Yol haritasını kim belirleyecek?
SİYASET“Terörsüz Türkiye” sürecini bir devlet proje olmaktan çıkarıp büyük toplumsal uzlaşmaya, toplumun sahiplenmesine dönüştürmek siyasal ve toplumsal alanda büyük bir demokrasi koalisyonu kurmakla mümkündür.
Komisyon çalışmalarının muhalefetin talep ettiği biçimde demokratikleşmeye, hukuka dönüşe ve siyasi alanın genişlemesine katkısı olacaksa bunun yolu komisyonda muhalefet partilerinin şeffaflık temelinde bir demokratikleşme, demokrasi koalisyonu kurulması önemli hale gelmiştir.
Geçtiğimiz günlerde CHP’nin akademi kökenli bir milletvekili ile uzun uzun sohbet etme imkanı buldum.
Konuşmamızın ana ekseni büyük ölçüde CHP’nin “terörsüz Türkiye” hedefi sürecinde kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda rolü üstüne idi.
Milletvekili, CHP’nin gerek sürece bakışını gerekse komisyonda olmasının önemini ifade ederken; süreç konusunda rezervlerini ve bu bağlamda partinin süreçte olumsuz etkilenme olasılıklarına da dikkat çekti. Ki her biri haklı tespite dayanıyordu.
Yazılmamak üzere konuştuğumuz için söylediklerine burada nokta koyayım.
Peki gerçekten bu süreç, CHP’yi nasıl etkiler?
Şu gerçeği kabul ederek başlayalım; CHP, tarihsel olarak kurucu parti olma hasabiyle Kürt sorunun daima bir parçası oldu. Ve bu çoğunlukla da olumsuz oldu.
Ancak ortaya çıktığı yani kamusallaştığı andan itibaren Kürt sorununun çözülememiş olmasının sorumlusu CHP değil, siyaseti tekeline almış olan devlet ve devletin güvenlik politikalarıdır.
Devlet, Kürt sorununu yok sayması; sorunun varlığını kabul eden ve çözüm iradesi ortaya koyanların neden başarılı olamadıklarını da son dönemde kamuoyuna yansıyan kimi bilgilerden, itiraflardan anlayabiliyoruz.
Özal’ın yaşadığı zorluk ve engelleri de, AKP’nin sorunu sahiplenip çözmek için ilk adımı attığı 2009’da yaşananları da biliyoruz.
Kürtleri etnik kimlikleriyle yok sayma, eşit vatandaşlığı kabullenmeme ve bölgeye uygulanan ayrımcı politikalar ve bölgede uygulanan güvenlikçi politikalar, PKK’yı ortaya çıkarmış ve süreç içinde büyütmüştür. Ve uluslararası düzeyde de zaman zaman Türkiye’ye karşı kullanılmasının yolunu açmıştır.
Bu noktada bir kez daha ifade etmek gerekir ki, PKK bir “sonuçtur”.
Çözüm de, PKK’yı ortaya çıkaran “nedenler”in ortadan kaldırılması ile doğrudan bağlantılıdır.
Gelinen nokta siyaset öncülüğünde, toplumsal taleplerin ortaya çıkardığı iktidara yönelik baskı ile değil, devlet ve Öcalan arasında uzlaşmadan başlamış olmasıdır. Yani içinde olduğumuz süreç, aşağıdan siyasi baskı ile değil yukarıdan ortaya konan irade ile ortaya çıkmıştır.
TERSTEN ÇÖZÜM
Bu açıdan son sürece bakıldığında çözüm, yukarda ifade edilenin tersine işliyor.
Yani öncelik içerde PKK’nın doğmasına yol açan yani “nedenleri” ortaya çıkaran siyasal anlayış değişmeden; Ortadoğu’da yaşanan ve yaşanması olası gelişmelerin Türkiye’yi olumsuz etkileyeceğini düşünen devlet adına Bahçeli, PKK adına Öcalan siyasi bir inisiyatif geliştirerek “sonuç” olan PKK’nin silah bırakmasını ve kendini tasfiye etmesinin yolunu açıyor.
Bu hamle ile devlet ve Öcalan, PKK’nın silahlı bir örgüt olarak Türkiye’ye dış tehdit olmaktan çıkarıyor. Bu adım atıldıktan içerde komisyon kuruldu.
Ve görünen o ki, komisyona iki işlev yükleniyor; i) Silah bırakan PKK’lıların ülkeye dönüşünün ve toplumsal entegrasyonunun sağlanması ve ii) bu süreci kolaylaştıracak demokratik adımlar konusunda bir yol haritası hazırlamak.
