© Yeni Arayış

Nasıl mutlu olacağımızı biliyor muyuz?

İyimserlik veya olumlu tutum, enerjiyi olup bitmiş ve geride kalana değil, olacak olana ve ileriye odaklamaktır.

Mutluluğun çevreyle/toplumla/devletle ilgili gereklilikleri için bu konuların (ekonomik koşullar, işsizlik, kamu güvenliği, özgürlük, demokrasi, hak, hukuk, adalet, çevre, yaşanabilir şehir vd.) farkında olmak ve ilgili kurumları insanca ve mutlu bir yaşamın olanaklarının yaratılması konusunda üzerlerine düşenleri yapmaları için zorlamak gerekiyor.

Hepimiz, hayatımızda yaptığımız her şeyi mutlu olmak için yapıyoruz diyebiliriz sanırım. Okula gitmek, işe girmek, evlenmek, arkadaşlarla beraber olmak, vd. her şeyi nihayetinde bize iyi gelsin, bizi mutlu etsin düşüncesiyle yapıyoruz. Buna karşın çoğumuzun bu amaca ulaşamadığımızı da biliyoruz. Çevremize şöyle bir baksak herkesin üzgün, mutsuz, kızgın, çaresiz olduğunu görüyoruz. Dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu durum ve yaşadığımız sorunlar ortada. Bu koşulda nasıl mutlu oluruz da diyebiliriz tabii. Gerçekten de bu koşulların hepimiz üzerindeki olumsuz ve mutlu olmamızı engelleyen etkilerini yadsımak mümkün değil. Ancak yine de biliyoruz ki bu koşullar böyle olmasa da çok mutlu, çok esenlikler içinde bir toplum değiliz. Çünkü nasıl mutlu olacağımızı, nasıl iyi ve olumlu bir ruh halinde olacağımızı bilmiyoruz. Ve yine çünkü bunları öğrenememişiz, bunlar bize öğretilmemiş. Çoğumuz evinde, ailesinde, okulunda, işyerinde ve hayatta karşılaştığımız çoğu yerde böyle bir kültür, böyle bir eğitim almamışız. 

Bizim gibi Doğu toplumlarında genellikle insanlardan bir şey beklenir, bir şey istenir, çeşitli sorumluluklar verilir ancak bunları yapabilmek için gerekli olanaklar, eğitim, kaynak, yetki vd. verilmez. Örneğin iş hayatında sürekli bir şeyleri yapmamız, onları en mükemmel bir şekilde uygulamamız, her koşulda müşteri memnuniyetini sağlamamız vb. istenir. Ancak genellikle bunların nasıl yapılacağına ilişkin bir çalışma, eğitim vd. gereklilikler sağlanmaz. Bu kişi bunları biliyor mu, kendinden beklenenleri karşılayabilmesi için gerekli eğitimleri almış mı, eksik yönleri neler gibi sorular genellikle kimsenin aklına gelmez. Böyle olunca da çoğunlukla ortaya çok olumlu bir tablo çıkmaz; müşteri memnun olmaz, yönetici kızar, çalışan hayatından bezer.

Şunu söylemeye çalışıyorum: Bir konuyla ilgili gerekli bilgileri almamış, usulünce eğitimini tamamlamamış birisinin o işi hakkıyla yapması mümkün değildir. Hayattaki her konuda olduğu gibi mutluluk konusunda da durum böyledir. Biz mutlu değiliz çünkü mutluluk nedir, nasıl mutlu olunur, esenlik/iyilik hali nedir, nasıl iyi olunur, bunların eğitimini almadık. Dolayısıyla bilmiyoruz. Aslında belki doğduğumuz andan itibaren ailemizden mutlu olmaya yönelik bir eğitim alabilsek (alamıyoruz çünkü ailelerimiz de böyle bir eğitim almadı, onlar da bilmiyorlar), okuldan böyle bir kültür alsak (orada da böyle bir gündem yok), işyerlerinden alabilsek (oralarda da para, hedefler, rekabet vd. öncelikler var) biz de öğrenmiş olacağız. Ama hiçbir yerde göremeyince, böyle bir eğitim alamayınca biz de öğrenemiyoruz, bilmiyoruz. Sadece el yordamıyla bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ve doğal olarak olmuyor, yapamıyoruz. 

Bütün bu kurumlar, yapılar, organizasyonlar değişene ve mutluluk hedefli bir yaklaşıma geçene kadar bu konunun bireysel olarak peşine düşmemiz, kendi başımıza öğrenmemiz gerekiyor gibi görünüyor. O zaman yeniden soralım: Mutluluk nedir? Nasıl mutlu oluruz? İyilik hali nedir? Nasıl iyi oluruz? Mutlu olmayı, iyilik/esenlik içinde yaşamayı nereden ve nasıl öğreneceğiz?

Herhangi bir konuda eğitim, öğrenme, gelişme deyince ister istemez en etkili yöntem olan kitaplar akla geliyor. Özellikle de hayata bu gözle bakan, deneyimli, birikimli insanların yazmış olduğu kitaplar. Ben de bu yazıda örnek olması açısından konuyla ilgili önemli bir kitaptan söz etmek istiyorum: Prof. Dr. Acar Baltaş’ın Hayatın Hakkını Vermek* adlı kitabından. Psikolojinin çok çeşitli alanlarında uzun yıllardır çalışmalar yapan Baltaş, bu kitapta genel olarak olumlu ve olumsuz duygulardan, iyilik ve kötülük hallerinden, bireysel ve toplumsal yaşamdan bahsediyor. Ayrıca mesleki çalışmaları ve deneyimleri ışığında bir insanın iyi, sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürebilmesi için yapılması gerekenlere yönelik çeşitli önerilerde bulunuyor.

Kitabın bir de alt başlığı var: Sağlıklı, Uzun ve İyi Yaşamak. Kitapta ilk bölümde daha çok sağlıklı ve uzun yaşamak konusu tartışılıyor. Çocuklukta yaşananlar, okul hayatımız, iyimserlik/kötümserlik, aşk/evlilik/boşanma, bedensel aktiviteler, hayvan besleme, iş hayatı, din/inanç vb. konuların sağlıklı ve uzun yaşama etkisi, bu konulardaki bilimsel araştırmalar sonucu elde edilen veriler ışığında değerlendiriliyor.

Kitabın ikinci bölümünde ise daha çok mutluluk ve ona etki eden kavramlar tartışılıyor. Bu kapsamda Baltaş; yaşanabilirlik, yararlılık, beceriler, sahip olduklarımız ve iyilik hali (esenlik) konularıyla ilgili değerlendirmelerde bulunuyor ve öneriler getiriyor.

Bu yazıyla ilgisi açısından kitapta bahsedilen ve mutluluk üzerinde etkisi olan bazı konuların altını çizmek istiyorum: 

İçinde yaşanan toplum

Baltaş’a göre bir insanın mutlu olabilmesi için öncelikle içinde yaşadığı toplumda hoşgörünün (insanlar arasındaki ırk, cinsiyet, din, mezhep, kültür, cinsel tercihler konusundaki farklılık ve tercihlerin kabullenilmesi gerekliliği gibi) egemen olması gerekir.

Yine bir insan mutluluk için güvenli bir ortama ihtiyaç duyar. Asayiş, can güvenliği, medya, siyaset, sağlık, eğitim sistemi ve akademiye (bilime) güven, insanların birbirine güveni, adalet sisteminin ve kamu yönetiminin güvenilir olması, devlet kurumlarında yolsuzluğun olmaması, kamu ihalelerinin şeffaflığı ve güçlü demokratik süreçlerin varlığı, yaşayanlara güven verir.

Aynı şekilde fiziksel ortam (parklar, bahçeler, eğlenme ve dinlenme alanları, yaya, yürüyüş ve bisiklet yolları, ev ile iş arasındaki mesafelerin kısalığı, gürültü kirliliğinin olmaması vd.) ve sanatsal aktiviteler (tiyatrolar, sinemalar, müzeler, sanat galerileri, dans merkezleri vd.) de insanların yaşam doyumu üzerinde oldukça etkilidir.

İyimserlik veya olumlu tutum, enerjiyi olup bitmiş ve geride kalana değil, olacak olana ve ileriye odaklamaktır. Olumlu tutum içinde olanlar; şikâyet etmek, dış koşulları, kendini veya başkalarını suçlamak ve olumsuz olaylara takılıp kalmak yerine sorunun içindeki fırsatlara odaklanırlar.  

İş ortamı

İnsanın yaptığı işi sevmesi ancak buna anlam yüklemesiyle mümkündür. İşine anlam yükleyemeyen, geliştiğini hissetmeyen, işi üzerinde kontrol imkânı olmayan ve yöneticisinin ona insan olarak yeterince değer vermediğini hisseden bir kişinin mutlu olması zordur.

Sosyal hayat

İnsanın ailesi, iş hayatı, içinde yaşadığı toplum, yakın arkadaşları, sosyal çevresi içerisinde hayatına anlam verecek şekilde bir topluluğun parçası olması çok önemlidir. Bunu yaparken de dünyaya sadece almak için değil de vermek için de geldiğimizi unutmadan, insanlara katkı sunacak şekilde bir yaklaşım geliştirmek gerekir. Aynı şekilde “Bunun bana ne faydası var?” yerine “Bunun başkalarına ne faydası var?” şeklindeki bir yaklaşım, sosyal ilişkilerimizin verdiği doyum açısından bize büyük yararlar sağlayabilir.

Ekonomik koşullar

İşsizlik mutsuzluğun en önemli nedenlerinden birisidir. Bu nedenle insanların rahat iş bulabilecekleri bir ortam, mutlulukları için en önemli etkenlerden birisidir.

Ayrıca para, hayatı kolaylaştırmak ve standardı yükseltmek için bir araçtır. Yeterli paraya sahip olmak hayatı kolaylaştırır. Ancak temel ihtiyaçları karşılamaya yetecek kadarına sahip olduktan sonra paranın, insana getireceğini düşündüğümüzden daha az “fazladan mutluluk” getirdiğini de unutmamak gerekir.

Ev (barınma imkanları)

Yaşadığı ev, insanın kimliğinin ve kişiliğinin uzantısıdır. Dış dünyaya kapıyı kapatıp kendini yenileyeceği bir ortamda olmak, dünyanın telaşından uzaklaşarak stresten arınmış bir cennete girmek ve kiracı veya ev sahibi olarak evle ilgili her konuda söz sahibi olmak, insanın mutluluğu açısından oldukça önemlidir.

Kişisel algı (benlik algısı)

Mutluluk, yalnızca sahip olduklarımızın sağlayacağı değil, kendi iç dünyamızda gerçekleştirebileceğimiz ve hayat karşısında olumlu tutuma sahip olmakla şekillenen bir duygudur.

Bunun için sahip olmadığımız şeyler ya da değiştiremeyeceğimiz olaylar (örneğin geçmiş) yerine sahip olduklarımıza ve değiştirebileceğimiz olaylara (örneğin bugün ve gelecek) yoğunlaşmak, mutluluk açısından oldukça önemlidir. Bunun için gerekli olan psikolojik sermaye dört kavramdan oluşur: İyimserlik (olumlu tutum), umut, yılmazlık ve özyeterlilik.

İyimserlik veya olumlu tutum, enerjiyi olup bitmiş ve geride kalana değil, olacak olana ve ileriye odaklamaktır. Olumlu tutum içinde olanlar; şikâyet etmek, dış koşulları, kendini veya başkalarını suçlamak ve olumsuz olaylara takılıp kalmak yerine sorunun içindeki fırsatlara odaklanırlar. 

Umut, gelecekle ilgili olumlu beklenti içinde olmaktır. Umut, insanları hedefe odaklayan ve hedefe ulaşmak için alternatif yollar bulmaya yönelten enerjinin kaynağıdır.

Yılmazlık, bir zorluk ve sıkıntılı durumla mücadeleden sonra eski haline dönmek olarak tanımlanabilir. Güçlüklerle mücadele etmek, zorlukların üstesinden gelmek, başarısız olunca geri çekilip değerlendirme yapmak ve soruna başka bir açıdan yaklaşmak insanları yılmaz kılar.

Özyeterlilik, kişilerin bir işi yaparken başaracakları konusundaki temel inanç düzeyidir. 

Bunların yanında Baltaş, mutluluk konusunu doğrudan etkileyen olumsuz duygular ve mutsuzluğa neden olan etkenlerle ilgili olarak da çeşitli değerlendirmelerde bulunuyor.

Olumsuz duygular

Hayatımızda yalnızca iyi şeylerle karşılaşmıyoruz. Çok hoşumuza gitmese de yaşam boyunca çok sayıda olumsuz durumla da karşılaşıyoruz. Acar Baltaş, olumsuz kabul edilen ve duygu dünyamızı hoş olmayacak şekilde etkileyen duyguların gerçekte çok önemli işlevlere sahip olduğunu söylüyor. Buna göre örneğin korku ve kaygı; kişinin uyanık, enerjik, dikkatli ve disiplinli olmasını sağlar. Yine pişmanlık, insanı hayatı üzerinde düşünmeye ve gelecekte aynı şeylerle karşılaşmamak için davranışlar ve kararlar konusunda sorumluluk almaya yönlendirir. Aynı şekilde hayal kırıklığı, kişinin gerçekleştiremeyeceği hedeflerin arkasından zaman kaybetmesini önler. Mahcubiyet ve utanç duygusu, kişinin kendini sorgulamasını ve bu durumdan ders çıkartarak davranış ve tutumunu gözden geçirmesini sağlar. Yas duygusu, kişinin değer verdiği ilişkiyi gözden geçirmeye, anılarını tazelemeye ve o ilişki olmadan hayatını nasıl yöneteceği konusunda düşünmeye yönlendirir. Üzüntü ve sıkıntı da insanın daha akılcı düşünmesini, bir sonraki adımda seçenekleri daha iyi değerlendirmesini sağlar.

Uygun dozda yaşandığı ve kontrol edilebildiği ölçüde olumsuz duygular geliştiricidir. Ancak uzun süreli yaşanırsa çeşitli sorunlara neden olabileceklerini de unutmamak gerekir.

“Olumsuz duygularını yönetmekte zorlananlar, kendilerini veya başkalarını suçlar, yaşadıklarına takılıp kalır, başına gelenleri felaket olarak değerlendirir ya da duygularını uzun süre bastırır. Olumsuz duygularını yönetebilenler ise durumu kabullenir, olumluya odaklanır, yaşadıklarından ders çıkarır ve durumu nasıl yönetebileceğine yönelerek adımlarını yeniden planlar.”

Mutluluğumuzu doğrudan etkileyen hem dışsal hem içsel nedenlerin değişmesi ve düzelmesi için yeterli çabayı harcamazsak, bu koşullarda kendiliğinden mutlu olma şansımız yok gibi görünüyor. 

Neden mutsuz oluruz?

Gerçeklerle ilgili beklentilerimiz yaşadığımıza yüklediğimiz anlamı aşarsa ya da yaşadığımız gerçekliği başkalarının yaşadığına inandığımız gerçeklikle kıyaslarsak mutsuz oluruz. Yine geçmişe yüklenen anlam, geleceğe yüklenen değeri aşıyorsa insanlar mutsuz olurlar. Aynı şekilde kusursuzluğu hedefleyip sürekli her şeyin mükemmel olmasına çabalamak, kendini gereğinden fazla önemsemek ve hayatı gereğinden fazla karmaşıklaştırmak da insanı mutsuz eder. Yine olumsuz insanlarla çevrili bir ortamda yaşayan ve dolayısıyla çevreden sürekli olumsuz mesajlar alan kişiler de o olumsuzluğun bir parçası olurlar.

Mutluluk, ancak anlamlı bir hayatın peşinde olmakla ve yaşanmaya değer konularla mümkün olabilir. 

Bu nedenle kendinden fazla emin olmak ve düşüncelerinden ya da yaptıklarının doğruluğundan hiç şüphe duymamak doğru bir şey değildir. Tam tersine kişinin kendiyle ve görüşleriyle ilgili biraz kuşku duyması, düşüncelerine ve yaptıklarına eleştirel bir gözle bakması, farklı görüş ve eleştiriler için çevresindekilere şans tanıması, kişinin kendi gelişimi ve mutluluğu açısından çok önemlidir. Başarı kadar başarısızlık ve eksiklik de hayatın doğal bir parçasıdır ve insanın bunlarla da barışmayı öğrenmesi gerekir.

Sonuç

Altını çizdiğim bu noktalara ek olarak Acar Baltaş, insanların mutluluğunu derinden etkileyen iki temel gözlemi olduğunu söylüyor. Bunlardan birincisi, insanların büyük çoğunluğunun gerçek anlamda değerlerinin ne olduğunun farkında olmadıkları. İkinci olarak da hemen hiç kimsenin hayattaki varlık sebebini tek bir cümleyle ifade edemediği. Böyle olunca da insanların hayat yolculuğunda kılavuzsuz seyahat etmek durumunda kaldıklarını belirtiyor.

Değerler davranışlarımızın temelini oluşturur. Bu anlamda belki de mutlu olmayı öğrenme yolunda başlangıç noktası olarak bizim açımızdan hayatta önemli olan değerleri belirlememiz gerekiyor. Sonra da “Varlığımızın ne anlamı var? ve “Ne için yaşıyoruz?” sorularına kendi açımızdan tatmin edici birer cevap vermemiz. Özellikle bu sorulara vereceğimiz cevaplar, her sabah yataktan kalkarken bize güç verme, anlam duygusu oluşturma ve günlük etkinliklerimizin bir bölümü doğrudan bu sebebe hizmet etme konusunda yardımcı olacaktır. 

Bitirirken, ben bu yazıda nasıl mutlu olacağını bilmeyen, bunu öğrenmemiş/öğretilmemiş insanlar için kendi çabasıyla mutlu olma adına neler yapılabileceğini bir örnek üzerinden göstermeye çalıştım. Son derece geniş ve derinlikli boyutları olan bu konu hakkında birçok yöntem (eğitim, kitap, film, video, terapi vd.) olduğunu biliyoruz. Ben burada bunlardan yalnızca bir tanesini (kitap okuma) ve yalnızca bir kitap örneği üzerinden özetlemeye çalıştım. Doğaldır ki başka birçok yöntem ve araç var. Ancak bu aşamada özet olarak belki şunlar söylenebilir: Mutluluğun çevreyle/toplumla/devletle ilgili gereklilikleri için bu konuların (ekonomik koşullar, işsizlik, kamu güvenliği, özgürlük, demokrasi, hak, hukuk, adalet, çevre, yaşanabilir şehir vd.) farkında olmak ve ilgili kurumları insanca ve mutlu bir yaşamın olanaklarının yaratılması konusunda üzerlerine düşenleri yapmaları için zorlamak gerekiyor. Aynı şekilde bizimle, bireysel yaşantımızla ilgili konular (hayatta anlam bulma, değerlere sahip olma, kişilik, değişim, vd.) için de sürekli bir gelişim çabası içinde olmak çok önemli. Mutluluğumuzu doğrudan etkileyen hem dışsal hem içsel nedenlerin değişmesi ve düzelmesi için yeterli çabayı harcamazsak, bu koşullarda kendiliğinden mutlu olma şansımız yok gibi görünüyor.

*Hayatın Hakkını Vermek, Acar Baltaş, Doğan Kitap, 2020

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER