Meslek liseleri tartışmaları (1)
EĞİTİMÜst gelir gruplarından, iyi eğitim almış anne, babaların kendi çocuklarını meslek eğitimine yönlendirmeleri, göndermeleri emin olabilirsiniz çok ender görülen bir durumdur ülkemizde, hatta bırakın ülkemizi dünyada da çok sık görülen bir gerçek değildir bu.
Eğitim ekonomisi araştırmaları klasik öğretimin mesleki öğretime oranla yaşam boyu gelirinin (life cycle earning) yaklaşık iki kat daha yüksek olduğunu gösteriyor ama klasik eğitimin yatırım dönemi biraz daha uzun ve fakir aileler için zurnanın zırt dediği yer kısmen burası.
Bugün aslında ülkemizdeki çalışan çocuklarla ilgili bir yazı yazmayı planlıyordum, TÜİK geçtiğimiz günlerde “Türkiye’deki çocuklar 2024 istatistiklerle bakış” başlıklı bir araştırma yayınladı, bu araştırma içinde “Çalışan çocuklar” başlıklı bir bölüm de var, bendeniz de buradaki bilgileri fazla yorum yapmadan okuyuculara aktarmak istiyordum.
Hakkını çok yemeyelim, TÜİK kısmen haklı nedenlerden hep enflasyon hesaplarıyla gündeme geliyor ama aslında çok önemli araştırmalara da imza atmıyor değil zaman zaman
Ancak, o sırada Türkiye televizyon kanallarında ne var diye karıştırırken TV100’de Sodimer Başkanının katıldığı bir programa rastladım, konu mesleki eğitim, bu programda başkan Prof. Dr. Levent Eraslan’ın ifadeleri, önermeleri bana konuyu değiştirdi, çalışan çocuklar faciası başka bir yazıya kaldı.
Mesleki eğitim konusu çok boyutlu bir konu, ülkemizdeki gelir bölüşüm yapısı çok kabul edilemez noktalara geldiği gerçeği, genç işsizliğinin çok artması durumu, sanayinin işgücü talep yapısı ile çalışanların işgücü arz profili arasındaki büyük uyumsuzluk toplumda meslek eğitimini, meslek liselerini, hatta meslek eğitimini 4+4+4 sisteminin ikinci dördüne kadar indirme eğilimini güçlendirmeye yönelik bir talep yarattı.
Biraz önce ekranda dinlediğim Prof. Eraslan yeni mezun bir mühendislik mezununun ayda 35 bin TL ücret alabildiğini oysa oto tamircilerinde ya da inşaatlarda çalışan boyama ustalarının ücretinin yüz bin lirayı kolayca aştığını söylüyordu ve aileleri çocuklarını erkenden meslek eğitimine yönlendirmelerini öneriyordu.
Prof. Eraslan’ın ifadelerine kategorik olarak karşı çıkmıyorum, benzer talepleri, şikayetleri her gün farklı kesimlerden zaten işitiyoruz ama konunun başka boyutları da var ve bu boyutlar pek gündeme gelmiyor.
Ben bugünkü yazımda bu boyutlardan sadece bir tanesine özetle değineceğim, diğer boyutlara da başka yazılarda devam etmek isterim doğrusu yani bu yazıyı “Meslek liseleri tartışmaları (1)" diye okuyabilirsiniz.
Çevremize bir bakalım, ailelere çocuklarını mesleki eğitime yönlendirmelerini öneren kişilerin, kesimlerin kendilerinin çocukları acaba mesleki eğitim mi almışlar, bu aileler çocuklarını klasik üniversite eğitimine mi yönlendirmişler yoksa ortaokul ya da liseden hemen sonra kendi çocuklarını meslek okullarına mı göndermişler?
Üst gelir gruplarından, iyi eğitim almış anne, babaların kendi çocuklarını meslek eğitimine yönlendirmeleri, göndermeleri emin olabilirsiniz çok ender görülen bir durumdur ülkemizde, hatta bırakın ülkemizi dünyada da çok sık görülen bir gerçek değildir bu.
Düşük gelir gruplarına mensup aileler, yani düz Türkçe ile fakir aileler ise çocuklarını genellikle meslek okullarına göndermeyi tercih ediyorlar, bu tercihin altında ise kanımca iki temel neden yatıyor.
Birincisi çocuğun daha erken bir aşamada çalışmaya başlamasını, eve para getirmesini ya da çocuğun kendi ayakları üzerinde hemen durmaya başlamasını istiyorlar.
İkinci neden ise biraz daha komplike, ağırlıklı olarak sosyolojik boyutu biraz daha ağır basan bir konu, bu konuyu Fransa’da yaşamaya başladıktan sonra, burada yaşayan Türk işçilerinin çocuklarını, torunlarını gözlemledikçe daha bir iyi oturuyor kafama.
Evet, bu çocuklar da işgücü piyasasına erken girip ellerine para geçsin istiyorlar, ailelerinin yirmi beş yaşına kadar onlara destek olacak imkanları çok sınırlı, buna kuşku yok ama öğretim süreçlerinden “ben diplomat olayım, ben yüksek hakim olayım bir gün, avukat olayım, doktor olayım, öğretim üyesi olayım ileride” gibi bir talepleri pek yok (ender örnekler yok değil).
Bunun nedeni de sadece parasal değil, ailede, yakın çevrede pek örnek yok, özenecekleri aile büyükleri yok; doğup büyüdükleri evlerde orta çapta bir kitaplık da yok, hukuk fakültelerinde okuyanlardan gördükleri o kitapları çalışmak kültürlerinde pek mevcut değil.
OYSA, eğitim-öğretim süreçlerinin amaçlarından bir tanesi de, önemli bir tanesi ama, eğitimin toplumda sosyal asansör görevini görmesidir, insanlar iyi eğitimle sınıf atlayabilmelidirler, bizde buna klasik örnek Isparta’nın bir köyünden çıkıp en parlak döneminde (Alman hocalar dönemi) İstanbul Teknik Üniversitesinde mühendislik eğitim alan Süleyman Demirel’dir, İslamköy’den başbakanlığa, cumhurbaşkanlığına gitmek önemli bir sosyal asansör (İTÜ) örneğidir.
Düşük gelir gruplarına mensup ailelerin çocuklarına meslek eğitimini önerenler, haklı oldukları boyutlar var tabii, işin bu boyutuna pek girmezler genellikle.
Ben hayatımda sağlam bir diplomatik kariyerden gelen bir kişinin çocuğunu, torununu meslek lisesine yönlendirdiğine hiç rastlamadım mesela.
Eğitim ekonomisi araştırmaları klasik öğretimin mesleki öğretime oranla yaşam boyu gelirinin (life cycle earning) yaklaşık iki kat daha yüksek olduğunu gösteriyor ama klasik eğitimin yatırım dönemi biraz daha uzun ve fakir aileler için zurnanın zırt dediği yer kısmen burası.
Bu tartışmalar bana, biraz abartı payı ile, rahmetli Cem Karaca’nın “İşçisin sen işçi kal” şarkısını çağrıştırır nedense.
İlginizi Çekebilir