Uçum’un konferans konuşması bize ne söylüyor?
SİYASETGeçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, Mudanya Üniversitesi’nde ‘Terörsüz Türkiye’ye Geçiş Süreci’ başlıklı bir konferansta konuştu.
Haberlere yansıyan konuşma metni, gerçekten çok ilginç, ilginç olduğu kadar da bilgilendirici ve aydınlatıcı.
Uçum’un konuşmasının en aydınlatıcı tarafı, “terörsüz Türkiye” sürecine benim gibi ihtiyatlı iyimserlikle bakanlara verdiği bilgiler. Konuşmayı okuduğumda süreci, en baştan yanlış okuduğumu anladım.
Umarım bu konuşmayı DEM Partililer başta olmak üzere siyasiler ve yorumcular da okur.
UÇUM’UN KONUŞMASINDAN ALINTILAR
Uçum’un konuşmasından yapacağım bazı (uzun) alıntılar, bugüne kadar “terörsüz Türkiye” sürecine ilişkin yaptığım eleştiri, yorum ve beklentilerimin romantik bir iyimserlik taşıdığını gösterecektir.
Uçum konuşmasında şunları ifade ediyor:
“Terörsüz Türkiye süreci başladığında devlet bu konuyu bir inisiyatifle başlattı, bir devlet politikası olarak hayata geçirdi ve bir devlet projesi olarak da sürdürüyor. … Geçmişte hükümet inisiyatifi olan, hükümet politikası olan girişimler, terörsüz Türkiye süreci bakımından bir devlet inisiyatifi ve bir devlet politikası olarak gündeme girdi. Aradaki en büyük farklardan birisi bu”
Bu sözler bize sürecin, siyasete ait bir proje olmadığını; sahibinin devlet olduğunu ve bu yönüyle de geçmişte siyasetçilerin başlattığı çözüm sürecinden farklı olduğunu hatırlatıyor.
Eğer süreç her yönüyle bir devlet projesi ise; sadece yol haritasının değil, sürecin nasıl biteceği de planlamış, bunun için hangi yasaların çıkarılacağı da genel çerçeve olarak bilindiğini varsayabiliriz.
Bu durumda şu soruyu soralım; sürece Meclis -ve Meclis’te kurulan komisyon- neden ısrarla dahil edildi?
Sadece Öcalan’ın talebi olduğu için mi?
Yoksa yasal düzenlemeleri çıkaracak organ olarak sürece bir anlamda toplumsal meşruiyetin sağlanması için mi?
SÜREÇTE KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ YOK; ÇÜNKÜ İÇERDE KÜRT SORUNU YOK
Aynı konferansta Uçum’un;
“… bu konu nasıl ele alındı bunun altını çizmek istiyorum. ... bir devlet inisiyatifi olarak başlattığında, bunu bir Kürt meselesi olarak ele almadı. ..."
sözleri açık biçimde süreçle, Kürt sorununun çözülmesi arasında hiçbir ilişki olmadığını söylüyor. Yaklaşım bu olunca, süreç bağlantılı asgari demokratikleşme adımları, siyasetin, temel hak ve özgürlük alanlarının genişlemesi talepleri(miz) boşa düşmüş oluyor.
Uçum;
“Türkiye, iç Kürt sorununu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönetimlerinde 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde büyük hukuk ve demokratik reformlar yaparak büyük ölçüde çözdü. Fiilen çözülen sorunlar oldu, hukuken alan açılan konular oldu. Ama özellikle 12 Eylül faşizminin ürettiği Kürtlerin inkarı ve reddi üzerine dayalı ortaya çıkan Diyarbakır Cezaevi vahşetiyle büyütülen iç Kürt sorunu kalmadı.”
sözleri zaten süreçle Kürt sorunu arasında ilişki kuranlara doğrudan aydınlatan bir bilgi.
Nitekim Uçum bu konuda bizi ikinci kez uyarıyor;
"'Terörsüz Türkiye hedefi Kürt sorunun çözümüne ilişkin bir projedir’ bağlantısı kurup, kimlik hakları üzerinden birtakım müzakereler yapmaya çalışanlar, ya bu işin niteliksel farkını görmüyorlar ya da bilinçli bir biçimde karıştırıyorlar. Terörsüz Türkiye hedefiyle bizim Kürtlerimizi özdeşleştiren, bütün yurttaşlarımız gibi onların demokratik taleplerini bir kimlik grubu üzerinden buraya bağlayan yaklaşımları, biz fikri manipülasyonlar olarak görüyoruz, hatta bunun üzerine yapılan, sürece yönelik fikri sabotajlar olduğunu düşünüyoruz."
Görüldüğü gibi, 'Terörsüz Türkiye hedefi Kürt sorunun çözümüne ilişkin bir proje’ olarak algılayanları, buna bağlı olarak bugüne kadar süreç bağlamındaki tüm yorumlarında, “demokratikleşme”, “temel hak ve özgürlüklerin alanın genişletilmesi” taleplerini bir anlamda gerek-şart olarak öne sürülmesini, “Sürece yönelik fikri sabotajlar” olduğunu düşünüyor.
Açıkçası Uçum’ın konferanstaki bu konuşması benim için pek çok açıdan aydınlatıcı oldu ve bir devlet projesi olarak "terörsüz Türkiye” sürecinin demokratikleşme, Kürt sorunun çözümü, eşit vatandaşlık gibi siyasal taleplerin bu aşamada siyaseten anlamsız olduğunu açık biçimde gösterdi.
Sürece bakış bu olunca, Demirtaş’ın neden tahliye edilmediği de, cezaevi gözlem kurulu raporları ile tahliye hakkı kazananların neden tahliye edilmediği de açığpa çıkıyor.
Ben aydınlandım. Darısı Kürt siyasi hareketi ve aydınlarının başına.
O ZAMAN NEDEN BAŞA DÖNÜYORUZ?
Ancak Uçum konuşmasının son bölümde ifade ettiği;
“Elbette demokrasiyi geliştirme, hukuku geliştirme perspektifinde, yeni anayasa perspektifi içinde Türkiye’nin bütün vatandaşlarının olduğunu gibi Kürt vatandaşlarımızın da demokrasiye ilişkin sosyal adalete ilişkin hak ve özgürlüklerin geliştirilmesine ilişkin talepleri olabilir...”
Sözler beni yeniden demokratikleşme, siyasetin, temel hak ve özgürlüklerin alanının genişlemesi taleplerine getirdi.
Uçum devamla; “… bunlar artık Türkiye toplumlarının, Türk milletinin ortak talepleridir. O taleplere ilişkin de bir takım adımlar atılabilir. Ama bütün bu adımlar Türk milletinin bütün unsurlarına ilişkin atılması gereken adımlardır. Kimlik esaslı kimlik siyaseti üzerinden bir çözüm, asla bir çözüm değildir. Asla da kabul edilebilir değildir."
diyor.
Ki biz de en başından bu yana sürecin bir bütün olarak başarısının tüm Türkiye’de demokratikleşmeden, siyasetin, temel hak ve özgürlük alanlarının genişlemesinden geçtiğini; bu alanlarda yaşanan sorunların sadece Kürtler değil tüm toplumsal kesimler ve kimlikler için geçerli olduğunu ve bu alanlarda adımlar atıldığında süreçte hedeflenen barışın da kalıcı olacağını yazdık, söyledik.
Peki toplumun farklı kesimlerinin sorunları nasıl çözülecek?
Uçum'un açıklarından anlıyoruz ki, “Türkiye toplumlarının, Türk milletinin ortak talepleri”nin çözülmesi için başka bir devlet projesi bekleyeceğiz.
Not: Uçum’un konuşmasındaki vurgular bana aittir.
İlginizi Çekebilir