonuç olarak 28 Şubat, devletin yasaklı çocuğu RP’nin iktidardan düşürülmesi ve partinin de kapatılması ile sonuçlandı. Ki onun yerine kurulan FP de benzer gerekçelerle AYM tarafından kapatıldı.

***

Sonuçta 14 Ağustos 2001’de kurulan AKP, 22 Temmuz 2002’de Bahçeli’nin çağrısıyla gidilen erken seçimde 3 Kasım 2002’de yüzde 34.3 oyla yüzde 66.5 Meclis çoğunluğunu kazandı.

Ancak partinin genel başkanı Erdoğan siyasi yasaklı idi. Ve yasak Baykal’ın gösterdiği siyasi irade ile kaldırıldı ve yapılan ara seçim ile Erdoğan, milletvekili seçilerek Meclise girdi ve başbakan oldu.

Evet, 1999 yılında alınan yargı kararıyla, “muhtar birer olamaz” kararı ortadan kalkmış ve Erdoğan Başbakan olmuştur.

Özetle bütün bu süreçte de yargı yani mahkemeler, kendince devleti koruma adına hareket etti.

Peki sonuç?

Sonuç, toplumsal talepler yani sosyoloji galip geldi.

***

Garip olan ise geçmişte devletin ideolojik aygıtı olarak yargının mağduru olmuş Erdoğan ve AKP, aynı anlayışla yargının ana muhalefete karşı başlattığı “siyasi felç operasyonun” karşısında neden sessiz kalır?

Yargının siyasetin alanının daraltmasına neden siyaseten itirazı olmaz?

İşine geldiği için mi?

İktidar olma halini yargı eliyle koruyacağını düşündüğü için mi?

Muhtemelen hepsi için.

Son yıllarda yeni alınan hakim ve savcıların kültürel kimliklerini, iktidar partileri ile olan siyasi aidiyetlerini vs düşündüğünüzde; karşımızda siyasi ve ideolojik iktidara yakın bir yargı olduğunu görüyoruz.

Ama bu haliyle yargının, en büyük zararı hem iktidara verdiğini, en başta iktidarın görmesi gerekiyor.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Murat Aksoy
    Murat Aksoy

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Dün Erdoğan’ı yasaklayan yargı neden CHP'yi hedef alıyor?
    Mustafa Ergen
    Mustafa Ergen Yapay zekâ kendi egzozunu soluyor: Veri petrolü bitti, sıra kaya gazında
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Neden yalan haber ve iftira üretilir?
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Hazar’ın kıyısında bir kültür başkenti: Aktau
    Ersin Kalaycıoğlu
    Ersin Kalaycıoğlu Sol siyasal partilerin açmazı: Sosyal demokrasi ile Ulusalcılık arasında sıkışmışlık
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk Sağ popülizm neyi savunur?
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Çürümenin Kitabı: Hangi gelecek bizim adımıza konuşacak?
    Bilgehan Uçak
    Bilgehan Uçak Sadettin Saran’ın seçim zaferinin düşündürdükleri
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Yeni çözüm süreci: Sessiz bir başlangıç, belirsiz bir gelecek
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu Komisyona bir öneri
    Çağhan Uyar
    Çağhan Uyar CHP’nin kayyum çıkmazı
    Bahar Akpınar
    Bahar Akpınar Osmanlı–İngiltere İlişkileri (2): Prens Edward’ın Birinci İstanbul Gezisi (1862)
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı