© Yeni Arayış

Sakin sular, gergin bekleyiş: Ekonomi iki kritik virajın eşiğinde

Geçtiğimiz haftanın piyasa kapanış verileri ve bu haftanın başlangıcı, ekonomi yönetimine temkinli bir iyimserlik için gerekçe sunuyor.

Önümüzdeki on gün, ekonomi yönetiminin bu görece iyi şartları nasıl kullanacağını gösterecek. Bu süreçte 19 Mart’ta yapılan operasyonlar gibi ülkenin yeniden görünümünü bozacak adımların atılmaya devam edilmesi, mevcut siyasi gerilim ortamının sürdürülmesi ve verilecek diğer kararlar, sadece finansal tabloları değil, milyonlarca vatandaşımızın refahını ve ülkemizin geleceğini doğrudan etkileyecek. 

Geçtiğimiz haftanın piyasa kapanış verileri ve bu haftanın başlangıcı, ekonomi yönetimine temkinli bir iyimserlik için gerekçe sunuyor. Hazine’nin son dönemdeki başarılı borçlanma ihalelerinden birini geçen hafta geride bırakması ve geçtiğimiz hafta açıklanan sanayi üretimi ve cari denge verisinin beklentilerin üzerinde gelmesi, kısa vadeli görünüm açısından olumlu gelişmeler.

Ancak bugünkü sükûnetin karakterini doğru tanımlamalıyız. Bu tablo, sadece bizim attığımız adımlardan değil, aynı zamanda küresel bir ‘risk iştahı’ artışından da besleniyor. Kripto paralarda, özellikle Bitcoin’de görülen tarihi rekorlar, küresel piyasalardaki bu bol likiditenin ve getiri arayışının en popüler göstergelerinden biri. Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalar, bu pozitif rüzgârdan doğal olarak payını alıyor. Yine not etmemiz gerekir ki Türkiye’nin bu pay için ödediği faiz muadil diğer ülkelere göre çok daha yüksek. Bu dönemi atlatmak adına izlenen politika gelecek açısından büyük yükler yaratırken, yakın vade için de şartların terse dönmesi ve sıcak paranın yön değiştirmesine neden olabilecek bir durumda bir anda işleri aleyhimize de çevirebilir.  

İşte tam da bu noktada madalyonun bir diğer yüzü karşımıza çıkıyor: ABD’de Trump ile birlikte yeniden alevlenen korumacılık ve tarife gerilimleri, bu olumlu havayı bir anda tersine çevirebilecek en önemli risk olarak tepemizde duruyor. Dolayısıyla, bugünkü suni istikrar ortamı, bir ayağı kendi attığımız adımlarda, diğer ayağı ise oldukça değişken olan küresel konjonktürde duran, hassas bir dengeye sahip.

Bu küresel çerçeveden içeriye baktığımızda ise, iki motorlu bir uçağın seyrine benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Birinci motor, yani uluslararası finans piyasalarından sağlanan ve kur üzerinde görece istikrar getiren kaynak akışı şu an için çalışıyor gibi görünüyor. Peki ya ikinci motor? Yani reel ekonomi...

Elbette bu noktada geçtiğimiz hafta açıklanan Sanayi Üretimi verisindeki sürpriz ve sevindirici artışı not etmeliyiz. Bu, uzun bir aradan sonra çarkların yeniden dönmeye başladığına dair önemli bir ilk sinyal. Ancak tek bir aya ilişkin olumlu veriye bakarak “reel ekonomi toparlandı” demek için henüz çok erken. Bu iyileşmenin ne kadar kalıcı olacağı ve genele yayılacağı, önümüzdeki dönemde atılacak adımlara bağlı. Zira aynı reel ekonominin bir diğer gerçeği de, manşet verilerdeki iyileşmeye rağmen çarşıdaki, pazardaki fiyat katılığı ve vatandaşın bütçesini zorlayan hayat pahalılığıdır.

İşte bu ikinci motorun ne kadar sağlıklı olduğunu ve uçağın güvenli bir şekilde irtifa kazanıp kazanamayacağını, önümüzdeki on gün içinde gireceğimiz iki kritik virajda test edeceğiz: 24 Temmuz’daki Merkez Bankası (TCMB) faiz kararı ve hemen ertesi gün, 25 Temmuz’da uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in Türkiye değerlendirmesi.

Viraj 1: Beklentiler ve Gerçekler Arasında Faiz Kararı

Piyasaların TCMB’den bir faiz indirimi beklentisi olduğu artık sır değil. Ancak politika yapıcıların görevi, sadece piyasa beklentilerini yönetmek değil, aynı zamanda ekonominin temel gerçeklerine göre hareket etmektir. Bu gerçeklerin en başında ise hala enflasyonda kalıcı bir düşüşe işaret eden bir yapısal dönüşümü görememiz. Bu süreçte enflasyonla mücadelenin en zorlu etabında olduğumuzu ve zafer ilan etmek için henüz çok erken olduğunu bize hatırlatıyor.

Bu veri seti ışığında, TCMB’nin atacağı adım büyük bir hassasiyet gerektiriyor. Piyasaların beklentisini tümüyle boşa çıkarmayan, 100-150 baz puan gibi ölçülü bir indirim ihtimal dahilinde olabilir. Ancak faizin uzun zamandır %40-50 bandındaki seyrini dikkate aldığımızda reel ekonomi açısından “sadece bir umut” yaratacağını ifade etmeliyiz. Yani daha gidecek çok yol var ancak yol hala çok çetrefilli ve belirsizliklerle dolu. 

Viraj 2: Not Artışı ve Ötesi

TCMB kararının hemen ardından gözler Moody’s’de olacak. Olası bir kredi notu artırımı, hiç şüphesiz Türkiye ekonomisi için sembolik ve teknik önemi büyük bir gelişme olacaktır. Bu, hem kamunun hem de özel sektörün uluslararası piyasalarda daha uygun koşullarda borçlanmasının önünü açarak yatırım ortamını iyileştirebilir.

Ancak bu noktada da büyük resme odaklanmalıyız. Bir not artışı, şüphesiz önemli bir "kazanım" olur; fakat tek başına bir "kurtuluş" reçetesi değildir. Asıl olan, bu olumlu havanın kalıcı bir ekonomik dönüşüm için kullanılıp kullanılmayacağıdır. Üretim yapımızı ithalata bağımlılıktan kurtaracak, teknoloji ve verimlilik artışını sağlayacak, rekabet odaklı dönüşüme odaklanamadığımız sürece, dış kaynakla sağlanan iyileşmelerin bir sonraki küresel çalkantıda yerini yeni krizlere bırakma riski olduğunu en iyi bilen ülkelerin başında geliyoruz.

Önümüzdeki on gün, ekonomi yönetiminin bu görece iyi şartları nasıl kullanacağını gösterecek. Bu süreçte 19 Mart’ta yapılan operasyonlar gibi ülkenin yeniden görünümünü bozacak adımların atılmaya devam edilmesi, mevcut siyasi gerilim ortamının sürdürülmesi ve verilecek diğer kararlar, sadece finansal tabloları değil, milyonlarca vatandaşımızın refahını ve ülkemizin geleceğini doğrudan etkileyecek. 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER