© Yeni Arayış

Leviathan’ın kör noktası: 185 yılın gölgesinde 399/2’nin adı var, hakkı yok

Bu yazı, PTT’de 399/2 statüsünde çalışan birisi olarak, yaşadığımız yapısal çıkmazı anlamlandırma çabasının ürünüdür. Günlük iş yoğunluğu içinde bire bir tanık olduğumuz adaletsizlikleri, felsefe ve sosyolojinin ışığında yorumlamaya çalıştım. Amacım, sadece bir şikayet dile getirmek değil, aynı zamanda sessizleştirilmiş emeğin sesini, teorik bir perspektifle güçlendirmekti. Çünkü inanıyorum ki, yaşadığımızı anlamlandıramazsak, onu değiştiremeyiz.

Devlet, kendini “tek bir beden” diye anlatmayı sever. Thomas Hobbes’un 17. yüzyılda tasvir ettiği "Leviathan" tam da bu bedenin ta kendisidir: korkudan doğan bir toplum sözleşmesiyle, bireylerin tüm gücünü devrettiği "ölümsüz tanrı-insan". Hobbes'a göre bu yapay dev, iç savaşı durdurmak, yaşamı güvence altına almak için var olur. Damarları kurumlar, sinirleri yasalardır. Peki ya bu dev, amacını unutur da kendi varlığını sürdürmekten başka bir şey düşünmezse? İşte o zaman Leviathan, yurttaşını koruyan bir devden, onu ezen hissiz bir canavara dönüşebilir.

PTT de bu "hissiz Leviathan"ın minyatür bir izdüşümüdür. Yönetim, kendi çalışanının nabzını duymaz oldu; hareket var, hayat yok. Masa başında yazılan her "düzenleme", sahadaki emeğin can damarını biraz daha sıkıyor. PTT, 185 yaşında. Yüzyılı aşkın bir kurumun geçmişiyle övünmek kolay; ama onu ayakta tutan insanların bugün ne yaşadığını duymak, o sesin içeriden yükselen çatlağa dönüştüğünü hissetmek o kadar kolay değil.

Biz geçici değiliz; bu kurumun kalıcı omurgasıyız. Görev tanımımız her geçen gün genişliyor: mektuptan kargoya, gişeden bankacılığa, tebliğden tahsilata... Ancak Carl Schmitt'in 20. yüzyıl siyaset felsefesine armağan ettiği "istisna hali" tam da burada devreye giriyor. Schmitt'e göre egemen, olağanüstü hale (istisnaya) hükmedebilendir. Modern yönetimler, bu istisna halini normalleştirir; sistemi meşrulaştırmak için sürekli bir "iç düşman" veya "dışarı atılacak grup" yaratır. Biz 399/2'liler olarak, bu teorinin canlı kanıtıyız. Yasal olarak "içerideyiz", kurumsal hafızada "varız"; ancak uygulamada haklar ve güvenceler söz konusu olduğunda Giorgio Agamben'in kavramıyla "istisnai" bir konuma, eşiğe itildik. Agamben, Schmitt'in bu fikrini alıp daha da ileri götürür. Ona göre modern iktidarın en tipik eylemi, "korumaksızın kaydetmektir". Yani bireyi, yasanın korumasından yoksun bırakırken, yine yasanın buyruğu altında tutmaktır. İşte tam olarak bu noktadayız: "Kayıtlı ama korunaksız"ız. Bir sabah genelge, akşam üstü yönerge... Adı değişen her işlem, fiiliyatta özlük zeminimizi aşındırıyor. Yasa her daim diri ve geçerli; ama emeğimiz giderek "çıplak hayat"a dönüşüyor.

Bu arada dünya, Zygmunt Bauman'ın tarif ettiği "akışkan modernite" içinde hızla dönüşüyor. Bauman'a göre artık hiçbir şey katı ve kalıcı değil; ilişkiler, kurumlar, işler sürekli bir değişim, akış ve belirsizlik içinde. Kurumlar her gün başka bir forma, hedefler başka metriklere evriliyor. Fakat biz, bu akışkanlığın tam ortasında sabitlenmiş durumdayız. Akışkan planın içinde donmuş insanlar: aynı mesai, katlanan sorumluluk, eksilen karşılık. Sistem giderek esniyor ve "akışkan"laşıyor; insan ise katı, hareketsiz ve "donmuş" bir nesneye dönüşüyor. Tam bir çağ çelişkisi...

Oysa bir kurum yalnız mevzuatla değil, inançla, anlamla ayakta kalır. Cornelius Castoriadis'in "toplumun hayali kuruluşu" dediği şey tam da budur. Castoriadis'e göre toplumlar, kendilerini kuran kolektif hayaller, anlamlar ve temsiller üzerine inşa edilir. PTT'nin kamusal ruhu da böyle bir ortak hayaldi: mektup, sadece bir zarf değil; aradaki güvenin, bekleyişin, insan hallerinin ta kendisiydi. Bir pul, bir telgraf, bir gişe penceresi... Bunların hepsi bu "hayali kuruluş"un somut parçalarıydı. Bugün o hayal, barkod ekranlarında titrek bir ışığa dönmüş durumda. Rakamlar var; anlam eksiliyor. Sayılar çoğaldıkça, bağ azalıyor. Castoriadis'in ruhu, Bauman'ın akışkan dünyasında buharlaşıyor.

Ve asıl kördüğüm tam burada başlıyor: yaklaşık 10 bin 399/2 KHK ile istihdam edilen Ptt Emekçisi, anlattığımız tüm nedenlerle aidiyet bağını yitirdi. İki temel şeyi aynı anda istiyor:

1. Açık, şeffaf, oyun dışı bırakmayan bilgi.

2. İnsana layık iş koşulları ve gerçek bir kariyer hattı ( gerekirse başka kuruma geçiş imkânı da dâhil.) 

Çünkü gerçek şu: PTT, her geçen yıl kamusal niteliğini daha fazla yitiriyor. Liyakat, artık sadece sözlükte kalan bir kelime; Varlık Fonu'na devredilmiş, kâr değil zarar açıklayan, o zararı da taşınmazlarını satarak kapatmaya çalışan bir kurumdan bahsediyoruz. Bir zamanlar kamunun omurgası olan yapı, şimdi kendi varlığını kemiren bir ekonomik organizmaya dönüştü. Hobbes'un "yaşamı korumak" için yarattığı Leviathan, kendi içinde "yaşamı kemiren" bir mekanizmaya evrildi.

Böyle bir tabloda geçiş talebi, yalnızca bir bireysel çıkış değil; ahlaki ve kamusal bir refleksin ta kendisidir. Bir kurum, kendini yeniden tanımlayamıyorsa, ona körü körüne aidiyet göstermek değil, ondan ayrılma hakkını talep etmek vicdanın sesidir. Bu talep "kişisel kaçış" değil; kamusal sağduyunun sınavıdır.

Çünkü bilgi, bu çağda en temel haktır. "Geçiş çalışması var mı, yok mu?" sorusunun yanıtı kulislerde, fısıltılarda değil, resmî kanalda duyulmalı. Buna rağmen söylentiler tavan yapmışken yetkili sendikalar ortada görünmüyor; emek için mücadele eden sendika (Haber-Sen) ise iktidar hiyerarşisinin duvarına çarpıp sağlam veriye ulaşamıyor. Bu tablo, bir örgütlenme aksı değil sadece; bilginin tekelleşmesi ve bir iktidar aracına dönüşmesidir. Bilgi yukarıda düğümlendikçe, aşağıda güvensizlik büyür; güvensizlik büyüdükçe kurum, kendi omurgasını kemirir.

Şunu açık yazıyorum: Biz yer değil, hak istiyoruz. Yıllardır kurumu taşıyan bu kalıcı statü, artık kalıcı itibara da kavuşmalı.

- Schmitt'in "istisna"sı olağan hâle geldiyse, bu olağanlığın adı adaletsizliktir.

- Agamben'in "korunaksızlığı"na çevrildiyse statümüz, ilk yapılacak iş koruma çemberini yeniden kurmaktır.

- Bauman'ın akışında sürüklenmeye son vermek için, öngörülebilir bir kariyer atlası, net geçiş kriterleri ve şeffaf takvim yayınlanmalıdır.

- Castoriadis'in "hayali" çökmeye yüz tuttuysa, hayali ayağa kaldıracak cümle de basittir: "Bu kurumun asıl sahipleri, onu ayakta tutanlardır."

Devlete ve PTT Yönetimi'ne Çağrımızdır: (Burada tüm PTT Emekçileri adına çağrıda bulunuyorum ki hepimizin fikri benzer biliyorum) 

Açıklayın: Geçiş olacaksa kriterleri, takvimi, kapsamı netleştirin; olmayacaksa gerekçeyi açıkça ortaya koyun. Bilgi, gücün değil, hakkın paydaşı olmalı.

Değerlendirin: 399/2'nin kurumsal hafızadaki yerini, Hobbes'un "yapay insan"ının gerçek nefesi olarak itibar ve hak düzeyinde teyit edin.

Yol Açın:Kendi içinde çözüm üretemiyorsanız, başka kurumlara liyakate dayalı, torpilsiz, kişisel ilişkisiz, herkesin önünde işleyecek bir geçiş kapısı kurun.

Bilgiyi Tabana İndirin:Sendikalar arası asimetrik erişimi kırın; "yetkili" veya "mücadeleci" ayrımı gözetmeden aynı veriyi, aynı anda paylaşın.

Çünkü bir kurumun itibarı tabelasında, bilançosunda veya 185 yıllık tarihinde değil; çalışanının yüzünde, emeğinin hakkıyla karşılık bulduğu o ışıltıda görünür.

Biz o yüzüz.

Ve 185. yılda sorumuz yeniden kayda geçsin:

Bu ülkede emeğin adı varken, neden geleceği yok?

Yazar Notu: Bu yazı, PTT’de 399/2 statüsünde çalışan birisi olarak, yaşadığımız yapısal çıkmazı anlamlandırma çabasının ürünüdür. Günlük iş yoğunluğu içinde bire bir tanık olduğumuz adaletsizlikleri, felsefe ve sosyolojinin ışığında yorumlamaya çalıştım. Amacım, sadece bir şikayet dile getirmek değil, aynı zamanda sessizleştirilmiş emeğin sesini, teorik bir perspektifle güçlendirmekti. Çünkü inanıyorum ki, yaşadığımızı anlamlandıramazsak, onu değiştiremeyiz.

----

Yararlanılan Kaynaklar

- Hobbes, Thomas. Leviathan. Çev: Semih Lim. Yapı Kredi Yayınları.

- Schmitt, Carl. Siyasal İlahiyat: Egemenlik Kuramı Üzerine Dört Bölüm. Çev: Emre Zeybekoğlu. Dost Kitabevi Yayınları.

- Agamben, Giorgio. Kutsal İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak Hayat. Çev: İsmail Türkmen. Ayrıntı Yayınları.

- Bauman, Zygmunt. Akışkan Modernite. Çev: Sinan Okan Çavuş. Can Yayınları.

- Castoriadis, Cornelius. Dünyaya, İnsana ve Topluma İlişkin Kendi Kendine Soruşturmalar. Çev: Hülya Uğur Tanrıöver, İletişim Yayınları.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER