© Yeni Arayış

Yeni Sol: Bireyin kimliğinin politiğe taşınması

Yeni Sol doğduğu üniversitelerden, çevrelerden taşıp siyasete, meclislere sirayet etmiştir hatta iktidarlara ortak ya da iktidarın kendisi bile olmayı başarmıştır.

Yeni Sol doğduğu üniversitelerden, çevrelerden taşıp siyasete, meclislere sirayet etmiştir hatta iktidarlara ortak ya da iktidarın kendisi bile olmayı başarmıştır. 2000’li yıllardan itibaren Latin Amerika’da yeni sol’un rüzgarları esmeye başlamıştır.

Soğuk savaş ve Amerika’nın sınır ötesi operasyonlarının arttırdığı dönemde (yaklaşık olarak 20.yüzyılın ortalarına tekabül ediyor) klasik Marksizmin ve geleneksel sosyal demokrasi siyasetinin çıkmazlarına tepki olarak doğan Yeni Sol hareketi, klasik Marksizmin sınıf temelli politik anlayışını yetersiz görerek toplumsal cinsiyet rollerinin, kültürel ve mezhepsel sorunlar ve eşitsizliklerin de siyasetin temel meseleleri arasında yer alması gerektiğini savunur. Dolayısıyla siyaseti, geleneksel sol gibi sadece sermaye-emek ekseninde algılamayı reddederek bireyin kimliği, ezilen uluslar ve cinsiyet özgürlük hareketlerini sol siyasetin içine dahil eder. Bu bağlamda bu ideoloji, özgürlüğü ve politiği yalnızca üretim araçlarının sahiplik durumu ile sınırlamayarak, bireyin kimliğini ve yaşam biçimini de önceleyen bir tutum ortaya koyar.

Üniversiteye geçene kadar solu klasik Marksist bağlamda ya da bugünün Avrupa’sındaki geleneksel sosyal demokrat partilerin ortaya koyduğu çizgide algılardım. Nispeten batılı değerlerde eğitim veren ve çokkültürlü bir yapıya sahip olan üniversitemde (ODTÜ) çok farklı coğrafyalardan gelen ve farklı kültürlere sahip insanlar tanıma fırsatı buldum. Okuldaki sol grupları incelediğimde birkaçı hariç, birçok sol grubun ve kendini solcu olarak niteleyen bireyin, çoğunlukla kimlik meselelerine odaklandığını ve buradan siyasi diskurlarını oluşturduklarını fark ettim. Bu durum beni, ekoloji, azınlık politikası, cinsiyet eşitliği ve çokkültürlülük çalışmaya ve araştırmaya teşvik etti. Bu yüzden bu yazımda, Yeni Sol’un tarihsel ve teorik gelişimini inceleyecek ve açıklayacağım. Bu incelemeyi yapmak isteme sebebim de aslında Sol’un teorisinin ve pratik değerlerinin artık değişmesi ve batıdan devşirme olan bu solun Türkiye’de orta-üst sosyoekonomik mahallelerde ve kampüslerde yeşermesi.

Yeni Sol’un doğuşunda ve gelişiminde 1956 yılı, Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikalarından, Macaristan’ı işgali ve Batı’da Avrupalı komünist partilere duyulan güvenin azalmasından dolayı önemli bir yıldır ve dönüm noktası niteliğindedir. O dönemde pek çok entelektüel de Sovyet tipi bir soldan rahatsızlık duymuştur. Örneğin George Orwell ‘’1984’’ adlı romanını kaleme almıştır ve bu romanda Stalinist sol’u eleştirmiştir. Aynı şekilde ‘’Hayvan Çiftliği (Animal Farm)’’ Orwell tarafından ele alınmıştır ve hayvanların bulunduğu bir çiftlik üzerinden geleneksel solun eleştirisi yapılmıştır. Edward Thompson ve E.P Thompson gibi tarihçiler de dönemin İngiliz Komünist Partisi’nden ayrılarak solun ve sosyalizmin yeniden yorumlanması gerektiğini öne sürdüler.

Doğal olarak bu entelektüeller, geleneksel sol ve klasik Marksizm tutumunu sürdüren kişiler tarafından liberal olmakla veya ajan olmakla suçlandılar. Dolayısıyla eski solun eleştirilip, Yeni Sol’un doğması pek de kolay olmadı.

Aynı dönemde Batı Avrupa’da gelişen refah devleti ve sosyal devlet politikalarından dolayı işçi sınıfının ekonomik olarak kalkınması ve kapitalist sistem içerisinde paylarına düşen pastanın büyümesi, sol akımın işçi sınıfı nezdinde bir nebze de olsa desteklenmemesine yol açtı. Yine de bu durum, sistem eleştirisinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyordu. Özellikle kampüslerden başlayan öğrenci hareketleri, azınlık kültür ve kimliklerin (identity) kesişimselliği ile birlikte reforma uğramış bir sol ortaya çıkarmış oldu.

Yeni Sol’un gözle görülür bir biçimde yükselişe geçtiği dönem olarak 1960’lar ve 1970’ler öğrenci hareketlerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu dönemde ABD’nin Vietnam’ı, komünizmin yayılma tehlikesini sebep göstererek işgale başlaması özellikle kampüslerde büyük tepkilere neden oldu. Buradan çıkan sol temelli hareketler feminist dalga, siyahi hakları, Asyalı haklarını da beraberinde getirdi. Berkeley’deki ‘’Serbest Konuşma Hareketi (Free Speech Movement)’’, bu ideolojinin fiili olarak sahneye çıkışını simgeler. Port Huron Bildirisi (1962), bu görüşün manifestosu olarak kabul edilebilir çünkü burada anti-kapitalizm vurgusu dışında bireysel özerklik, katılımcı demokrasi ve üniversitelerin siyasi sorumluluğu da deklare edilir (Hayden, 1962). Katsiaficas (1987) bu durumu şöyle açıklar: “Fransa’da 1968 Mayıs Olayları, kapitalist üretim ilişkilerine, eğitim sistemine ve geleneksel aile yapısına karşı radikal bir başkaldırıydı. Bu olay, “yasaklamanın yasaklandığı” bir politik dil üretmiş ve Yeni Sol’un en çarpıcı dışavurumlarından biri olmuştur” (s. 323).

Yeni Sol doğduğu üniversitelerden, çevrelerden taşıp siyasete, meclislere sirayet etmiştir hatta iktidarlara ortak ya da iktidarın kendisi bile olmayı başarmıştır. 2000’li yıllardan itibaren Latin Amerika’da yeni sol’un rüzgarları esmeye başlamıştır. Venezuela’da Hugo Chavez halkçı söylemi, sosyalist çizgisi ve çokkültürlülüğe olan duyarlılığı ile; Evo Morales Bolivya’da ekolojik duyarlılığı doğrudan demokrasiyi savunması; Brezilya’da ise Lula’nın sol temelli sosyal politikaları Güney Amerika’da Yeni Sol’un hegemonyasının arttığının göstergesidir.

SHP ve sosyal demokrat hareket Türkiye’de Kürt hareketinin tekrardan demokratik alan siyaset yapmasının önünü açmıştır. Daha sonralarında Kürt hareketine bağlı olan siyasi partiler progressive (ilerlemeci) değerleri benimseyerek Türkiye’de kadın ve LGBT+ hareketinin, yeşiller ekolojik hareketinin ve azınlık haklarına dayalı kimlik siyasetinin öncüsü halini almıştır

Avrupa’da ise yeşiller hareketinin kesişimsel mücadelenin getirdiği siyaset yapma anlayışı ile bu hareketin bünyesinde feminist ve LGBT+ hareketi, etnik azınlık hareketleri, Avrupalı Müslümanlar ve göçmen gruplar parlamentolarda siyaset yapma alanı yapma alanı bulup kendi sorunlarını yasama organının önüne sunmuşlardır. Son dönemlerde etkisi biraz da olsa azalsa bile Almanya’da Yeşiller Partisi, Almanya siyasetine yön vermektedir. Geçtiğimiz dönemde üçlü koalisyonun en büyük ikinci ortağı olarak Almanya yönetiminde Sosyal demokratlar ve liberal demokratlar ile yönetimde söz sahibi oldular. Avrupa parlamentosunda da Yeşiller, Avrupa siyasetine damga vurmuşlardı.

Türkiye’de bu görüşün izlerini yeni yeni aynı batıdaki gibi 70’li yıllarda görmekteyiz. Özellikle 68 kuşağı ile gelişen sol hareket ilk başlarda geleneksel Marksizmin sınırlarından çıkamamış olsa da sonrasında dönemin Türkiye İşçi Partisi doğu mitingleri düzenlemeye başlamıştır. Bu mitingler sayesinde Türkiye’de o döneme dek siyasetin dışına itilmiş olan Kürtlerin sorunlarına eğilmiş ve ilk kez ezilen bir ulusun sorunlarını Türkiye siyasetinin alanına taşımıştır. Daha sonraları Türkiye İşçi Partisi’nin kapanması ile solun da zayıfladığı gibi kimlik hareketleri de kendine alan bulamamıştır.

ANAP dönemi ile Türkiye’de demokrasinin tahsis edilmesi için çabalanırken Türkiye siyasetinde yeni aktörler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu aktörlerden birisi de batıdan devşirme ve dönemin CHP’sinin sahip olduğu Kemalist kodlara çok da sahip olmayan Sosyal Demokrat Halkçı Parti’dir (SHP). SHP ve sosyal demokrat hareket Türkiye’de Kürt hareketinin tekrardan demokratik alan siyaset yapmasının önünü açmıştır. Daha sonralarında Kürt hareketine bağlı olan siyasi partiler progressive (ilerlemeci) değerleri benimseyerek Türkiye’de kadın ve LGBT+ hareketinin, yeşiller ekolojik hareketinin ve azınlık haklarına dayalı kimlik siyasetinin öncüsü halini almıştır. Şunu unutmamak gerekir ki HDP’liler partinin kapanma tehlikesinden ötürü 2023 seçimlerine HDK (Halkların Demokratik Kongresi) bileşeni bir parti olan Yeşil Sol Parti (YSP) bünyesinde parlamento seçimlerine girmiştir %8,9 oy oranına sahip olup meclise en çok vekil sokan üçüncü parti olmuştur. Bu yüzden solun yeni halini hafife almamak gerekir çünkü Türkiye’de üçüncü en büyük görüş denebilir en azından siyasi organizasyon olarak. Sadece Türkiye’de değil, post-modernizmin etkisi ile sol yeniden şekilleniyor ve farklı kültürlerde, kimliklerde ve yaşayışlarda kendine alan buluyor.

Referanslar

Hayden, T. (1962). The Port Huron Statement. Students for a Democratic Society. Katsiaficas, G. (1987). The Imagination of the New Left: A Global Analysis of 1968. South End Press.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER