Penelope’nin örgüsünden bugünün kadınlarına: Oyalanmanın, hatırlamanın ve direnmenin ritmi
KÜLTÜR SANATHomeros’un Odysseia destanında Penelope, kocası Odysseus’un Troya Savaşı’ndan dönmesini yirmi yıl boyunca bekleyen sadık eş olarak tanıtılır. Ancak Penelope’nin eylemi sadece bir bekleyiş değildir.
Bugünün Penelope’leri bir ilişkiyi, bir projeyi, bir çocuğu, bir ayrılığı, bir hastalığı, huysuzlukları, bir hayal kırıklığını ya da koca bir yalnızlığı ilmek ilmek örmeye devam ediyorlar. Tıpkı mitolojik ataları gibi, oyalandıkça direniyorlar. Zamanı geciktirerek, baştan örerek ya da hiç beklenmedik bir anda ipliği kopararak kendi hikâyelerini yeniden kuruyorlar.
Homeros’un Odysseia destanında Penelope, kocası Odysseus’un Troya Savaşı’ndan dönmesini yirmi yıl boyunca bekleyen sadık eş olarak tanıtılır. Ancak Penelope’nin eylemi sadece bir bekleyiş değildir. Bu süreç içinde o, zamanın akışına müdahale eden bir strateji geliştirir: Kayınpederi Laertes için dokuduğunu söylediği kefeni gündüz örer, gece ise gizlice sökerek işi tamamlamaz.
Oyalanma gibi görünen bu eylem, Penelope’nin evlenmeye zorlandığı erkeklere karşı geliştirdiği pasif bir direniş biçimidir. Geceleri sessizce yaptığı bu sökme eylemi, aslında zaman kazanmanın, belleği korumanın ve özne olmanın yollarından biridir. Penelope’nin hikâyesi yalnızca bir kadının sadakati değil; zekâsı, hafızası ve sessiz direnişiyle birlikte okunmalıdır. Dahası, bu yolda hiç de yalnız değildir.
Dünya Edebiyatında Penelope’nin İzleri
Penelope’nin zamana karşı geliştirdiği bu sessiz strateji, yalnızca mitolojik bir hafıza değil, dünya edebiyatında da yankı bulan kalıcı bir arketipe dönüşür. Kadın karakterlerin çoğu, tarih boyunca benzer bir düğümle karşı karşıya kalır: Kadın beklemeli mi, unutmalı mı, yoksa kendi zamanını mı yaratmalı?
Modernist anlatılarda bu düğüm bilinç akışına dönüşür. Ulysses’te James Joyce, Molly Bloom’un geceye yayılan iç monoloğu aracılığıyla yalnızca eşini değil, kendi arzularını ve yaşanmamış ihtimalleri sorgular. Dostoyevski’nin Beyaz Geceler’inde hayal ve gerçek arasında sıkışmış Nastenka, sadakatiyle değil, bu sadakatin zamanla bulanıklaşmasıyla tanımlanır. Gustave Flaubert’in Madame Bovary’si, Penelope’nin örgüsünü sabırla sürdürmek yerine onu parçalayarak kaçmaya çalışır. Ancak bu kopuş onu kendi varoluşundan da uzaklaştırır. Henrik Ibsen’in Bir Bebek Evi oyununda Nora Helmer, ev içi dünyayı terk ederken Penelope’nin yıllarca örüp söktüğü ipliğe artık ihtiyaç duymadığını ilan eder. Zamanı kendine ait kılmanın yolu, evi terk edip kapıyı çarpmaktan geçer. Shakespeare’in Othello oyunundaki Desdemona ise Penelope’ye en yakın figürlerden biridir. Sarsılmaz sadakatiyle, sabrıyla ve sesi bastırıldıkça derinleşen suskunluğuyla öne çıkar. Ama onun örgüsü tamamlanmadan trajediye dönüşür; sökme fırsatı bile bulamadan susturulur.
Bütün bu kadın karakterler bir şekilde Penelope’nin izini sürerler. Kimi onun gibi ilmek ilmek direnir, kimi ipliği koparır, kimi ise düğümün içinden kendi hikâyesini bulmaya çalışır.
Kadın ve Oyalanma: Zamanı Sürüncemede Bırakmak ya da Kendi Ritimlerini Kurmak
Penelope’nin gündüz örüp gece söktüğü örgü, yalnızca bir hile değil; zamanla kurulan derin bir ilişkinin göstergesidir. Oyalanma, burada edilgen bir eylem gibi görünse de bilinçli bir stratejiye, sessiz ama etkili bir zaman yönetimine dönüşür.
Dünyanın hemen her yerinde pek çok kadın, beklemeye zorlandığı yerde beklemekle yetinmez; zamanı askıya alır. Onu durdurur, deforme eder, yeniden şekillendirir. Bu da çoğu zaman “oyalanmak” olarak küçümsenir. Oysa Penelope örneğinde olduğu gibi, oyalama kimi zaman kimsenin gözünü dikmediği bir direnme biçimidir. Hayatta kalmanın, seçim yapmanın ve özne olmanın yolu, zamanı yeniden kurmaktan geçer.
Kadınlar tarih boyunca toplumun onlara biçtiği rolleri yerine getirirken bir yandan da bu rollerle çatışır; kendilerine çıkış yolları ararlar. Beklerken diker, söktükçe düşünür, oyalandıkça hatırlar. Örgü burada sadece bir el işi değil, aynı zamanda bir düşünme biçimidir. Hafızanın ilmek ilmek kurulduğu bir alan. Her ilmek bir bellek izi, sökülen her parça geçmişten bir kopma, her bekleyiş zamanın yeniden yazımıdır.
Bu bağlamda oyalanmak, kadının zamanla kurduğu yaratıcı ve dirençli ilişkiyi gösterir. Zamanı bükerek, geciktirerek, geceleri sökerek kendine ait yeni bir zaman yaratabilir. Penelope’nin yaptığı tam da budur: dış dünyanın baskısını, iç dünyanın ritmine çevirir.
Bugünün Penelope’leri: Beklemekle Direnmek Arasında
Günümüz dünyasında kadınların zamanı hâlâ kendilerine ait değil. Modern çağın talipleri artık saraylarda değil; iş yerlerinde, sosyal medyada, ev içi rollerde, bakım emeğinde, sessiz onaylarda kendini gösteriyor. Kadınlar görünmez bir saatle yarışırken yalnızca sabretmek zorunda kalmaz, aynı zamanda üretmeye, yetişmeye, dengelemeye, yetmeye çalışır. Tüm bu yükün içinde oyalanmak hâlâ küçümsenir; oysa çoğu zaman bunun bir tür ayakta kalma biçimi olduğunun farkına varmak gerekir.
Bugünün Penelope’leri bir ilişkiyi, bir projeyi, bir çocuğu, bir ayrılığı, bir hastalığı, huysuzlukları, bir hayal kırıklığını ya da koca bir yalnızlığı ilmek ilmek örmeye devam ediyorlar. Tıpkı mitolojik ataları gibi, oyalandıkça direniyorlar. Zamanı geciktirerek, baştan örerek ya da hiç beklenmedik bir anda ipliği kopararak kendi hikâyelerini yeniden kuruyorlar.
Penelope’nin düğümünde kaybolmuş gibi görünen her kadın, aslında kendi zamanını yeniden kuruyor olabilir. Zira hayatın bir noktasında her kadın, başkalarına göstermesi beklenen sadakati kendine gösterecek güce erişir.
İlginizi Çekebilir