Muhalefet nasıl kazanır?
SİYASETBayramoğlu'nun "yeni siyasi zemin" olarak tanımladığı bu tabloyu başta CHP olmak üzere bir bütün olarak muhalefet, sadece gündelik sorunlara odaklanmak, onlara çözümler üretmek kadar; tüm topluma seslenecek bir siyasal söylem de üretmek zorundalar. Bir kez daha ifade etmek gerekiyor ki, Erdoğan’ın neden güçlü olduğunu, AKP’nin neden çok hala yüzde 30’larda olduğunu “açıklamak” çok kolay. Ama iktidar olmak açıklamaktan değil toplumu ve seçmeni bir bütün olarak anlamaktan geçiyor.
Karar gazetesinde son iki yazısında Ali Bayramoğlu, Erdoğan ve AKP iktidarının anlamı üstüne; Erdoğan ve iktidara eleştirel bakan herkes okumasında yarar olan değerlendirmeler var. Bu açıdan okunmasında özellikle yarar var.
Şunu eklemek isterim ki bu yazılar, Erdoğan, AKP ve onları destekleyen toplumsal kesimi sadece gazeteci olarak değil bir sosyolog olarak da yakından izleyen, takip eden, anlamaya çalışan laik kesimden gelen bir hocanın tespitleri. Anlama çabasının bu kadar az olduğu bir toplumda Bayramoğlu bu nitelikleri hala önem taşıyor.
Bayramoğlu ilk yazısında Erdoğan’ın iktidarının tarihsel perspektif içinde onu destekleyen toplumsal kesimler için anlamını analiz ediyor. İkinci yazısında ise dünyada dış politikada alanında yaşanan değişimleri ve bu büyük fotoğrafta Erdoğan’ın bu alanda izlediği politikayı ve bunun Erdoğan ve iktidarı destekleyenler tarafından nasıl okunduğunu analiz ediyor.
AÇIKLAMAK KOLAY, ASLOLAN ANLAMAK
Meramımı daha iyi anlatmak açısından Bayramoğlu’nun iki yazısından bölümler almayı yararlı görüyorum.
İlk yazında Bayramoğlu, Erdoğan’ın en beğenilen siyasi lider olarak araştırmalarda ilk sırada yer alma nedenini analiz ederken onu sadece bugün ya da son dönemle değil daha uzun bir tarihsel kesitte ve o bağlamda değerlendirmenin önemini bize sunar.
Bayramoğlu’nun;
“Kim ne derse desin, Erdoğan, son 20 yılda ülkede gerçekleşen tarihî bir değişimin ve sosyolojik bir dönüşümün simgesi ve taşıyıcısı olmuş, modernist cumhuriyet modelini ters yüz etmiştir. Kurucu cumhuriyet modelinin dışladığı, kenarda tuttuğu kesimleri sistemin merkezine taşıyan; kurucu modelin ayrıcalıklı gruplarıyla muhafazakâr, dindar kesimler arasındaki dengeyi sosyolojik bir eşitlenme hamlesiyle kuran; sistemi ve aktörleri buna göre baştan aşağı yenileyen; en önemlisi bu eşitlenme hâlini bir kimlik politikasına dönüştürüp dış politikadan iç politikaya sonuç veren bir özgüven söylemi üretebilen bir siyasetten ve aktörden söz ediyoruz. Ortada muhafazakar sağ kesimin karizmatik liderlerini, liderle özdeş kılınan siyasi kabarma dalgalarını, Menderes’i, Demirel’i, Özal’ı, Erbakan’ı aşan bir durum var.
Muhafazakâr kesim bu faktörü, her tür sosyal-ekonomik girdinin ve hukuk devleti sorunlarının önünde değerlendirmiştir.
Bunun önemini ise muhalif zihinler her zaman hafifsenmiştir.
İkinci faktör de, ilki kadar önemlidir. Bu faktör, Erdoğan’ın muhafazakâr-sağ kitleyi yıllar içinde izlediği siyasetle dönüştürme becerisidir. Laik muhafazakâr kesime inanç enjeksiyonu bu dönüşümün ilk evre ayağıdır. İkinci evre ise güç ve başarı tasavvuruyla siyaseti devletin sırtına yüklemesiyle ürettiği veya üzerine oturduğu, ülkedeki hâkim kimliği ifade eden yeni milliyetçi dalgadır.
…
Bunları gören, karşı siyaset üreten muhalefet olmadıkça durum pek kolay değişmez.”
satırları bize karşı karşıya olduğumuz durumu ya da Erdoğan liderliğini sadece açıklamakla değil daha uzun bir tarihsel çerçevede bakarak anlama çabasıyla aşılabileceğini gösteriyor.
Yine Bayramoğlu ikinci yazısında dünyada yaşanan gelişmelerin ulus-devletler için yarattığı tehdit ve fırsatları analiz ederken, bu “karmaşık” ortamda Erdoğan’ın Türkiye’yi konumlanmasının kendisini destekleyenler için anlamını analiz ediyor.
Bayramoğlu’nun;
“Erdoğan’ın siyasi anlamı, … yeni global dalgayı temsil etmesinden geliyor.
Şu iki husus önemli:
Erdoğan’ın otoriter güç siyaseti bu dalgaya uyumlu, doğrulanma/doğrulanma kaynaklarını bu dalgadan, bu dalgayı kuşatan global gelişmelerden alıyor, güç ve değer arasında ilişki kurarak onu tam temsil ediyor.
Muhafazakâr toplumsal eğilimler ve beklentiler, Erdoğan’ın üzerinde sörf yaptığı milliyetçilik, güçlü devlet ve gelecekle, yeni global siyasi iklimle kesişiyor. İlke yerine faydayı, demokrasi yerine güç ve başarıyı ödüllendiriyor. Milliyetçilik böyle tarif buluyor.
Global siyaset ve ülke siyaseti ilişkisi güçlü…
Yeni siyaset zemini bu…”
satırları ile Erdoğan’ın değişin karmaşık dünyada “lider” olarak kabul edilip, var olduğunu düşündüğü etkiden tatmin olduklarını söylüyor.
KENDİNE ELEŞTİREL BAKMANIN ZORUNLULUĞU
Bayramoğlu’nun bu iki yazısı Erdoğan’ı iktidara getiren tarihsel koşullar kadar, geldikten sonra onu iktidara getiren toplumsal tabanı nasıl dönüştürdüğünü anlamanın, iktidar adayları açısından iyi okunması ve analiz edilmesi gereğini ifade ediyor.
Bu açıdan, sadece günlük siyasete odaklanmak kadar tarihe ve kendine mesafe alarak bakmak da önem kazanıyor.
Buna en çok ihtiyacı olan parti de kuşkusuz Erdoğan’nın konuşmalarında sıkça kullandığı “CeHaPe Zihniyeti” söylemidir. Bu sadece bir söylem değil, yargılama ve suçlama da ifade etmektedir. Erdoğan bu söylem ile tabanının konsolide etmeyi amaçladığı açıktır.
İktidara yakın TV kanallarındaki tarihi dizileri, savunma sanayindeki başarılar, Erdoğan’ın dünya liderleri ile yakınlığı, yüzde 95’den fazlasını kontrol ettiği medya üzerinden sadece geçmişi kutsama değil aynı zamanda gelecek için de bir büyük anlatı inşa ediyor. Tüm bunlar sadece AKP değil MHP seçmeninin de sahiplendiği bir gelecek hayalidir.
Şunu kabul edelim ki, Erdoğan kendisi ifade etmese de, kimi danışmanları yeni bir devlet kurulduğunu ifade ediyor.
Ki, ben de uzun yıllar önce Erdoğan’ın ikinci kurucu babalık hayali olduğunu ifade etmiş, benzer temada yazılar yazmıştım. Açıkçası bu hedefe uygun pek çok adım da atmıştır.
Bu tarihsel süreç içinde 2015 ortasından itibaren MHP’yle kurduğu ilişki esas olarak; i)toplumsal sorunları siyasete taşıyan ve 2010-11’e kadar süren dönem; ii)kendi kültürel kimliğini topluma yukardan toplumsal mühendislikle empoze etmeye çalıştığı ve 2015’e kadar süren dönemden kopuşu iii) devletten aldığı kimi tavizler karşılığı devlete eklemlenmesi ve kuruşu felsefesinden koparak devlete eklemlenmesidir.
Şunu da ekleyelim, geçen yıl başlanan “terörsüz Türkiye” ile Cumhur İttifakı adını koymadan yeni bir vatandaşlık tanımı üzerinden Kürtleri de kapsayacak yeni bir kuruluş önerdiklerinini de görmek gerekiyor. Bunu daha önce "“Terörsüz Türkiye”, PKK’nın adımları ve muhalefetin sorumluluğu" başlıklı yazımda; "Özetle “terörsüz Türkiye”, toplumun ve siyasetin devrede olmadığı, devletin bizatihi Öcalan ile yürüttüğü ve Kürtleri de kurmaya çalıştığı “yeni bir devlet/cumhuriyet”in hukuki olarak eşit parçası yapmaya çalıştığı bir süreç içindeyiz."
Eğer bu varsayım doğru ise yakın zamanda yeni anayasa tartışmamız kaçınılmaz olacaktır.
Bayramoğlu'nun "yeni siyasi zemin" olarak tanımladığı bu tabloyu başta CHP olmak üzere bir bütün olarak muhalefet, sadece gündelik sorunlara odaklanmak, onlara çözümler üretmek kadar; tüm topluma seslenecek bir siyasal söylem de üretmek zorundalar.
Bir kez daha ifade etmek gerekiyor ki, Erdoğan’ın neden güçlü olduğunu, AKP’nin neden çok hala yüzde 30’larda olduğunu “açıklamak” çok kolay. Ama iktidar olmak açıklamaktan değil toplumu ve seçmeni bir bütün olarak anlamaktan geçiyor.
İlginizi Çekebilir