Kılıçdaroğlu CHP’yi “devlet”le barıştırmak istiyor olabilir mi?
SİYASETOlası yeni Kılıçdaroğlu yönetimi, CHP’ye uygulanan baskıyı kırmak için iktidarla konuşan, müzakere eden bir siyaset izlemek ve devletin yasaklı çocuk olmaktan kurtulmak istiyor. Kılıçdaroğlu’nun kendisini bunu böyle ifade etmeyecek olsa da bu siyaset, iktidar/devlet blokunun çizdiği siyasi alanı kabullenmek olur. Genel merkez odaklı siyasetin özü ancak bu olabilir
30 Haziran’da görülecek davada 38. Olağan Kurultay’ın “mutlak butlan” gerekçesi ile yok sayılması durumunda önceki Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun partiyi kayyuma bırakmamak için başkanlığa dönmek istediğini artık biliyoruz.
Kılıçdaroğlu’nun diğer açıklamalarına baktığımızda, olası değişimin basit lider değişimi olmayacağını; CHP’nin siyasi önceliklerinden siyaset yapma tarzına kadar geniş bir yelpazede büyük bir değişim yaşayacağını da anlıyoruz.
Olası Kılıçdaroğlu liderliğinde CHP’de yaşanacak ilk değişim, partinin 20 Mart’tan itibaren hakla birlikte siyaset yapma stratejisinin sona ereceği. Yani çarşamba ve haftasonu mitingleri sona erecek.
Bu mitinglerin 19 Mart’ta gözaltına alınıp sonra tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuksuz yargılanmalarını ve iddianamelerinin bir an önce hazırlanması amacıyla düzenlendiğini düşündüğünde, olası yeni parti yönetimi bu öncelikten vazgeçecek görünüyor.
Bu yeni siyaset anlayışına göre, 19 Mart süreci ile ilgili genel merkez eksenli siyaset ile izlenecek ve olası gelişmelere göre tavır alınacak.
İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’nun kendisini ziyaret etikten sonra yaptıkları açıklamaları sonrası yaptığı serzenişi dikkate aldığımızda, o ve arkadaşlarının tutuksuz yargılanmaları konusunda açık bir tavır almayacağını da açık biçimde beyan etmiş olmaktadır.
Görünen o ki, olası Kılıçdaroğlu yönetiminin genel merkez eksenli siyasetinin merkezi, büyük ölçüde “devletle barışma” stratejisine dayanacak.
Ne demek istediğimi biraz açayım.
İktidar/devlet bloku, 2023 seçimleri öncesinde Cumhur İttifakı’nı “Yerli ve Milli” ilan ederken, tüm muhalefeti de bir anlamada gayri-milli yani öteki ilan etti.
İktidar/devlet blokunun Yerli ve Milli tanımı devletin çizdiği siyasi alanda, onun izin verdiği sınırlar içinde muhalefet yapmak anlamına geliyor. Bunu o dönemde “iç cephe”yi güçlendirme arayışı ile ifade etmişlerdi.
Ancak CHP’de ne Kılıçdaroğlu yönetimi ile ne de Özel yönetimi ile iktidar blokunun çizmek istediği bu siyasi alanı kabul etmedi ve kendi siyasetini sürdürdü.
Tabi sadece CHP değil muhalefet partilerinin büyük kısmı da buna dahildir. CHP ve diğer muhalefetin bu süreçte en büyük şansı, bu pozisyonlarını destekleyecek güçlü bir toplumsal muhalefetin varlığı olmasıdır.
Bu açıdan CHP başta olmak üzere muhalefetin en büyük şansı kadınlar başta olmak genç seçmen kitlesinin sayısının her yıl artışıdır. Bu durum muhalefet için şans, Cumhur İttifakı için ise büyük şanssızlıktır.
İşte bu gerçeklerden dolayı iktidar/devlet bloku, 2018’den sonra bir zamanlar devletin sahibi olmakla övünen CHP’yi adım adım kriminalize ederek bir anlamda “devletin yeni yasaklı çocuğu” ilan etme siyasetini devreye soktu.
O yüzden kendi medyasının da, siyasal söyleminin ana gündemi sürekli CHP oldu. Bugün CHP’nin yerel yönetimden genel merkeze kadar yaşadığı tüm baskının nedeni iktidar/devlet blokunun onu Yerli ve Milli muhalefet safına katma arzusudur.
Nitekim geçtiğimiz yıl Ağustos’tan itibaren sıkça ifade edilen “iç cephe”yi güçlendirme gerekliliği üzerine kurulan söylem, Yerli ve Milli muhalefeti tahkim etme aracından başka bir şey değildir.
İşte olası yeni Kılıçdaroğlu yönetimi, CHP’ye uygulanan bu baskıyı kırmak için iktidarla konuşan, müzakere eden bir siyaset izleyerek devletin yasaklı çocuğu olmaktan kurtulmak istiyor. Kılıçdaroğlu’nun kendisini bunu böyle ifade etmeyecek olsa da, böylesi bir siyasi tercih iktidar/devlet blokunun çizdiği siyasi alanda siyaseti kabullenmek olur. Genel merkez odaklı siyaset bu olabilir.
Olası yeni yönetimin böyle bir siyasallaşma tercihi, sadece CHP içinde ve çeperinde değil, siyasi ve toplumsal muhalefette de ciddi bir tepki doğmasına yol açar. CHP’de iç gerilimi ve bölünmeyi zorlayacak sonuçları ortaya çıkarabilir. Bu durum, CHP liderliğinde ortaya çıkan muhalefet enerjisinin de yok edilmesi demektir. Nitekim son 10 gün yaşanan tartışma bile buna hizmet etmiştir.
Açıkçası Kılıçdaroğlu’nun 13 yıllık genel başkanlık döneminde CHP’de hedeflediği ve kısmen başarılı olduğunu düşündüğüm ne yazık ki 4 Kasım 2023 gecesi kötü bir finalle sonlandı. Son günlerde kendisinin yaptığı açıklamalar üzerine sosyal medyada Kılıçdaroğlu aleyhine başlamış olan “Seni İstemiyoruz” kampanyası bile onun ve çevresini yeniden düşünmeye itmesini umarım.
Aklıselim siyasetçinin yapması gereken budur.
Yok eğer seçmene "nasıl olsa oy verirler" kibri ile; parti yöneticileri ve teşkilata da "bir kaç gün itiraz eder, sonra alışırlar" kibir ve yaklaşımı üzerine kurulacak yönetim anlayışı parti için de, Kılıçdaroğlu için de sonu hayal kırıklığı ile biten bir son olur.
Evet duruşma yarın. Mahkemenin nasıl bir karar vereceğini göreceğiz. Ama ben hala parti içinde bir ortak aklın, devreye girerek bütün bu tartışmaları boşa çıkaracağına olan inancımı korumak istiyorum.
Çünkü üzerinde konuşulan olasılığın gerçekleşmesi sadece CHP değil muhalefetin ve Türkiye’nin kaybetmesine yol açar. Kazanan iktidar bloku ve CHP içinde küçük iktidarlarıyla yetinen küçük bir azınlık olur.
İlginizi Çekebilir