Yeni çözüm sürecinde Meclis’te ilk güçlü adım
SİYASETYeni çözüm süreci başlarken, bugüne dek yapılan –çoğu haklı– eleştiriler, şüpheler ve kaygılar göz ardı edilmeden, sorumlulukların bilincine varılmalı.
Hiç kuşku yok ki, komisyonun çalışması ne kadar kusursuz olursa olsun, tek başına bir anlam taşımaz. Meclis’te somut karşılık bulması ve sürecin toplumsallaşması, barışın, çözümün ve çatışmasızlığın inşa zemininin oluşması anlamına gelecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, yeni çözüm süreci kapsamında kurulan 48 üyeli komisyon çalışmaya başladı. İlk toplantısını 5 Ağustos’ta yapan komisyon, yoğun tartışmalara neden olan adını ve çalışma esaslarını 8 saat süren toplantıda oy birliğiyle belirledi. Bu durum, çözüm sürecinde yeni bir aşamaya geçildiğinin göstergesi oldu.
İlk toplantıda iki beklenmedik gelişme yaşandı. İlki, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un toplantının açılışında yaptığı konuşmada, komisyonun siyasal çoğulculuğunu gözeten bir yaklaşım sergilemesi ve partisinin sürece yaklaşım çıtasını oldukça yükseltmesiydi. Bu, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 13 Temmuz’da partisinin 32. İstişare Toplantısı’nın açılışında yaptığı konuşmasında daha net sahiplenme oldu.
İkinci olarak, komisyonun adı ve çalışma esasları oy birliğiyle, tüm partilerin mutabakatıyla belirlendi. Meclis Başkanı’nın komisyona sunduğu önerilerin büyük çoğunluğu, muhalefet partilerinin önerileri doğrultusunda değiştirilerek kabul edildi. Bu iki gelişme, komisyonla ilgili kaygı ve şüphelerin giderilmesine ve sürece ilişkin umutların yeşermesine önemli katkı sunacaktır.
Bu gelişmeler, sürecin toplumsal meşruiyetini güçlendirme, çatışma çözümü çalışmalarını şeffaflaştırma ve barışın toplumsallaşmasının ivmesini artırma açısından önem taşımaktadır.
Ancak sürecin niteliğini ve geleceğini belirleyecek olan, komisyonun bu tarz bir çalışmayı ne derece ve nereye kadar sürdüreceği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın komisyonun çalışmalarını ne ölçüde sahipleneceğidir. Son tahlilde komisyonun çalışmaları, Meclis’in onayıyla siyasal ve toplumsal hayatta gerçek karşılık bulacaktır. Bu nedenle, komisyonun çalışmaya başlamasından sonra dikkatler Erdoğan’ın değerlendirmelerine odaklanmış durumda.
Komisyon, hiçbir biçimde anayasa değişikliği konusunu ele almayacağı yönünde yazılı olmayan bir prensip kararı aldı. Bunun nedeni, toplumda yaygın olan, bu sürecin Cumhurbaşkanı’nın yeniden seçilmesinin önünü açma amacı taşıdığına dair eleştirileri ve kaygıları bertaraf etmek. Aynı zamanda bu, CHP’nin komisyona katılımının ön koşullarından biriydi. Bu nedenle de oldukça kritik bir konuydu.
Ancak, silah bırakanların toplumsal yaşama katılımını sağlamak ve siyasi af benzeri yasal düzenlemeler yapmak için nasıl bir yol izleneceği şimdi fazla merak konusu. Bu konuda anayasal bir engelin çıkması hâlinde, komisyonun çalışmaları sekteye uğrayabilir ve sürecin ilerlemesi zorlaşabilir.
Bir kritik eşik daha aşıldı
Buna rağmen komisyonun çoğulculuk ve şeffaflık esaslı bir yaklaşımla çalışmaya başlaması tarihi önemde bir gelişmedir. Çözüm sürecinin daha sağlam temellerle ilerlemesi açısından dünle kıyaslandığında daha güçlü bir fırsat ortaya çıkmıştır. Komisyona, dünya ve ülke deneyimleriyle katkı sunmak, onu teşvik etmek ve yasamayı evrensel hukuk temelinde yasal ve idari düzenlemelere zorlamak için elverişli toplumsal bir zemin oluşmuştur. Bu zemin, aynı zamanda barışın toplumsallaşmasının da zeminidir.
TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, ilk toplantısında, komisyon gündemine bağlı olmak kaydıyla kurul üyeleri dışındaki kişileri, akademisyenleri ve sivil toplum kuruluşlarını davet etme kararı aldı. Parlamentoda yer alan partiler, ülkenin dört bir yanında sürece ilişkin toplantılar başlatmış durumda. Parlamento dışındaki siyasi partiler, meslek örgütleri, hak temelli yapılar, çatışma çözümü çalışanlar ve Kürt barışını savunanlar, daha fazla gecikmeden harekete geçmelidir.
Yeni çözüm süreci başlarken, bugüne dek yapılan –çoğu haklı– eleştiriler, şüpheler ve kaygılar göz ardı edilmeden, sorumlulukların bilincine varılmalı. Hak temelli sivil toplum örgütleri ve sosyalist hareketin bileşenleri, artık pasif izleyici konumundan çıkarak cesaretle sürece dâhil olmalıdır. Elbette, bu pasif konumda kalışta iktidarın yarattığı korku rejiminin etkisi yadsınamaz. Ancak bu durum, siyasetsizliğe yol açmakta; süreç karşıtlarının ve Kürt hakları karşıtı siyasal çizginin işini kolaylaştırmaktadır.
CHP’nin, yoğun iktidar baskısına, parti içindeki statükocu baskılara ve geçmişin ağır siyasal bagajına rağmen tarihsel fırsatı değerlendiren bir politika izlemesi ve komisyonda etkin olması, üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir gelişmedir.
Hiç kuşku yok ki, komisyonun çalışması ne kadar kusursuz olursa olsun, tek başına bir anlam taşımaz. Meclis’te somut karşılık bulması ve sürecin toplumsallaşması, barışın, çözümün ve çatışmasızlığın inşa zemininin oluşması anlamına gelecektir.
Burada parlamento dışı muhalefete de büyük sorumluluk düşmektedir. Hızla, geçiş dönemi adaleti (GDA) talebi etrafında ve demokratik siyaset alanının genişletilmesi yönünde barış arayışlarına güç veren bir pozisyona geçilmelidir. Artık toplumsal rüzgârı barıştan, eşit yurttaşlıktan ve çatışmasızlıktan yana estirecek bir kudret gerekiyor.
İlginizi Çekebilir