Kemal Bey’e açık mektup
SİYASETGüncelde problem yaratan nokta Türkiye’nin tarihsel köklerinde yatan otoriter siyaset anlayışı, demokrasi kültürünün tam yerleşmemiş olması ve kurumlarının zayıflığıdır. CHP’nin başına geçtiniz ve kongreleri yeniden tertip ettiniz diyelim; partiniz iktidara yürüdüğünde gözünün üstünde kaşın var davası açılmayacağının bir garantisini verebilir misiniz?
Kemal Bey,
Haziran ayında CHP’nin kurultay davası görüşülürken, size bu köşeden “Değerli Kemal Bey” diye seslenmiştim. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu CHP’de kayyumların, mutlak butlanların yeri olmadığını belirtmiş ve iktidarın muhalefetsiz bir Türkiye yaratma arzularına prim vermemenizi rica etmiştim sizden. Bunu genç bir seçmeniniz olarak istemiştim.
Gelin görün ki o tarihte size “değerli” diyerek hitap etmiş olmam bile epey eleştiri konusu olmuştu. Toplum nezdinde nasıl bir izlenim bıraktığınızı varın siz hesap edin. Oysa ben sadece makamınıza duyduğum saygıyı dile getirmek için kullanmıştım.
Neyse…
Aradan geçen birkaç aylık zaman diliminde fikirlerinizin değişmediğini görüyorum. Tabi doğrudan kendi ağzınızdan dökülen bir ifadenize rastlamadım. Ama siz de yer yerinden oynarken çıkıp hakkınızda konuşulanları yalanlamıyorsunuz.
Gerçi bir teki hariç. Duayen gazetecilerden Saygı Öztürk, Sözcü’deki köşesinde yakın çevrenizden duyduğu kadarıyla duruşmanın hemen ardından partinin kapısına dayanma niyetinde olmadığınızı aktarmıştı. Ben açıkçası İstanbul’dakine benzer bir görüntü ortaya çıkmasını istemiyorsunuz diye yorumlamıştım.
Ancak Saygı Öztürk’ün yazısının yayınlandığı günün akşamında sosyal medya hesabınızdan bir açıklama yaparak iddiaların gerçek dışı olduğunu kaydettiniz. Bu daha vahim, zira mahkeme kararını alır almaz genel merkeze koşacağınız anlamına gelir.
Aylardır konuşulanlara rağmen CHP’nin başına mahkeme kararıyla geri dönme isteğinizin arkasında, anladığım kadarıyla iki önemli dinamik rol oynuyor. Yanlışsam düzeltebilirsiniz.
Birincisi, partinizin genel başkanlığından uzaklaşmanızda bir entrika olduğunu düşünüyorsunuz. Öyle ya aynı delege yapısı, üst üste seçim kaybetseniz de her şeye rağmen sizi seçerken şimdi ne değişmiş olabilirdi?
İkincisi, mahkeme, artık adına ne derseniz, mutlak butlan ya da kayyum kararı verirse, CHP’yi sizden daha iyi kimsenin güvenli bir limana yanaştıramayacağını değerlendiriyorsunuz. CHP’nin başına geçmemeniz durumunda, mahkemenin atayacağı kayyumun işleri daha da zorlaştıracağını düşünüyorsunuz.
Elbette hakkınızdır, kendi düşüncenizdir saygı duyarım.
Ama bilmenizi isterim ki genel başkanlık yarışını kaybetmenizin arkasında yatan bir kumpas söz konusu değildir.
Genel başkan değişiminin yaşandığı kurultayın hepimizin gözlerinin önünde gerçekleşmesi bir yana eşyanın tabiatı gereği olması gereken de buydu.
Kaybettiğiniz seçimlerin hesap defterini karıştıracak değilim, fakat Mayıs 2023 seçimleri Türkiye için kuşkusuz önemli bir kırılma noktasıydı. Türkiye, genel seçime doğru giderken en çok tartışılan konuların başında “bu son seçim olabilir” mevzusu geliyordu. İttifak ortağınız Meral Akşener de bunu aynı şekilde dillendirmişti hatırlarsanız.
Ben naçizane Türkiye’de seçim yapılmayacağı kanaatinde değilim, yalnız “son seçim” diye tartışılırken, iktidarın tekrar seçim kazanması durumunda, geri dönüşü olmayan bir şekilde otoriterizmin şiddetini artıracağı üzerinde duruluyordu.
Muhalefetin üstüne gidilerek etkisizleştirileceği konuşuluyordu. Rusya ve kimi doğulu despotik rejimlere yakınsayan bir sistem kurgulanacağından bahsediliyordu. Türkiye’nin artık bilinen anlamda sandık başına gitmeyeceği, küçük parçalara bölünmüş ve karikatürleşmiş etkisiz muhalefet partilerinin bütün gücü elinde bulunduran iktidarla asimetrik bir yarışa gireceği yorumlanıyordu.
İktidarın aşkın gücüne karşın muhalefetin lider dahi çıkaramayan bir yapıya dönüşeceği vazediliyordu.
Yani sandık konulacaktı ama ilanihaye aynı zümre tarafından yönetilecektik.
Böyle bir manzarada dünyanın en yüksek enflasyonunu iliklerine kadar hisseden, depremle büyük bir yıkım geçirmiş, hemen öncesinde pandeminin ağır koşullarını yaşamış ve gelinen noktada demokrasisi de tehlikeye düşmüş Türkiye’de, muhalefetin seçim kaybetmesinin önemli değişimlerin önünü açacağı ileri sürülüyordu. Keza iktidarın kaybetmesi durumunda da o ittifak bloğu için de tezler üretiliyordu.
Türkiye’nin kırılma anı olarak işaretlenen bir seçimi kaybetmeniz, en nihayetinde hem partinizde hem de içerisinde bulunduğunuz ittifak sisteminde mühim değişim ve dönüşümleri tetikledi.
Üstelik iktidarın yarattığı bütün olumsuzluklara paralel biçimde çok rahat kazanmanız gereken bir seçimi kaybettiğinizi de göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim.
Mayıs 2023 seçimlerine koşut tek koltuğunu yitiren siz olmadınız bu arada. Başını çektiğiniz Millet İttifakı paydaşlarından İyi Parti lideri Meral Akşener ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da seçimler sonrasında fitili ateşlenen değişim ve dönüşüm dalgasına kayıtsız kalamadı.
İyi Parti’nin mücavirinde başka partiler kuruldu. Kantara çıktığında, oylarının aşağı geldiğini gördü.
Gelecek Partisi ve DEVA’ya bir şey olmadı diyebilirsiniz. Evet, bu partilerde genel başkanlar yerinde duruyor. Ancak, DEVA ve Gelecek geldiği köken itibariyle CHP karşıtlığından siyaset devşiriyordu. Bütün kan uyuşmazlıklarına rağmen koltuk ihtirasıyla CHP’yle aynı ittifakta buluşmaları, hem taban oluşumuna ket vurdu hem de siyasetsizliğe doğru sürükledi onları.
En nihayetinde her geçen gün eriyorlar. Muhtemelen tabela partilerine dönüşecekler gibi duruyor.
Oysa özellikle DEVA’nın ilk zamanlarda yıldızı epey parlaktı. Belki kısa vadede iktidar namzeti değildi ama vatandaşa “AKP’den başka ikinci tercihiniz ne olabilir?” diye sorulduğunda “Ali Babacan’ın kurduğu parti olabilir” minvalinde cevaplar alınıyordu.
DEVA’nın ileride AKP’den doğan boşluğu kaplayabileceği konuşulurken şimdilerde aynı yere Yeniden Refah’ın yerleştiğini görüyoruz. Öyle ki yılların Saadet’i bile karşısında tutunamadı.
Demokrat Parti’yi değerlendirme gereği duymuyorum. Zaten yoktu, gene yok…
Gördüğünüz gibi koltuğunuzdan olmanın bir entrikayla alakası yoktur. Mayıs 2023 seçimlerinin tetiklediği kuvvetli bir dalga, Millet İttifakı’nın tüm paydaşlarını etkilemiş durumdadır. Aslına bakarsanız kurultayı geciktirerek falan bu güçlü dalgaya en çok direnen de siz oldunuz.
Burada diyebilirsiniz ki, o zaman ben niye kaybettim?
Açıkçası bu üzerine uzun uzadıya tartışma gerektiren bir konudur. Ama ben kendimce birkaç maddede özetleyebilirim.
Birincisi, ortaya bir iddia koymadınız. Bildiğiniz gibi siyaset biraz da uzun vadeli iddialar koyma işidir. Ancak siz bir dönem cumhurbaşkanlığı yapacağınızı, zaten yaşınızı başınızı aldığınızı ve artık bir beklentinizin olmadığını vurgulayarak seçime gittiniz.
İkincisi, Türk siyaseti, isminizin yanında anılacak sözlerin siyasetidir bir ölçüde. Mesela Süleyman Demirel denilince hemen herkesin aklına düşen meşhur cümleleri vardır. Benzer şekilde Bülent Ecevit ya da Necmettin Erbakan’ın da adının yanına hemen eklenebilen sözleri vardır. Sizde böyle bir durum göremedik.
Etkili söz üretmenin tabi şöyle bir alametifarikası var. Rakiplerinizle siyaseten boy ölçüşebilmenizi sağlar. Sizin üzerine olumsuz anlamlara gelebilecek veya bir biçimde pejoratif manalar yüklenen o kadar söz atıldı ki –Bay Kemal gibi- hepsi üstünüze yapıştı. Oysa etkili sözler üretip karşılık verebilseydiniz, en basitinden ne seçim sürecinde montaj videolarınız rağbet görürdü ne de halen SGK’yı batırdığınızdan bahis açılırdı.
Üçüncüsü genel başkanlık yaptığınız yıllar boyunca aktif bir politikacıdan ziyade daha önce de telaffuz edildiği şekliyle edilgen bürokrat tavrınızla dikkat çektiniz. Örneğin 2017 yılında düzenlenen referandumda olduğu gibi etkili bir duruş beklenen zamanlarda sürekli pasiflik ve sakinlik aşılamanız hoş karşılanmadı.
Belki de en önemlisi kendi partililerinize bile yeri geldi kendinizi kabul ettirmekte güçlük çektiniz. Mesela helalleşme diyerek başlattığınız mevzuda, CHP’nin tarihsel olarak dahli bulunmayan pek çok hususta sorumluluk altına girdiniz. Sırf karşı mahalleye göz kırpabilmek amacıyla Atatürk düşmanı, Kürtçü, Siyasal İslamcı kimlikleriyle bilinen kimseleri partinize doldurdunuz. Ergenekon’un Adalet Bakanı’nın badem bıyığını kesip CHP listelerinden milletvekili yaptınız. Bunlar CHP seçmeninin kolay hazmedebileceği konular değildi.
Neden kaybettiğiniz daha çok tartışılacaktır, öte yandan CHP’nin başına geçip en aşağıdan başlayarak bütün kongreleri yeniden ve düzenli biçimde yapmanız mevcut sorunları çözmeyecektir. Zira CHP’nin kongrelerinde zaten bir şaibe yoktur.
Güncelde problem yaratan nokta Türkiye’nin tarihsel köklerinde yatan otoriter siyaset anlayışı, demokrasi kültürünün tam yerleşmemiş olması ve kurumlarının zayıflığıdır. CHP’nin başına geçtiniz ve kongreleri yeniden tertip ettiniz diyelim; partiniz iktidara yürüdüğünde gözünün üstünde kaşın var davası açılmayacağının bir garantisini verebilir misiniz?
Tosya ve Gemerek’ten gelen yargı kararlarıyla CHP’nin dizayn edilmeyeceğini söyleyebilir misiniz?
Açık konuşalım. Bunları ne garanti edebilirsiniz, ne de söyleyebilirsiniz.
O nedenle iktidarın oyun planlarına odun taşımayı bırakmanızı tavsiye ediyorum. Türkiye şu anda kritik bir kavşağa yanaşmış haldedir. Ya demokrasinin kâğıt üstünde kaldığı bir sisteme merhaba diyecektir, ya da rejimin demokrasiye evrilmesi için çaba harcayacaktır.
Bu noktada partinizin ve toplumun sizden beklediği, tecrübeli bir lider olarak ağabeylik yapmanızdır. Hikmet Çetin, Murat Karayalçın ve geçtiğimiz süreçte aramızdan ayrılan Altan Öymen, her daim ağabeylik rolünü üstlenerek yol gösterdiler. Parti içi çatışmaları körüklemek yerine CHP’de birleştirici ve bütünleştirici bir pozisyon almayı tercih edebilirsiniz.
İlginizi Çekebilir