Yargının siyaset kıskacı ve Yeni Çözüm Süreci dengeleri
SİYASETSon dönemde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yargı süreçlerinin hızlanması, MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yalçın’ın infaz sistemi hakkındaki açıklamaları da yanlış yorumlanan konular arasında.
Bahçeli, yeni çözüm sürecinde iktidar partisinin büyük, açık ve telafi edilemeyecek bir hatası olmadığı sürece bu uyarılarla yetinecek; erken seçim ya da İmamoğlu’nun önünü açacak bir süreci kolaylaştırmayacak. Yani Bahçeli, Erdoğan’dan vazgeçmiş değil. Ancak muhalefet ve CHP, yanlış yere yığınak yapmamalı. MHP’yi sürece ikna eden asıl faktör, AK Parti yerine koyabileceği bir alternatif oluşmasıdır.
Türkiye’de yargı ve hukuk, siyasal gündemin ve siyasetin aleni etkisi altında. Bu dönemde olduğu kadar hiçbir zaman ülke siyaseti yargı eliyle bu denli derinden ve sarsıcı biçimde etkilenmemişti.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) başkanının Adalet Bakanı olduğu bir ülkede yargının, hukukun tarafsızlığından ve bağımsızlığından söz etmek aldatıcıdır. Hele konu siyasal davalar olunca bunun aksini düşünmek hepten abestir. Evrensel insan hakları bağlamında hukuk devleti olmaktan hayli uzak olan ülkemizde bu, abesin de abesidir.
Sorun köklü ve yapısal bir sorundur. Bu nedenle Ekrem İmamoğlu’nun hukuksuz tutuklanması sonrasında sıranın CHP’lilere geldiğinde “daha önce böylesi görülmemişti, ilk kez böyle oluyor” türünden tepkiler yanıltıcıdır. Bu, sorunu hafife alan ve anlamayan bir yaklaşım olur. Türkiye’de çok daha geniş kapsamlı ve kitlesel, yargı eliyle yürütülen siyasi operasyonlar yaşandı. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, üç dönemdir kayyum atanan belediye başkanları ve benzeri onlarca davada sorunun özü aynıdır; ciddi bir farklılık yoktur.
Bugünkü fark şudur: siyasi iktidar hedef yelpazesini ana muhalefet ve cumhuriyetin kurucu partisi CHP’ye kadar genişletmiş durumda. Kendisine ayak bağı olma potansiyeli taşıyan veya iktidardan etme riski gördüğü her tür muhalefeti, yargının keyfi ve hukuksuz kapanına alıyor. Geçmişteki “kılıfına uydurma” ihtiyacına dahi gerek duymadan, yargı eliyle açık bir siyasal güç gösterisi yapılıyor. İktidarı desteklemeyen hiçbir siyasetçi, sivil toplum temsilcisi, medya çalışanı, akademisyen veya diğer “ötekiler”in toplumsal yaşamda anlamlı bir yer edinmesine izin verilmek istenmiyor. Ülkeyi kendileri için “dikensiz gül bahçesi”ne çevirmeye çalışıyorlar.
Meseleyi bu genişlikte değil de sadece Ekrem İmamoğlu’na veya ağırlıklı olarak CHP’li belediyelere dönük bir sorun olarak görmek, ana muhalefet partisinin muhalefet alanını daraltır ve gelişmeleri yanlış analiz etmesine yol açar.
MHP’nin Önceliği: Yeni Çözüm Süreci
Son dönemde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yargı süreçlerinin hızlanması, MHP Genel Başkan Yardımcısı Fethi Yalçın’ın infaz sistemi hakkındaki açıklamaları da yanlış yorumlanan konular arasında. Tıpkı avukat Rezan Epözdemir’in gözaltına alınması sonrasında iktidar mensupları arasında başlayan “savcıyı etkileme” tartışması gibi.
Muhalefet partileri, özellikle de CHP yöneticileri, bu tür gelişmeleri Cumhur İttifakı içinde ciddi bir kriz alameti olarak okuyor. Gelişmeleri bütüncül değil, anlık değerlendirmelerle; sorunun esasını kavramayan, çeşitli kırılmalardan medet uman bir yaklaşımla ele alıyorlar. Hatta MHP–AK Parti ortaklığının sonunun yaklaştığı öne sürülüyor. Bu ihtimal dışı değil, ancak MHP liderinin bugünkü politik öncelikleriyle örtüşmüyor.
MHP için 1 Ekim 2024 itibarıyla öncelik, bölgesel gelişmeler nedeniyle yeni çözüm sürecinin başarıyla tamamlanmasıdır. PKK’nin ve Kürt siyasal hareketinin sistem içine çekilmesi, çatışmanın silahsız siyasi rekabet zeminine taşınması ve demokratik siyaset kanallarında yürütülmesidir. Bahçeli yaklaşık on aydır bu konuda kararlı bir tutum sergiliyor. Yeni çözüm sürecine ilişkin olarak PKK lideri Abdullah Öcalan ile de belli ölçüde mutabakat sağlanmış durumda.
AK Parti içindeki son çekişme bile MHP’nin bu uyarılarına karşı takındığı politik tavırla ilgili. MHP’nin uyarılarına karşı duruş, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum üzerinden dile getirilirken, İstanbul savcısına baskı yapıldığı yönündeki açıklamalar yargının iktidara bağımlılığını bir kez daha ortaya koydu.
Bahçeli–Erdoğan Dengesi ve Muhalefetin Yanılgısı
Yeni çözüm sürecinin gerektirdiği adımlar konusunda Cumhur İttifakı’nın iki ortağı arasında farklılıklar var. AK Parti için öncelik, iktidarını koruyacak oyu nereden bulacağı ve kendi seçmenini nasıl konsolide edeceği. Bahçeli ise daha ideolojik bir yaklaşımla, Kürtlerle girilen yolda ilerlemeye odaklanmış durumda; Saray’dan daha fazla sürece angaje.
PKK ile barış arayışı sürerken, CHP ile yürütülen sert mücadelede dozun zaman zaman kaçtığını düşünüyor. Yargı tartışmalarının toplumsal atmosferi zehirlediğini, süreci riske attığını düşünerek AK Parti’yi uyarmaya çalışıyor. Daha önce de benzer uyarılar yaptı fakat ortağı pek dikkate almadı. Son belediye açıklamalarının ardından İstanbul ve Antalya belediyelerine yönelik yeni gözaltılar yaşandı.
AK Parti içindeki son çekişme bile MHP’nin bu uyarılarına karşı takındığı politik tavırla ilgili. MHP’nin uyarılarına karşı duruş, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum üzerinden dile getirilirken, İstanbul savcısına baskı yapıldığı yönündeki açıklamalar yargının iktidara bağımlılığını bir kez daha ortaya koydu.
Bahçeli, yeni çözüm sürecinde iktidar partisinin büyük, açık ve telafi edilemeyecek bir hatası olmadığı sürece bu uyarılarla yetinecek; erken seçim ya da İmamoğlu’nun önünü açacak bir süreci kolaylaştırmayacak. Yani Bahçeli, Erdoğan’dan vazgeçmiş değil. Ancak muhalefet ve CHP, yanlış yere yığınak yapmamalı. MHP’yi sürece ikna eden asıl faktör, AK Parti yerine koyabileceği bir alternatif oluşmasıdır.
Bu nedenle, yeni çözüm sürecinin CHP lideri Özgür Özel’in ifade ettiği gibi demokrasi ve barış doğrultusunda gelişmesini sağlayacak bir duruş ve bakış açısıyla muhalefet etmek, daha akılcı ve sonuç odaklı bir siyaset olacaktır.
İlginizi Çekebilir