Yapay zeka çağında yaşa göre sınıflar anlamlı mı?
EĞİTİMYaş grupları, kitlesel eğitimi yönetilebilir kılan tarihsel bir çözümdü. Bugün ise okulun en temel iddiası yeniden yazılıyor: Okul, bilgiyi “aktaran” yer değil; beceriyi “inşa eden” yer olmak zorunda. Yapay zeka çağında “okulun yeni kimliği” bence şu üç soruda kilitleniyor: Öğrenci ne üretiyor? Öğrenci nasıl düşünüyor? Öğrenci kendini ve öğrenmesini nasıl yönetiyor?
Okullarda öğrencileri yaşa göre sınıflamak MEB’e göre zorunlu olsa da akademik olarak “zorunlu” değil. Bugün, yapay zekânın gündelik hayata girişiyle birlikte “bilgiyi edinme” kolaylaşırken, bilgiyi işe dönüştüren beceriler (problem çözme, eleştirel düşünme, üretim, işbirliği, etik muhakeme, iletişim, yaratıcılık) daha görünür bir değer kazandı. Bu da okulların yapısını yeniden tartışmayı mecbur kılıyor. Okul, bilgi verilen yer olmaktan çıkıp beceri inşa edilen yer olmak zorunda.
Okulların öğrencileri yaşa göre sınıflamasının temel nedeni “öğrenmenin ancak böyle olacağı” değil; okulu yönetilebilir, planlanabilir ve ölçülebilir kılma ihtiyacıdır. Yaş gruplaması, eğitim sisteminin birçok parçasını yönetilebilir bir şekilde gruplar ve okulun günlük işleyişini kolaylaştırır. Aynı yaş grubundaki öğrenciler aynı sınıfta olduğunda ders programı, öğretmen görevlendirmesi ve branş planlaması daha kolay yapılır. Müfredat ve sınıf geçme sistemi yaş/sınıf mantığına dayanır. Çoğu ülkede müfredat; “2. sınıfta şu öğrenilir, 7. sınıfta bu kazanılır” şeklinde kademelendirilmiştir. Ölçme-değerlendirme, sınıf geçme, mezuniyet ve merkezi sınav hazırlığı da bu mantığa göre şekillenir. Yaş gruplaması, okulun bu sistemle uyumlu kalmasını sağlar. Sınıf yönetimi ve sosyal düzen daha öngörülebilir olur.
Özellikle ergenlik döneminde fiziksel, duygusal ve sosyal gelişim farkları belirginleşir. Benzer gelişim dönemindeki öğrencileri bir arada tutmak; disiplin, rehberlik, güvenlik ve akran ilişkileri açısından daha “öngörülebilir” bir ortam yaratır. Velinin, öğretmenin ve sistemin beklentisi ortak bir dile kavuşur. “Bu yaşta/ bu sınıfta bunu yapabilmeli” gibi beklentiler, hem öğretmenin hedef koymasını hem de okulun hesap verebilirliğini kolaylaştırır.
Ama kritik nokta şu: Yaş gruplaması bir doğa yasası değil, bir organizasyon tercihidir. Oysa yapay zeka çağında, öğrenciler arasındaki hız ve ilgi farkları daha görünür hale geldikçe okulların rolü de değişmek zorunda kalacak. Okulun kimliği “bilgi anlatılan yer” olmaktan çıkıp, becerinin inşa edildiği, yeteneğin keşfedilip geliştirildiği, öğrencinin kendi öğrenmesini yönetmeyi öğrendiği bir yere dönüşmek zorunda kalacak.
Yaş grupları nereden ve ne zaman çıktı?
Tarihsel olarak, eğitim uzun süre karma yaşlı ortamlarda yürüdü: köy okulları, tek derslikli sınıflar, usta-çırak ilişkileri… Modern anlamda yaşa ve sınıfa göre ayrıştırılmış model ise 19. yüzyılda “kitle eğitimi” büyürken hızla yayıldı. Örneğin ABD’de 1848’de inşa edilen Josiah Quincy School’un, sınıfları yaş ve sınıf düzeyine göre ayıran ilk örneklerden biri olarak anıldığı görülür. Aslında 1800’lerden itibaren modern toplumun “yaş” üzerinden katmanlaşmasıyla birlikte okulun da yaşa göre örgütlenen bir kuruma dönüştüğünü bir gerçektir. Kısacası yaş grupları; pedagojik bir “tek doğru”dan çok, ölçek, yönetim ve verimlilik kaygılarıyla güçlenen bir modernleşme çözümü olarak ortaya çıktı.
Peki neden hâlâ yaşa göre ayırıyoruz?
Çünkü yaş temelli sınıf düzeni, okulun günlük işleyişini “tahmin edilebilir” kılar. Müfredatın da sınıf düzeylerine göre kademelendirilmiş olması, bu modeli daha da sağlamlaştırır. Ayrıca benzer yaş grubunun birlikte bulunması, özellikle ergenlik döneminde sosyal ilişkiler ve rehberlik açısından daha yönetilebilir bir zemin sunar. Ancak; “yaş = benzer hazırbulunuşluk” varsayımı artık daha yoğun tartışmamız gereken bir konu. Çünkü aynı sınıftaki iki öğrenci; okuma-anlama, soyut düşünme, üretkenlik, sosyal olgunluk ve ilgi alanları bakımından çok farklı hızlarda gelişebiliyor. Bu fark büyüdükçe, yaş temelli sınıf yapısı okulu bilgi aktaran bir düzene yaklaştırırken; beceri ve yetenek geliştirmeyi “öğretmenin bireysel çabasına” bırakıyor.
“Yaş” yerine “ustalık/yeterlik”
Ustalık/yeterlik temelli modellerin ortak fikri şudur: İlerleme ‘koltukta geçirilen süreye’ değil, gösterilen beceriye dayanır. Ustalık/yeterlik modelini benimseyen okullarda karma yaş uygulaması genelde iki biçimde görülür:
1 - Tam karma yaş: Aynı öğrenme topluluğunda farklı yaşlar birlikte üretir.
2 - Kısmi karma yaş: Yaş bandı korunur (ör. 12–15 veya 15–18) ama ders grupları/atölyeler beceri düzeyine göre kurulur.
Yaş yerine ustalık yaklaşımı hangi okullarda uygulanıyor?
Khan Lab School (KLS) – California, Silikon Vadisi (6–12. Sınıflar): Bu okul, Khan Academy’nin kurucusu Sal Khan’ın “The One World Schoolhouse” vizyonundan beslenen, ustalık temelli bir okul. Özellikle lise–ortaokul bandında en çok konuşulan okullardan biri. Program yaşa göre ilerlemiyor. “Öğrenci 9. sınıfa geçtiyse artık şu konuları yapar” gibi takvime bağlı bir ilerleme yerine, bir derste/konu alanında ustalık gösterdiği ölçüde bir sonraki seviyeye geçiyor. Öğrenciler bir derste belirlenen içerik ve becerileri anladığını göstermeden ilerleyemiyor. KLS, bazı dersleri üniversiteler ile iş birliği içinde sunuyor. Bu sistem, “Yaşın izin verdiği kadar” değil, “hazır bulunuşun izin verdiği kadar” derinleşmenin kapısını açıyor.
En önemlisi bu okuldan mezun olan öğrenciler en seçkin üniversitelerden kabul alıyorlar. Okul, web sitesinde yayınladığı dokümanlarda 2021–25 mezun grupları için üniversiteleri seçicilik düzeyine göre sınıflandırmış ve her bir üniversiteye kaç öğrencinin yerleştiğini tek tek gösteriyor. Tüm öğrenciler iyi üniversitelere yerleşiyor. ayrıca bu yerleşimlerin içinde çok seçici üniversiteler belirgin biçimde öne çıkıyor: MIT’e 4, University of Chicago’ya 5, UC Berkeley’e 4, UCLA’ya 3, Stanford’a 1, Columbia’ya 1 öğrenci yerleşmiş. Bu üniversitelerin bu okuldan mezun öğrencileri kabul etmesi demek, bu öğrencilerin kendi sistemlerini başarılı olabilecekleri düşündükleri anlamına geliyor. Burada başarıyı üreten şey, öğrencilerin, üretimleri, düşünme yapıları ve becerileri.
Clark Montessori Junior & Senior High School – Cincinnati, Ohio (7–12. sınıflar)
Bu okul, ortaokul ve lise boyunca öğrenmeyi tek düzeyli sınıflar yerine çok düzeyli öğrenme toplulukları içinde örgütleyen, Montessori yaklaşımını taşıyan bir program yürütüyor. Özellikle ortaokul tarafında birden fazla sınıf düzeyinin birlikte ele alındığı kurgularla öğrencilerin akran öğrenmesi, sorumluluk alma ve bağımsız çalışma becerilerini destekleyen bir düzen kuruluyor. Bu okul %97’sinin üniversiteye devam ettiği belirtiliyor. Ayrıca GreatSchools’un “College Success Awards” raporlarında Clark Montessori High School’un ödül alan okullar arasında yer aldığı görülüyor. Bu ödül, mezunların üniversiteye kayıt ve üniversitede devam gibi göstergeler üzerinden okulların başarısını değerlendiriyor.
Big Picture Learning Okulları - ABD, Rhode Island, Providence ve Newport (9–12. sınıf )
Big Picture Learning, tek bir okuldan çok farklı okullarda uygulanabilen bir eğitim yaklaşımıdır. Programın merkezinde öğrencinin ilgi alanlarına göre uzun süreli çalışmalar yapması ve bu çalışmaları gerçek yaşamla ilişkilendirmesi yer alır. Öğrenciler haftanın belirli günlerinde bir işyerinde gerçek problemler üzerinde çalışırlar. Okulda ise bu üretime dair yazılı-sözlü sunumlar yapar, bunları portfolyolarına koyarlar. Bu yaklaşım birden fazla devlet lisesinden oluşan bir okul ağıdır. Her öğrenci için hazırlanan bireyselleştirilmiş öğrenme planı, okul dışı staj/işyeri deneyimleri, rehberlik çalışmalar ve üniversiteye geçiş desteği üzerine kuruludur. Okulun mezunlarının büyük bir kısmı iyi üniversitelerden kabul alarak eğitimine devam eder.
Lindsay Unified School District (LUSD) – ABD, Kaliforniya, Lindsay (ana sınıfı–12. sınıf)
Lindsay Unified School District, tek bir okul değil, bir okul bölgesidir. Burada öğrencinin hedeflenen beceriyi gerçekten başardığını göstermesi ilkesine dayanır. Öğrenci beklenen düzeye ulaşmadığında bir sonraki aşamaya otomatik geçmek yerine, eksik kalan noktayı tamamlayacak destekler alır. Ayrıca öğrencilerin yıl içinde birden fazla uzun soluklu proje yaşaması hedeflenerek öğrenmenin yalnızca konu tekrarı değil, üretim ve problem çözme üzerinden derinleşmesi amaçlanır.
Chugach School District - ABD, Alaska (ana sınıfı–12. Sınıf)
Chugach School District de program, geleneksel sınıf düzeyi mantığını gevşetip öğrenciyi birden fazla alana yönelten bir ölçme ve ilerleme düzeni kurar. Bu yaklaşımda öğrencinin gelişimi yalnızca akademik alanlarla sınırlı görülmez. Öğrenme, mesleki gelişim ve karakter becerileri gibi boyutlarda da takip edilir.
Karma yaş ve ustalık temelli tasarım yapay zeka çağında ne kazandırır?
Yapay zeka, bilgiyi daha erişilebilir kıldıkça “okulun rekabet avantajı” bilgiyi eyleme dönüştüren insan becerileri olarak ortaya çıkıyor. OECD’nin yapay zeka ve beceriler üzerine çalışmaları da, yalnızca temel alan becerilerinin değil problem çözme, işbirliği, yaratıcılık gibi becerilerin kritikliğini vurgu yapıyor.
“Şirketler yeteneğe bakıyor”
Bugün iş dünyasında “beceri temelli işe alma” söylemi hızla güçleniyor. Linkedln’in raporladığı bir veri, LinkedIn platformunda üniversite diploması içermeyen iş ilanlarının son yıllarda %36 arttığını söylüyor. Harvard Business Review ise şirketlerin birçok rolde diploma şartını kaldırmasının rasyonel bir zemini olduğunu tartışıyor. Öte yandan Burning Glass Institute & Harvard Business School hattındaki çalışmalar, bu dönüşümün her şirkette aynı hızla “gerçek işe alıma” dönmediğini de göstererek daha dengeli bir resim sunuyor. Bu tablo okul açısından şunu ima ediyor: Diploma hâlâ önemli olabilir; ama giderek daha fazla alanda diplomayı anlamlı kılan şey, kişinin sergilediği beceriler ve ürettiği kanıtlar oluyor.
Okulların kimlik değiştirmesi gerekiyor
Yaş grupları, kitlesel eğitimi yönetilebilir kılan tarihsel bir çözümdü. Bugün ise okulun en temel iddiası yeniden yazılıyor: Okul, bilgiyi “aktaran” yer değil; beceriyi “inşa eden” yer olmak zorunda.
Yapay zeka çağında “okulun yeni kimliği” bence şu üç soruda kilitleniyor:
* Öğrenci ne üretiyor?
* Öğrenci nasıl düşünüyor?
* Öğrenci kendini ve öğrenmesini nasıl yönetiyor?
Yaş temelli model bu soruları otomatik olarak cevaplamıyor. Ustalık/kanıt temelli modeller ise tam olarak bu sorular etrafında tasarlandığı için giderek daha ihtiyaç duyulan modeller haline geliyor.
İlginizi Çekebilir