Olağanüstü İstanbul Kongresi’nde ne oldu?
SİYASETMeslekte 30 yıllık kıdemi bulunan 8 yüksek yargıçtan oluşan YSK kongre yapabileceğine dair karar alırken; nasıl oluyor da mesleğe 2018'de başlayan kıdemsiz sayılabilecek bir asliye hukuk hakimi, YSK’yı ve onun kararını yok sayma yönünde adım atabiliyor? Bunu sadece hukukla açıklayabilir miyiz?
Daha önce karar verildiği ve yapılabilirliği konusunda Yüksek Seçim Kurulu’ndan (YSK) olur alınan Olağanüstü İstanbul İl Kongresi gerçekten; yargının siyasallaşması bağlamında çok önemli ve bir o kadar üzerinde düşünülmesi gereken olaylara sahne oldu.
2 Eylül’de İstanbul 45. Asliye Mahkemesi’nin verdiği karar ile İstanbul İl Yönetimi görevden alındı ve Gürsel Tekin’in başında olduğu “çağrı heyeti”ne görev verildi.
Hatta bu kararla birlikte alınan bazı kararlar (İstanbul İl Kurultay Delegeleri’nin yetkilerinin askıya alınması gibi), 15 Eylül’de yapılacak olan 4-5 Kasım 2023’de yapılan 38. Olağan Kurultayı’nun “mutlak butlan” gerekçesi iptal edileceği ve eski başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun göreve dönebileceği ihtimal dahiline girmiş ve iktidara yakın isimler tarafından bu karar; “Özel döneminin sonu” olarak ilan edilmişti.
Ancak 11 Eylül’de Ankara 3. Hukuk Mahkemesi’nin verdiği karar sadece, 2 Eylül’de İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin verdiği kararı değil 15 Eylül’de yapılacak mutlak butlan beklenen davayı da kadük hale getirdi.
Bu karar üzerine CHP, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvuru yaparak 2 Eylül kararındaki tedbirin kaldırılması için başvuru yaptı.
Sonuçta 15 Eylül’de mahkeme mevcut yönetim için “tedbiren görevden alma” kararı vermeden duruşmayı 24 Ekim’e erteledi.
Bu süreçte İstanbul il delegeleri noterden imza vererek, İstanbul il kongresinin olağanüstü toplanmasını talep etti ve bunun için 24 Eylül yani bugüne karar verildi.
Bütün bu hukuki kararlar savaşı içinde CHP, olağanüstü kongreyi riske atmamak için, seçimler konusunda en üst mahkeme olan YSK’ya da başvurarak, kongrenin toplanıp toplanamayacağı için başvuru yaptı ve yapılabileceği konusunda karar aldı.
***
Bu hukuki süreç sonunda olağanüstü kongre bugün saat 11.00 biraz geçe başladı. Salon içi de dışı da kalabalıktı.
Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek konuşmasını yaparken salona bir haber geldi: İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi, başlayan olağanüstü kongrenin durdurulması için Sarıyer İlçe Seçim Kurulu ve İstanbul Valiliği’ne bir karar yolladı.
Bu kararın duyulmasından kısa bir süre sonra da, 2 Eylül’de İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde çıkan karar için 14 Ağustos’ta başvuru yapan Avukat Cevahir Kılıç yanında bir icra memuru ve kamu görevlisi ile kararı tebliğ etmek için salona geldi.
Salon önünde yaşanan tartışma sonrasında tutulan tutanak ile tebligat yapıldı.
Tüm bunlar yaşanırken CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, kongrenin devam edeceğini ve YSK’nın bu gelişme üzerine gün içinde bir karar vereceğini duyudu.
Dediği gibi de oldu ve YSK, 13.30’da bu olağanüstü gelişme üzerine toplantı ve olağanüstü kongrenin devam edeceği yönünde karar verdi.
YSK Başkanı Ahmet Yener yaptığı açıklamada özetle;
“Anayasanın 79. Maddesine göre başlamış olan bir kongre sürecinin durdurulması hukuken mümkün değildir.”
dedi.
***
Kısa özetini yaptığım, mahkeme adlarını özel olarak andığım bu gelişmeler bize ne anlatıyor?
YSK, bugün yapılabileceği yönünde karar verirken nasıl oluyorda bir asliye hukuk mahkemesi, başlayan süreci durdurulması için karar alabiliyor?
Ya da daha açık soralım; meslekte 30 yıllık kıdemi bulunan 8 yüksek yargıçtan oluşan YSK kongre yapabileceğine dair karar alırken; nasıl oluyor da mesleğe 2018'de başlayan kıdemsiz sayılabilecek bir asliye hukuk hakimi, YSK’yı ve onun kararını yok sayma yönünde adım atabiliyor?
Üstelik CHP lideri Özel, bu hakimin mesleğe başlama sürecini ve öncesinde iktidar ile olan ilişkileri açıkladığını hatırlayalım.
Açıkçası karşımızda; hukuki zorlamalarla yetki gaspı yapan ve bunu yaparken de sadece iktidar ile aynı siyasi hatta durmanın verdiği özgüven ile hareket eden bir mahkeme var.
Bütün bu tartışmalar bize Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’ın ifade ettiği gibi yargının bağımsızlığı üzerine düşünmeye sevk ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yönüyle haklı sayılabilecek tespitini hatırlayalım; “AKP bu sürecin hiçbir yerinde yok. Şikayet eden de edilen de CHP’liler”.
Evet bu tespit teorik olarak doğru olabilir.
Ama sorun şu ki, -eski ve- halen CHP’li olanların açtığı davaları; bakan mahkemeler hukuki delillere, olgulara değil siyasi angajmanlara, lider nasıl düşünürü düşünerek karar vermeleri.
İktidar ve iktidar blokunun bunun üzerine düşünmesi gerekiyor.
İlginizi Çekebilir