© Yeni Arayış

Trabzon'da Diyarbakırlı itfaiye aracı olmak

"Demokratik açılım konusunda Karadeniz ile Batı bölgelerinde kısmen bu duvarlar ve önyargılı bakışın olduğunu biliyoruz. Diyarbakır'dan Trabzon'a yol boyunca ve Trabzon'da itfaiye aracının başına gelenler fıkra gibi olsa da gerçek ve bu önyargının sonucu. Ancak bu önyargıları değiştirmenin bir yolu da Diyarbakır'dan Trabzona'a giden itfaiye aracında gizli."

Aşağıda okuyacağınız yazı, 2009'da AKP'nin başlattığı ilk Kürt Açılımı sürecinde Diyarbakır'a yaptığım ziyaret sırasında dinlediğim bir aneknotdan çıkarak 2 Mart 2010'da Yeni Şafak Gazetesi'nde yayınlandı. 

Yazıyı anma nedenim, önceki gün Selahattin Demirtaş'ın süreç üzerine kalem aldığını yazıda yapılabilecekler konusundaki önerilerinden biriyle bağlantısıdır. Demirtaş'ın yazısında geride kalan bir yılda yapılabileceklerden biri olarak da şunu sunmuştu;

"Diyarbakır’da Amedspor ile Trabzonspor arasında bir kardeşlik maçı organize etselerdi. Tüm Diyarbakır, Trabzonspor ve Amedspor bayraklarıyla donatılsaydı. Karadeniz’den akın akın gelen kardeşlerimiz Diyarbakırlıların evlerinde misafir edilselerdi, stadyuma maçı izlemeye birlikte gitselerdi. Vanspor, aynı şekilde Kayserispor’a konuk olsaydı ve Kürt kardeşlerimiz akın akın Kayseri’ye gidip evlerde misafir olsalardı."

Demirtaş'ın bu önerisi, a priori olarak bu iki şehir/toplumsal kesimler arasında bir "gerilim" olduğunu varsayımına dayanıyor. Zaman içinde bunu doğrulayan gelişmeler olduğu gibi; Diyarbakır'da yaşasa da Trabzonspor'u destekleyen, Trabzonu seven; aynı şekilde Diyarbakır'a belli aralıklarla ziyaret yapan destekleyen bir çok Trabzonlunun varlığını da biliyorum. 

Aşağıdaki yazı da iki şehrin dostluğu pekiştirmek için dönemin Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı'nın Trabzon'da küçük bir belde belediye başkanının (Düzköy ilçesi Çayırbağı Beldesi'nin AK Partili Belediye Başkanı Hilmi Köroğlu) ihtiyacı olan itfaye arabası yollamayı kabul etmesi ve aracın Diyarbakır'dan Trabzon'a uzun yolculuğu ve başına gelenler üzerine...

***

"Geçtiğimiz hafta bir günlüğüne Diyarbakır'daydık. Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) tarafından bir grup STK temsilcisi ve medya temsilcisi olarak önce Diyarbakır'da faaliyet gösteren STK temsilcileri ile sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ile ve son olarak da Diyarbakır Valisi Avni Mutlu ile görüştük. STGM Başkanı Levent Korkut, ziyaretin amacını toplumda giderek umutsuzluğa dönüşen demokratik açılım konusunda bölgede STK'lar ve medya bir tür aracılık yapılabilir mi, yerel yöneticiler ve mülki idare işbirliğinde başka bir perspektif geliştirme imkânı var mıdır gibi sorulara olumlu katkı sunmak olarak ifade etti.

STK'LARIN UMUTSUZLUĞU

Böyle bir amacı olan ziyarette, Diyarbakırlı STK temsilcilerini dinlediğimde hissettiğin tek şey hayal kırıklığı oldu. Bu duygum, toplantının amacından değil, orada konuşan STK temsilcilerinin anlattıklarındandı. Toplantıda STK'ların haklı olarak ifade ettikleri sorunların çözülmesinin yolunun hükümet tarafından başlatılan demokratik açılımından geçtiğini düşünürken, orada STK temsilcileri tarafından ifade edilenler tam ters istikamette ve “zaten AK Parti'nin demokratik açılımı istemediği”, “açılım konusunda samimiyet olmadığı”, “demokratik açılımın bittiği” şeklinde idi. Bu bakışın sorunlu olduğunu kabul etmemez gerekiyor. Çünkü, STK'ların kendilerini tamamen pasifize ettikleri ve tüm sorumluluğu siyasi olarak hükümete yıkmış bir ruh hali var. Ve ne yazık ki, bu bakıştan demokratik açılıma katkı çıkması mümkün değil. Her şeyin sorumluğunu hükümete yüklemek en azından kendilerine haksızlıktır. Bence bunu yapanların biraz da kendilerini bakmaları acaba kendileri bu süreçte nasıl bir sorumluluk yüklendikleri, neler yaptıklarının düşünmelerinde fayda var. Kullandıkları dil, bu aşamada öteki ile konuşmayı bitiren, diyalog yollarını kapatan bir söylemdir ve buradan çözüm üremez.

Ardından belediye Başkanı Baydemir ve Vali Avni Mutlu ziyaretleri ise STK'larla yaptığımız toplantının yarattığı olumsuz havayı kısmen dağıttı. Tabii yeterli değil.

FIKRA GİBİ YOLCULUK

Diyabakır gezisinde aklımda kalan ve demokratik açılıma en önemli katkı olduğunu düşündüğüm bir fıkrayı sizinle paylaşmak istiyorum. Fıkra diyorum ama gerçek. Ancak yaşananlar tam fıkra gibi. Fıkra gibi olayı Belediye Başkanı Osman Baydemir anlattı.

Fıkra gibi olay, demokratik açılım kapsamında 2009 Haziran ayında Antalya'da düzenlenen ve Belediye Başkanları Bilgilendirme Toplantısı'na katılan Trabzon Düzköy ilçesi Çayırbağı Beldesi'nin AK Partili Belediye Başkanı Hilmi Köroğlu'nun, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'le tanışması ile başlar.

29 Mart 2009'da yapılan yerel seçemlerdi belde belediye başkanı olan Hilmi Köroğlu, belediyenin en büyük ihti-yacının bir itfaiye aracı olduğunu ve şimdiye kadar yaptığı girişimlerden bir sonuç alamadığını Baydemir'den bu konuda kendile-rine yardımcı olmasını ve itfaiye aracı vermesini ister.

İTFAİYE ARACI YOLA ÇIKIYOR

Baydemir, olumlu bulduğu bu öneriyi, Diyarbakır'a döndüğünde Belediye Meclisi'ne açar ve Trabzon'a Çayırbağı Beldesi'ne bir itfaiye aracı yollanmasına karar verilir. Yaklaşık 6 ay süren yazışma ve prosedürlerden sonra itfaiye aracı Ocak 2010'da Tarbzon'dan gelen yetkililere teslim edilir. Ve araç Diyarbakır'dan Trabzon'a yola çıkar.

Ancak itfaiye aracı 21 plakalıdır. Şoför Tamer Ocak yönetimindeki itfaiye aracı yol boyunca 20'den fazla noktada durdurulur ve aranır, kimlik kontrolü yapılır. Araç her seferinde temiz çıkar ve yola devam eder. Şüphesiz bütün bu aramaların gerekçesi aracın 21 plakası taşımasıdır. Trabzon'a gece yarısı ulaşan şoför, hastanede tedavi gören bir yakınını ziyaret etmek için aracı hastane önüne park edip hastaneye girmesinden kısa bir sürede aracın etrafının polisler tarafından çevrilmesi üzerine aracın yanına gelir. Kısa süre içinde araçta bomba olduğuna dair ihbar yapılmıştır. Aracın etrafı güvenlik şeridi ile çevrilmiştir. Yapılan aramada araç temiz çıkar ancak aracın şöföre teslim edilmesi ancak Belediye Başkanı Köroğlu devreye girip; "O araç bizim" demesiyle olur.

21 NO'LU PLAKANIN ETTİĞİ

Olayı yerel gazeteye (Trabzon Günebakış) şöyle anlatır şoför Tamer Ocak; "Aracı Diyarbakır'dan aldım ve Trabzon'a getirdim. Hastanenin önüne park ettim. Yarım saat sonra içerden çıktım. Aracın etrafı polis doluydu. Bomba uzmanı vardı, güvenlik şeridi çekilmişti. Hemen yanlarına giderek, 'ne oluyor?' diye sordum. 'Bomba ihbarı var' dediler. İhbarı yapan kişiyi bilmiyorum ama sırf aracın üzerinde Diyarbakır Belediyesi ve 21 plakası bulunduğu için bu şekilde davrandığını düşünü-yorum. Biz en temel ihtiyacımızı karşılamak amacıyla çalışıyoruz, insanların düşündüğü şeylere bakın."

Ama fıkra bununla bitmez. Şöför aracı o gece evinin park eder. Ancak sabahın 5'inde kapısı jandarma tarafından çalınır. İtfaiye aracında bomba olduğuna dair ihbar vardır. Tabii ihbardan bir şey çıkmaz. Yine belediye başkanının devreye girmesi ile jandarma şöförün evini terk eder.

Araç sağ salim belediyeye teslim edilir. Ancak bu kez belediye başkanına tepkiler vardır. 21 plakalı ve üzerinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yazan araca, belde halkı da mesafeli bakar. Hatta başkana plakasının değişmesi yönünde baskı yapılır ama Köroğlu, belediye başkanlığını bırakırım plakayı değiştirtmem resti çeker. Ve kendisini mesafeli duran herkese, “açılımı ve kardeşliği” anlatır.

JANDARMA DA BİLGİ İSTİYOR

Jandarma istihbarat elemanları tarafından ziyaret edilmesinden sonra şu açıklamayı yapar belediye başkanı; “Biz can kurtarmanın derdindeyiz onlar ayrılık tohumlarını ekme derdinde. Üzerinde sırf Diyarbakır Belediyesi yazıyor diye araca bomba ihbarı yaptılar. Sırf Diyarbakır Belediyesi'nden aldık diye sorgulanıyoruz. O araç geldikten sonra 4 yangına anında müdahale ettik ve vatandaşlarımızı yanmaktan son anda kurtardık. Çayırbağı, Türkiye Cumhuriyeti'nin belediyesi de Diyarbakır değil mi? Böyle bir anlayış olamaz. Türkiye barış ve kardeşliğe aç. Bu tohumları ekiyoruz. İtfaiye aracının üzerinde hâlâ Diyarbakır Belediyesi yazıyor. O yazıyı silmeyeceğim. Baydemir'e sonsuz teşekkür ediyorum".

Araç beldeye geldiğinden bu yana birçok yangında, insanların hayatlarını kurtarır. İtfaiye aracı bölgeye hizmet verdikçe belde halkının hem Diyarbakır'a hem de Kürtlere bakışınca ciddi bir değişim yaşanmasına yol açar. Aracın beldeye en büyük katkısı da budur.

DUVARLARIN YIKILMA ZAMANI

Aslında bu fıkra, Türkiye'de sorunların temelinde farklı kimliklerin birbirine uzak olmasının, birbirini tanımamasının ve önyargıların ne kadar güçlü olduğunu göstermesi açısından ders gibidir. Devletin yıllarca farklı etnik/kültürel kimlikler üzerinden manipülasyonlar yaparak var olan devlet-toplum ilişkisini nasıl koruduğunu göstermesi açısından da önemlidir. Devletin, komünistlere karşı Müslümanları, Müslümanlara karşı laikleri, Alevileri kullanması bu bakışın bir ürünüdür. Böylece farklı kimlikler arasına duvarlar örmüştür. İşte şimdi farklı kimlikler arsında örülmüş bu duvarın yıkılma zamanıdar.

Demokratik açılım konusunda Karadeniz ile Batı bölgelerinde kısmen bu duvarlar ve önyargılı bakışın olduğunu biliyoruz. Diyarbakır'dan Trabzon'a yol boyunca ve Trabzon'da itfaiye aracının başına gelenler fıkra gibi olsa da gerçek ve bu önyargının sonucu. Ancak bu önyargıları değiştirmenin bir yolu da Diyarbakır'dan Trabzona'a giden itfaiye aracında gizli."

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER