Yine mi CHP?
SİYASET“Görevi kabul edecek misiniz?”, “Ben kabul etmezsem kayyum gelecek, partiyi kayyuma mı teslim edeyim?” Siyaseten bu cümlenin tek bir anlamı vardır. Sayın Kılıçdaroğlu yeterince net olmayan siyasi geçmişini de bir cümleyle yok etmektedir. Bu cümle iktidara “Butlan” deyin demektir.
Kemal Bey’in bu tutumu Sayın Bahçeli’nin tutumundan farklı değildir. Açıkça “Devletimizin beka sorunu vardır ve dünyanın yeniden şekillendiği bugünlerde Türkiye’nin bir yönetim değişikliğine takati yoktur” dese meramını anlatmış olacaktır.
Neredeyse Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşundan bu yana bir CHP sorunu vardır. Kurucu Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk döneminde de bir sorunlar yumağıydı parti, şimdi de her gün bize hatırlattığı üzere öyledir.
Kendileri de itiraf etmiştir zaman zaman CHP Genel Başkanlığı “iğneli fıçıya” girmek gibi bir şeydir.
Fakat bu sorunlar her dönemde aynı kalmış sorunlar olmadığı gibi sorunları yaratan öznelerin de amaçları benzer değildir.
Başlangıçta iç sorunları yaratan süreçler “Tek Adam”a itirazlardan, aslında üstü kapalı itirazlardan geliyordu. Bunlar açıkça yapılamadığı için onun alt kadrolarına yöneltiliyor ve başbakan değişiklikleri, bakan değişiklikleri, içeride “Bizantinizm”in gelişmişliğini gösteriyordu. Zaman zaman çok sert tartışmalara hatta darbe yahut suikast girişimlerine yol açıyordu bu durum.
2.Dünya Savaşı sonrasına kadar az çok değişerek devam etti bu vaziyet. Parti 1950’de muhalefete düşünce demokrasinin faydalarını kavrar gibi oldu. Pek çok saldırıya ve baskıya uğrayan partililer adeta bir arınma sürecinden geçtiler. Rant için, itibar için partiye yapışmış olanlar gemiyi terk ederken geride samimi CHP’liler kaldı. Bu, sonradan iktidardan düşen “Merkez Sağ” partilerden de tanıdığımız bir durumdur. Evet bu CHP’liler samimi idiler ama dağarlarında demokrasi kavramı en az DP’liler kadar zor seçilebilirdi.
Sonra Ecevit’li yıllara açtık gözümüzü. Elbette Ecevit partiye yeni bir soluk getirmişti, yüksek hitabeti, tok gözlülüğü, mütevazılığı partiyi birden “Sola” yatırır gibi göründü. Ecevit’li yılların sağcılarına göre o bir komünistti. Aslında kavramın içeriğine bakılırsa Ecevit Sosyal-Demokrat dahi değildi. Bunu en iyi benim gibi Ecevit mitinglerinde kürsüden “Bu goşistleri atın dışarıya arkadaşlar!” diye seslendiğinde CHP Gençlik Kolları’nın saldırısına uğrayan genç devrimciler bilir. Ecevit de maalesef CHP’nin Altı Ok’undan birini fazlasıyla ciddiye alıyordu. Bu ok elbette “Devletçilik” oku idi. “Büyük Devletimiz, Kutsal Devletimiz, Kerim-Baba Devletimiz” bütün Kemalistler gibi onu da büyülemişti. Ama bu “Kemalistler” yoksa “Tahiri” Kemalistler miydi?
12 Eylül sonrasında CHP çizgisinin zaman zaman birden fazla partide temsil edilmeye çalışıldığını gördük. Olmadı fakat yine kürkçü dükkanında toplanıldı sonuçta. Ortaya çıkan alacalı bulacalı bir partiydi. Kendini sosyalist olarak tanımlayanlar, sosyal demokratlar, Türk milliyetçileri, ırkçıları, “Kemalizmin” çeşitli tonları bu yeni CHP’yi oluşturuyordu. Kimlik meselelerinin dünya gündeminde de yaygınlaşmasıyla birlikte Kürt ve Alevi meseleleri de partinin biçimlenmesinde rol oynuyordu. Deniz Baykal partiyi biraz ondan biraz bundan dengeleyerek götürmeye çalışan bir şef gibiydi. Yeni partiler yasası da “şeflere” olağanüstü güçler tanımıştı ve ellerinden kurtulmak mümkün değildi.
Baykal yönetiminde ana muhalefete mahkûm olduğu görünen CHP’nin yardımına değiştirilmiş olan Yerel Yönetimler Yasası yetişecekti. Bu yardımın nasıl bir yardım olduğunu aslında 1989 Yerel Seçimleri’ni kazanan SHP’de görmüştük. Belediye zenginleri dönemi başlamıştı CHP’de.
Merkezi Siyasi İktidar’ı elde edenlerin yemlenmeleri eskiden beri Türkiye’nin malumuydu. Hatta bu yemlenmeler aşağıya doğru “demokratikleştirildikçe” savunulurdu bile.
Ama Özal yasaları ve “liberalleşme” muazzam rant kapıları açmıştı ve elbette bu durum yeni bir siyasetçi sınıfı yaratacaktı.
CHP’nin de bu günlerine iç iktidarı ve iç muhalefetiyle bu yeni siyasetçi sınıfının rant kavgaları damgasını vurmaktadır.
12 Eylül’den önceki CHP yöneticileri ile sonraki yöneticiler arasında büyük farklar vardır. Delegeler bakımından da durum öyledir. Kongreleri finanse eden zenginler, en lüks otellerde görmemişin düğünlerini yapanlar, delegelerin borçlarını kapatanlar, iktidar milletvekilleri ve hatta bakanlarıyla kamuoyundan gizli ticari ortaklıklar kuranlar bugünkü CHP’nin temel taşlarını oluştururlar.
Tabii burada her zaman “Devletin mutemetleri” olan görevlileri unutmamak gerekiyor. “Devlet CHP’yi ele geçirdi” demiyorum, devlet onu ya da o devleti hiç bırakmamıştı ki.
“Görevi kabul edecek misiniz?”, “Ben kabul etmezsem kayyum gelecek, partiyi kayyuma mı teslim edeyim?” Siyaseten bu cümlenin tek bir anlamı vardır. Sayın Kılıçdaroğlu yeterince net olmayan siyasi geçmişini de bir cümleyle yok etmektedir. Bu cümle iktidara “Butlan” deyin demektir.
Geldik bugüne! Mutlak mı butlan?
Bugün çekiştiğini gördüğümüz iki tarafın her ikisi de CHP’nin bu yapısı ile mücadele etmediler. Edeceğe de benzemiyorlar.
Yalnız! Birisi bu yapıyı 13 sene yönetti. Ve 13 sene boyunca bu yapının böyle devam etmesinden faydalandı. Belediye başkanlarının bazılarının fena halde yemlenmelerine gözlerini ve kulaklarını kapattı. Bu yemlenmelerin muhalefetin her hareketini yakından izleyen iktidarın eline ne gibi kozlar verdiğini umursamadı.
Öteki ve benim zaman zaman çok eleştirdiğim yeni Genel Başkan adı üzerinde yeni! Umarız bu durumu görüyor ve partisinin oligarşik yapısının acısını çekiyordur. Fakat o bir seçim zaferi ile geldi. Üç kişi bu seçim zaferinde öne çıktı, Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş. Sokağa bakıldığında sadece CHP seçmeni değil halkın değişik kesimlerinin birkaç adım daha öne çıkardığı ve Cumhurbaşkanlığı için aday olarak gördüğü isim ise Ekrem İmamoğlu idi.
Sonra 19 Mart 2025 tutuklamalarını yaşadık ve süreç devam ediyor. Geldik bir “Butlan” hadisesine. Görüşüne değer verdiğim hukukçuların tamamı bunu ele almaya değmez bir saçmalık olarak görüyorlar.
Son Kongre iptal edilirse önceki yönetim otomatik olarak görevine geri dönecekmiş!
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na soruluyor;
“Görevi kabul edecek misiniz?”
“Ben kabul etmezsem kayyum gelecek, partiyi kayyuma mı teslim edeyim?”
Siyaseten bu cümlenin tek bir anlamı vardır. Sayın Kılıçdaroğlu yeterince net olmayan siyasi geçmişini de bir cümleyle yok etmektedir. Bu cümle iktidara “Butlan” deyin demektir.
Yine Kemal Bey’e soruyorlar;
“Peki gelirseniz ne yapacaksınız?”
“Yeni Anayasa tartışmalarında masaya oturacağım.”
Dilim varmıyor söylemeye ama bu cümlenin siyasi tercümesi şudur;
“Belediye rantları ve yüce Başkanımızın ihsanlarıyla dükkânı açık tutacağım.”
Soruyorlar;
Ne yapmayacaksınız?
“Kitleleri sokağa çağırmayacağım, yasal muhalefet yapacağım”
Bu ise açıkça vatandaşların Anayasal haklarını ayaklar altına almaktır.
Eğer Kemal Bey dediklerini yaparsa Türkiye’de ne seçimler artık seçim ne partiler artık parti ve ne de olmayan demokrasi artık demokrasi olur.
Kemal Bey bunca sene bunun için mi uğraştınız?
İşin bir de Alevilik yönü var. Bunu biz Aleviler ortaya atmadık. Kemal Bey’i bu büyük yanlışında destekleyen Aleviler olduğu gibi şiddetle bu tavrına karşı çıkan Aleviler de vardır.
Kaldı ki Kemal Bey Aleviler için ne yapmıştır bugüne kadar o da şüphelidir. Alevi toplulukları Kemal Bey’i senelerce içlerinde görmemiş, onun ağzından senelerce Alevi haklarıyla ilgili tek bir cümle duyamamıştır. Ta ki Cumhurbaşkanlığı adayı olup rakipleri bu konuyu masaya sürene kadar.
Bir de 1968’te “parka ve postal” olayı vardır ki gerçeklerle hiç mi hiç uyuşmamaktadır. 68’de parka ve postallı olanların hangisi devletin üst kurumlarında “başkanlık” pozisyonuna getirilmiştir? Kemal Bey devletin güvendiği bir memur olarak kalmış ve şimdi de kendisine verilen rolü oynamaktadır.
Aslında Kemal Bey’in bu tutumu Sayın Bahçeli’nin tutumundan farklı değildir. Açıkça “Devletimizin beka sorunu vardır ve dünyanın yeniden şekillendiği bugünlerde Türkiye’nin bir yönetim değişikliğine takati yoktur” dese meramını anlatmış olacaktır.
Türkiye’nin bundan sonra alacağı şekillerden Kemal Bey de bir Sn. Erdoğan ve Sn. Bahçeli, Sn. Akşener hatta Sinan Oğan kadar sorumlu olacaktır. Vatandaşlar değişim istemektedir, inanmazsanız sokakta dolaşın.
İlginizi Çekebilir