© Yeni Arayış

Kurban kimin kurbanı?

2025’in ilk beş ayında konkordato ilan eden şirket sayısı, Türkiye genelinde 604’e ulaştı. Bu rakam, 2024’ün aynı dönemine kıyasla yaklaşık %38’lik bir artış anlamına geliyor.

Bayramlar, bir araya gelişin, paylaşmanın, dayanışmanın adıdır. Ama 2025 yılında Kurban Bayramı’na girerken, toplumun çoğu kesimi bu kavramlardan uzaklaşıp kaygı, güvensizlik ve yalnızlık içinde. Eğer bu fedakârlıkların sonunda bizi bekleyen bir "refah toplumu" değilse; hukukun üstünlüğüne dayalı, öngörülebilir bir ekonomi değilse; yapılan bunca kurbanın adı ancak boşa verilmiş emek olur.

Bayram sabahları, çocukluğumuzda apayrı bir sevinçle başlardı. Geceden ütülenmiş kıyafetlerin içine heyecanla girilir, kolonya kokan ellerle büyüklerin elleri öpülürdü. Harçlıkla alınan şekerlemeler, kapı kapı gezilen bayram ziyaretleri, herkesin birbirine “iyi bayramlar” dediği bir toplumsal dayanışma hissi... Bayram, sadece bir dini vecibe değil; aynı zamanda toplumsal bir nefes alma, kucaklaşma ve umut yenileme anıydı.

Ama artık o bayram sabahlarının yerini, daha uyanır uyanmaz açılan ekonomi haberleri aldı. Her yeni gün, zam haberleriyle, kapanan iş yerleriyle, dövizdeki dalgalanmayla başlıyor. 2025 yılında Kurban Bayramı'na girerken, havada maneviyat değil, ağır bir ekonomik yorgunluk ve belirsizlik kokusu hâkim. Hepimize bir “fedakârlık” çağrısı yapılıyor; ancak vatandaşın zihnindeki esas soru şu: Bu kurban, gerçekten kimin kurbanı?

Dezenflasyonun Bedeli: Üretimin Durma Noktası

Ekonomi yönetimi, bize bir dezenflasyon hikâyesi anlatıyor. Evet, baz etkisiyle yıllık TÜFE enflasyonu Mayıs 2025 itibariyle %35,41 seviyelerine geriledi (Son 12 ayın enflasyon hesaplamasından yüzde 3,74 olan Mayıs 2024 enflasyonu çıktı, yerine yüzde 1,53 ölçülen Mayıs 2025 enflasyonu girdi).. Ancak bu iyileşme, sokaktaki vatandaşın mutfağına uğramıyor. Zira yüksek faiz politikası, talebi kısmayı ve fiyatları kontrol altına almayı amaçlarken, beraberinde üretimi boğdu.

2025’in ilk beş ayında konkordato ilan eden şirket sayısı, Türkiye genelinde 604’e ulaştı. Bu rakam, 2024’ün aynı dönemine kıyasla yaklaşık %38’lik bir artış anlamına geliyor. Sanayi bölgelerinden gelen haberler, işletmelerin enerji maliyetleri ve daralan iç pazar yüzünden küçülmeye gittiğini, üretim hatlarını durdurduğunu ya da tamamen kapandığını gösteriyor.

Öte yandan, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi verilerine göre, 2025 Nisan ayı itibarıyla toplam takipteki bireysel kredi bakiyesi 56 milyar TL’ye ulaştı. Bu, 2024 sonuna göre %29’luk bir artış. Aynı dönemde KOBİ’lere kullandırılan kredilerde takip oranı %5,4’e yükseldi ki bu, 2021 sonrası en yüksek seviye. KOBİ’ler için bu tablo, sadece finansal bir daralma değil; aynı zamanda iflas tehdidi, üretimden kopuş ve kitlesel işsizlik riski anlamına geliyor.

Eğer fedakârlık, üretimin durması, esnafın kepenk kapatması, işçinin işsiz kalması ise, bu kurbanı yanlış yerde kesiyoruz demektir.

Siyasi Risk ve Ekonomik Güvenin Zedelenmesi

2025 yılı, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi açıdan da büyük çalkantılara sahne oldu. İstanbul’un seçilmiş belediye başkanının tutuklanması gibi siyasi gelişmeler, içeride toplumsal huzursuzluğu artırırken, dışarıda da yatırımcının güvenini sarstı.

Bu olayların ardından Türkiye’nin 5 yıllık CDS primi hızla yükseldi. Borsa İstanbul'da yabancı çıkışı artarken, Türk Lirası döviz karşısında yeniden değer kaybetmeye başladı. Yaşanan siyasi çalkantılar, Hazine ve Maliye Bakanı’nın New York’ta kurmaya çalıştığı tüm güven zeminini silip süpürdü.

Uluslararası doğrudan yatırımların 2024 yılında %32 azaldığı ve 2025’in ilk çeyreğinde bu eğilimin devam ettiği göz önünde bulundurulduğunda, ekonomik büyüme için dış sermayeye olan ihtiyaçla iç siyasi realitenin nasıl çatıştığı açıkça görülüyor. Ekonomik güven, rasyonel politikanın ve hukukun üstünlüğünün garantisindedir. Bu garanti zedelendiğinde, geriye sadece belirsizlik kalır.

Adaletsiz Yük Paylaşımı ve Gelir Dağılımındaki Uçurum

Bugün yaşadığımız sıkı para politikasının ve yüksek enflasyonun bedelini kim ödüyor? TÜİK’e göre 2025 yılı Mayıs ayında gıda ve alkolsüz içeceklerde yıllık enflasyon %32,87, konutta %67,43, ulaştırmada ise %24,59 olarak gerçekleşti. Bu rakamlar, temel ihtiyaçlara erişimin bile orta ve alt gelir grupları için giderek zorlaştığını gösteriyor. Aynı zamanda bankacılık sektörünün net kârı, 2025 yılının ilk çeyreğinde 2024'ün aynı dönemine göre %53 artarak 186 milyar TL’ye ulaştı.

Bu çarpıcı çelişki, bir tarafta geçinmeye çalışan, tasarruf olanağı olmayan, geliri her geçen gün eriyen halkı, diğer tarafta yüksek faizden kazanan sermaye gruplarını işaret ediyor. Enflasyonun yarattığı servet transferi, adaleti değil; ayrıcalığı besliyor. Bu da toplumsal huzursuzluğu derinleştiriyor.

Sonuç Yerine: Bayramlar Yeniden Bayram Olacak mı?

Bayramlar, bir araya gelişin, paylaşmanın, dayanışmanın adıdır. Ama 2025 yılında Kurban Bayramı’na girerken, toplumun çoğu kesimi bu kavramlardan uzaklaşıp kaygı, güvensizlik ve yalnızlık içinde. Eğer bu fedakârlıkların sonunda bizi bekleyen bir "refah toplumu" değilse; hukukun üstünlüğüne dayalı, öngörülebilir bir ekonomi değilse; yapılan bunca kurbanın adı ancak boşa verilmiş emek olur.

Umalım ki bu bayram, sadece etin değil; adaletin, güvenin ve ortak geleceğin de paylaşılacağı bir dönüm noktası olur.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER