© Yeni Arayış

İsrail’in İran Saldırısı Türkiye’ye Neler Söylüyor?

İran ordusunun yaşadığı şoktan ders alarak Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik bazı değişiklikleri şimdi yeniden ve ciddiyetle tartışmak gerekiyor.

Bu operasyonun, yalnızca yüksek teknolojili bir hava saldırısı olarak değil, aynı zamanda klasik hava gücünün, gayrinizami harp unsurlarının (yerel işbirlikçiler, sabotaj birimleri vs.) ve yüksek kapasiteli istihbarat ağlarının senkronize biçimde işletildiği bir müşterek savaş modeli olarak uygulandığı anlaşılıyor.

İsrail’in İran’a yönelik gerçekleştirdiği ve halen devam eden yüksek yoğunluklu hava harekâtı, bölgedeki tüm orduların, bu arada Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısal ve zihinsel hazırlık durumunu sorgulamamız için bir vesile olmalı.

İsrail’in saldırısı, seferber edilen askerî taktikler, istihbaratın derinliği ve çok-yönlülüğü ve koordinasyon/senkronizasyon kabiliyeti açısından başarılı bir harekat. Bu saldırının en çarpıcı sonucu, İran ordusunun maruz bırakıldığı şaşkınlık ve dağınıklık hali. Muhtemelen bu sonuç, İsrail’in harekat planlamalarında özellikle niyetlenilmiş olmalı.

Almanların II. Dünya Savaşı’ndaki Blitzkrieg (yıldırım harbi) doktrinin hedef/nokta isimlere yöneltilmiş suikast teknikleriyle desteklenmiş/zenginleştirilmiş yeni bir versiyonu ile karşı karşıya gibiyiz.

İran’ın kalpgâhına yönelen bu şok vuruşu, yalnızca İran için değil, Türkiye gibi bölgesel aktörler için de önemli dersler barındırıyor.

İsrail, saldırının ilk aşamalarında özellikle İran’ın komuta kademesini hedef aldı. Genelkurmay Başkanı da dahil olmak üzere birçok üst düzey askerî yetkili doğrudan etkisiz hâle getirildi. Bu kişilere dair anlık konum bilgilerine ulaşılması, ya İran’ın güvenlik ve istihbarat sisteminin tamamen çöktüğünü ya da ülkenin en kritik noktalarına kadar sızmış yerli işbirlikçilerin faaliyette olduğunu gösteriyor.

İsrail’in savaş uçakları, İran’daki hedeflere ulaşmak için yaklaşık 1100 ila 1500 kilometrelik bir mesafeyi kat etti. Ancak bu sadece düz bir uçuş mesafesi. Savaş uçakları bu tür uzun menzilli harekâtlarda yalnızca hedefe gidip gelmekle kalmaz; aynı zamanda manevra yapma, hedefe kilitlenme, karşı önlemlerden kaçınma ve gerektiğinde yeniden saldırı düzenleme gibi görevleri de yerine getirmek zorundalar. Tüm bu faktörler hesaba katıldığında, operasyonun toplam uçuş mesafesi savaş yüküyle birlikte 2500 ila 3000 kilometreye kadar çıkabilir. Bu tür bir mesafeyi yakıt ikmali yapmadan katetmek savaş uçakları için teknik olarak olanaksız. Bu noktada devreye ABD faktörünün girdiği anlaşılıyor. Muhtemelen Amerikan Hava Kuvvetleri, İsrail uçaklarına Irak ve Suriye hava sahasında ve/veya Basra Körfezi yakınlarında yakıt ikmali desteği sağladı.

Bu operasyonun, yalnızca yüksek teknolojili bir hava saldırısı olarak değil, aynı zamanda klasik hava gücünün, gayrinizami harp unsurlarının (yerel işbirlikçiler, sabotaj birimleri vs.) ve yüksek kapasiteli istihbarat ağlarının senkronize biçimde işletildiği bir müşterek savaş modeli olarak uygulandığı anlaşılıyor.

Harekâtın planlamasından icrasına kadar geçen süreçte görülen bu bütünlük; hava gücünün etkili kullanımını, istihbaratla sağlanan hedef doğruluğunu ve sonuç alıcı zamanlamayı mümkün kılmış görünüyor. Her biri tek başına önemli olsa da, bu üç unsurun aynı hedef doğrultusunda, kusursuz denebilecek bir koordinasyonla birleşmesi, operasyonu askeri açıdan başarılı ve stratejik olarak etkili kılıyor.

Öte yandan, İsrail’in başarısının temelini yalnızca gelişmiş silah sistemleri ve yabancı destek ve işbirliği oluşturmuyor. Belki daha önemli bir mesele, bu teknik kapasitenin stratejik hedeflere etkinlikle yönlendirilmesini sağlayan disiplinli ve rasyonel süreçlerle işleyen bir askerî yapılanma ve insangücü. İsrail ordusu, erinden pilotuna, teğmeninden Genelkurmay Başkanı'na kadar çalışan bir hiyerarşik zincir içinde hareket ediyor. Emir-komuta birliği işliyor, kurumlar birbirinin yerine geçmeye çalışmıyor, sistem kişilerin değil, kuralların ve ilkelerin üzerine kurulu.

Bu noktada, açıkça başarısız olan İran ordusunun durumundan çıkartılması gereken bazı dersler var. Önemli isimleri etkisiz hale getirilen İran ordusunun emir-komuta sistemi felç edilmiş durumda. Bu durum, orduların her şeyden önce insan unsuruyla var olduğunu hatırlamamıza neden olmalı. Ne kadar çok silahınız olursa olsun, insan kaynağınız yoksa, ya da liyakatsizse veya  karar verici kadrolarınız felç olmuşsa, hiçbir sistem işlemeyecektir.

İran ordusunun yaşadığı şoktan ders alarak Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik bazı değişiklikleri şimdi yeniden ve ciddiyetle tartışmak gerekiyor. Bence bu iş için başlangıç fikri şu olmalı: Bilerek veya bilmeyerek yanlış anlaşılan “sivil üstünlüğü” veya “demokratik sivil kontrol” ilkesinin bir bozulmaya uğratılmış olarak gayet kaba/vülger biçimlerde işleyen bir  “askerlerin burunlarını sürtmek” suretine dönmüş hallerinden, bu hallerden türeyen uygulamalardan acilen vazgeçilmeli.

Anayasamıza göre savaşta başkomutan olan Genelkurmay Başkanının ve içinde yüzyıllık bir tarihsel bilgi birikimi ve tecrübe barındıran Genelkurmay Başkanlığı karargâhının elinden alınan yetkilerin tevdiiyle tekrar güçlendirilmesi bunların başında geliyor. Kuvvet Komutanlıklarının Genelkurmay Başkanlığı ile olan bağının güçlendirilmesi de bu çerçevede değerlendirilmeli. Bu bağın personel, harekat ve istihbarat alanları başta olmak üzere tekrar güçlendirilmesi elzemdir.

Harp Okullarının Kuvvet Komutanlıklarının emir-komuta sisteminden çıkartılarak MSB/MSÜ çatısı altına alınması uygulamasına son verilmesi de bence bir başka aciliyet. Zira, Hava Kuvvetleri Komutanı F-16 pilotunun, Kara Kuvvetleri Komutanı Mekanize Piyade Bölük Komutanının ve Deniz Kuvvetleri Komutanı da bir fırkateyn komutanının hangi niteliklere sahip olması gerektiğini en iyi değerlendirecek makamdır.

Buraya askerî hastanelerin ve askerî tabipliğin tasfiyesini eklemek gerekir. Halen TSK, askerî sağlık sistemi olmayan sayılı ordular arasındadır.

Bunlar, hemen ve derhal yapılabilir.

Anlamlı bir sivil-siyasi kontrol için verimli yolların neler olacağı ise ayrıca düşünülmelidir.

Biraz daha uzun bir vadede, bugünkü sair organizasyonel çarpıklıkları düzeltilmiş, profesyonel sınırlarına çekilmiş ve bu sınırlar içinde nitelikli iş gören, kaliteli bir insan gücüne sahip, personeli demokratik hukuk devleti ilkelerini içselleştirmiş, özsaygısı yüksek ve halkına saygılı bir ordu yaratmak için geç kalmış sayılmayız.

Kendi komuta merkezlerimizin vurulduğu bir sabaha uyanmak utanç verici olur.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER