Negatif Barış - Pozitif Barış ve açılımın geleceği
SİYASETMHP maksimalist tekliflere karşı çıksa da negatif barış doğrultusunda daha cesur adımlar atılması gerektiğini düşünüyor. AKP ise bu konuda fazlasıyla temkinli. Geriye yanıtlanması gereken tek bir soru kalıyor: Bu kadar farklı bakış açılarını bir araya getirmek ve ortak bir çözüme doğru zemini zorlamak gerçekten de mümkün olabilir mi?
PKK, 26 Ekim itibariyle Türkiye’deki ve Türkiye sınırına yakın yerlerdeki güçlerini çektiğini duyurdu. Bu kararı Öcalan’ın onay ve yönlendirmesiyle attığını ayrıca dile getirdi. Yapılan açıklama yasal adım atılması beklentisine yönelik bir vurguyu da içinde barındırıyordu. Pek çok yorumcu bu adımı, tıpkı 11 Temmuz’daki silah bırakma/yakma girişimi gibi sembolik bir jest olarak gördü. PKK, Devlete çözüm için silahlanmayı kabul ettiğini bir kez daha gösteriyordu. Ayrıca durma noktasına gelen açılımı canlandırmaya yönelik bir girişim olarak da okundu örgütün bu kararı. Bu son olay özelinde ikinci açılım süreci için bir durum değerlendirmesi yapmaya ihtiyaç var. Çözüm süreci nasıl ilerliyor? Ortada gerçekten de bir barış ihtimali var mı? Kaygılar ve beklentileri yönetmenin doğru formülü nedir?
Öncelikle şu aralar denenmekte olan şeyi pozitif değil negatif barış olduğunu kayda geçirmek gerekiyor. Bilindiği üzere negatif barış çatışmayı ortadan kaldıran bir silahtan ve şiddetten arınma sürecidir. Bu aşamada taraflar anlaşmazlığa esas karşıt tezlerini korurlar. Ancak şiddet bir seçenek olarak reddedilir. Negatif barışta yol alındıkça siyasi konuları siyaset kurumu yoluyla konuşmayı mümkün kılacak koşullar, yani müzakere ve iletişim alt yapısını hazırlanır. Pozitif barış ise gerçek barıştır. Anlaşmazlık konusunu ortadan kaldıran veya yeni bir bakış açısıyla etkisini azaltan bir dizi adım atılır. Pozitif barış düşmanlığı kalıcı bir şekilde geride bırakan bir sürece karşılık gelir. Türkiye’de şu aralar denenen şey PKK’nın silahsızlanması, örgütün tasfiyesi ve normal siyaset koşullarına geçiş. Pozitif barış, yani Kürt kökenli yurttaşların tanınma talepleri bağlamında Kürt sorununun çözümü ise bir başka konjonktürün konusu.
Peki, aktörler barışın niteliği konusunda anlaşma içinde mi? Şüphesiz ki hayır. Zaten en büyük sorun da bu. Yasal ve yasa dışı Kürt hareketi maksimalist bir zihniyetle meseleyi okuyor. Genel af, Öcalan için umut hakkı, Kürtlere anayasada kimlik hakları tanımak, hatta devlet iç mimarisinde birtakım düzenlemeler. Kürt hareketinin talep ve tahayyülü geniş bir çerçevede kendini konumlandırmakta. Onlara göre PKK terör örgütü değil. Öyle olsa bile terör Kürt sorununun sonucu. Bu meselenin kapanması ve gerçek barışın tesisi Kürt meselesinin kalıcı bir şekilde çözülmesine bağlı.
Cumhur İttifakı bileşenleri ise terör örgütünün silahsızlanması dışında her hangi bir hususu konuşmak istemiyor. Bu arada onlara göre Kürt sorunu diye bir şey zaten yok. AKP ile MHP arasında da tavır ve hassasiyet farkı söz konusu. MHP maksimalist tekliflere karşı çıksa da negatif barış doğrultusunda daha cesur adımlar atılması gerektiğini düşünüyor. AKP ise bu konuda fazlasıyla temkinli. İktidarın bu tavrı nedeniyle Suriye PKK’sı silah bırakmadığı müddetçe genel bir infaz düzenlemesi yapılması imkansız. Geriye yanıtlanması gereken tek bir soru kalıyor: Bu kadar farklı bakış açılarını bir araya getirmek ve ortak bir çözüme doğru zemini zorlamak gerçekten de mümkün olabilir mi?
İlginizi Çekebilir