Ama asıl önemlisi ise sürecin toplumsal kabulünü kolaylaştırmak.
Tersinden işliyor olsa da PKK’nın silah bırakması, içerde siyasetin alanının genişlemesi için bir umuttur ve önemlidir ama barışı garanti etmeyebilir. Bu açıdan süreç risksiz demek yanlış olur.
Unutmayalım ki gelinen nokta siyaset öncülüğünde, toplumsal taleplerin ortaya çıkardığı iktidara yönelik baskı ile değil, devlet ve Öcalan arasında uzlaşmadan başlamış olmasıdır.
Yani içinde olduğumuz süreç, aşağıdan siyasi baskı ile değil yukarıdan ortaya konan irade ile ortaya çıkmıştır.
O yüzden olsa gerek, araştırmalarda sürece belli bir oranda destek vara ama topluma yansıyan bir coşku yok.
Eğer komisyonun yol haritası ilişkin süreç, Meclis işleyişinde olduğu gibi iktidar bloku –süreç özelinde +DEM parti- önerilerinin kabul, muhalefet önerilerinin reddedilmesi şeklinde yürüyecekse muhalefet partilerinin komisyonda olmasının siyasi işlevi anlamsız hale gelecektir.
DEVLET Mİ, KOMİSYON MU?
İşte bu yüzden komisyona biçilen işlev ne olursa olsun; komisyondaki partilerin izleyecekleri siyaset ve somut siyasal önerileri önem kazanmıştır.
Bu noktada şu soru önemlidir; komisyondan beklenene yol haritasını kim belirleyecek?
Komisyon mu yoksa süreci başlatan devlet iradesi mi?
Eğer önemli olan yol haritasının kendisi diyorsanız sorun yok. Ama bu sürecin aynı zamanda ülkenin demokratikleşmesi, hukuka dönüşe, siyasi alanın genişlemesine katkısı olması isteniyorsa yukarıdaki sorulara cevap vermek durumundayız.
Eğer komisyonun yol haritası ilişkin süreç, Meclis işleyişinde olduğu gibi iktidar bloku –süreç özelinde +DEM parti- önerilerinin kabul, muhalefet önerilerinin reddedilmesi şeklinde yürüyecekse muhalefet partilerinin komisyonda olmasının siyasi işlevi anlamsız hale gelecektir.
Bu açıdan komisyon çalışmalarının muhalefetin talep ettiği biçimde demokratikleşmeye, hukuka dönüşe ve siyasi alanın genişlemesine katkısı olacaksa bunun yolu komisyonda muhalefet partilerinin şeffaflık temelinde bir demokratikleşme, demokrasi koalisyonu kurulması önemli hale gelmiştir.
Muhalefet bunu başarabilirse terör örgütü olarak PKK’yı ortaya çıkaran koşulları yani nedenleri ortadan kaldırılmasının yolu açılmış olur.
Aksi olur yani yol haritası komisyon dışında belirlenir ve komisyonun sembolik değişimler yapmasına izin verilirse; PKK bitmiş olsa da demokratikleşmenin yolu otomatik açılmış olmayabilir.
Bu yüzden “terörsüz Türkiye” sürecini bir devlet proje olmaktan çıkarıp büyük toplumsal uzlaşmaya, toplumun sahiplenmesine dönüştürmek siyasal ve toplumsal alanda büyük bir demokrasi koalisyonu kurmakla mümkündür.
Bu açıdan belki de soru şudur; komisyon yani siyaset, bu sürecin “öznesi” mi yoksa “nesnesi” mi olacağıdır. Kurulacak büyük barış ve demokratikleşme cümlesinin öznesi olması hepimizin en büyük dileğidir.
Şimdi CHP’yle ilgili soruduğumuz soruya gelebiliriz. CHP, gerek Kılıçdaroğlu gerekse Özel liderliğinde çözüm süreçlerini destekledi. Bu destek, son süreç için de geçerli.
“Terörsüz Türkiye” süreci sadece silahların bırakılması ile değil ancak Türkiye’nin demokratikleşmesi, hukuka dönmesi ve siyasetin alanının genişlemesi ile gerçekleşebilir.
CHP, bunun gerçekleşmesinde olmazsa olmaz bir partidir ve bu sorumlulukla hareket etmelidir.
İlginizi Çekebilir