© Yeni Arayış

İsrail-İran ve Ortadoğu

Ortadoğu 1990 yılında Saddam’ı Kuveyt’i işgale yönlendirmesiyle başlatılan, BOP ‘un ilk adımı sayılacak Körfez Savaşı ile yeni bir sürece girdi.

Türkiye açısından hızla dikkate alınması kaçınılmaz olan bir başka gerçeklik ise Fırat ve Dicle sularının, önümüzdeki yıllarda bölgede yaşanılabilecek kuraklık nedeniyle, pazarlık konusu yapılma olasılığıdır. Değişen iklim koşulları ve küresel kuraklık tehlikesinin, Bölgede su kaynaklarını petrolden daha önemli bir konuma getirme olasılığı giderek artıyor.

Kurtuluş savaşını yöneten askeri kadroda yer alan, subaylar arasında Ortadoğu’da savaşanların sayıları, sanıldığından daha fazladır. Mustafa Kemal Paşa Yıldırım Orduları ve 7.Kolordunun Komutanıydı. Mareşal Fevzi Çakmak 2.Ordu komutanlığı yaptı. İsmet Paşa ise 4.ve 7.Orduda Kolordu Komutanlığı görevi yaptı. İttihatçıların önde gelen isimlerinden Cemal Paşa, merkezi Suriye’de bulunan 4.Ordu’nun da komutanlığını üstlenmişti.

Bazı çevrelerin günümüzde eleştirdikleri ihtiyatlı bu yaklaşımı, dönemin koşullarına göre değerlendirmek zorundayız.  İsrail’in İran’a saldırısı ucuz kahramanlık sevdalılarının Ortadoğu’da giderek tırmanan gerginlikten yararlanarak, gündeme gelme isteklerini su yüzüne çıkardı.

Aslında hamaset dolu popülist söylemler, Türkiye’nin gerçek kurucu önderlerinin bir kez daha saygıyla anılmasını sağladı. Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının savaş meydanlarında kazandıkları tecrübelerin etkisiyle, Türkiye’yi mümkün olduğunca Ortadoğu siyasetinden uzak tutarak, bölgedeki yerini gerçekçi yaklaşımla belirledikleri ortaya çıkıyor. Ancak şimdi başka bir evreye geçildiği de akıldan çıkarılmamalı. Türkiye’yi yönetenler; Ortadoğu politikalarını belirlerken 1.Dünya savaşı sonunda ortaya çıkan, siyasal sınırların hangi koşullarda oluşturulduğu gerçeğini unutmamalılar.

Günümüzdeki gelişmelerin gerçek nedenlerinin, bilimsel yöntemlerle belirlenmesi şart. Dini ve mezhepsel bakış açılarıyla, -belki- bir süreliğine inançlı kitlelerin peşlerinden sürüklenmesini sağlayabilirler. Ancak bu durumun uzun süreli olamayacağı unutulmamalı. Aksine tutum  acı veren sonuçlarla karşılaşma olasılığını arttırabilir.

Öncelikle İsrail’in Gazze’de günümüzde kabul edilmesi olanaksız bir takım gerekçelerle başlattığı, soykırımla eş değer baskı ve sindirme politikasının nedenlerinin irdelenmesi gerekiyor. Hayatlarını kaybeden  masum on binlerin, Bölgeden geçmesi tasarlanan yeni bir ticaret yolunun kurulumu ile ilişkisi vurgulanmadan, sağlıklı değerlendirme yapılamayacağı çok açık.  

ABD-İngiltere ikilisinin tasarladıkları, Hindistan’dan başlatılacak yeni bir İpek Yolu’nun Akdeniz’e ulaşan, uç noktası olarak Gazze düşünülmüş olabilir. Özellikle ABD Başkanının gerçeği gizlemek adına Gazze’yi tatil merkezi yapma isteğini öne sürmesi, bu varsayımı güçlendiriyor.

Ortadoğu 1990 yılında ABD’nin Saddam’ı Kuveyt’i işgale yönlendirmesiyle başlatılan, BOP ‘un ilk adımı sayılacak Körfez Savaşı ile yeni bir sürece girdi. Enerji kaynakları ve ticaret yollarının denetimini ele almayı amaçlayan ABD önderliğindeki koalisyon, Irak’ın bölünmesinin adından, var gücüyle Suriye’ye yüklendi.

Türkiye’nin  desteğini de alan, bu ülkenin Sünni mezhebini benimseyen muhalif grupları , sonunda Rusya’nın askeri güçlerini Suriye’den çekmesiyle iktidara geldiler. Yirmi yılı aşkın bu süreçte; ülkenin Kuzeyindeki Türkiye ile sınırı bulunan bölgelerde, özerkliği benimsenen  siyasal Kürt oluşumu hayata geçirildi.

Körfez savaşının ardından Irak’ın Kuzeyinde devletleşen bu bölgeden sonra yaşananlar, geçmişte Batı ile ilişkileri çok sınırlı iki ülke olan Irak ve Suriye’de Batı yanlısı yönetimlerin ortaya çıkmasıyla sonuçlandı.

Suriye’deki son gelişmelerden çok kısa süre öncesinde kamuoyunun beklemediği şekilde ortaya atılan, “barış” çağrısı ile Türkiye’de de yeni bir süreç başladı.

BOP tasarımının Suriye’deki rejim değişikliğinin ardından geldiği bu aşamada, gündemin İran’la sürmesini, salt bu ülkenin nükleer silah yapımına dayandırmak, gelişmeleri yeterince açıklayamıyor.

Suriye’de yeni yönetim döneminde entegrasyonun sağlandığının öne sürülmesi, Kamışlı ’da toplanan kongrede; katılımcıların İran, Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürt toplumlarının geleceğini görüştüklerinin açıklanması, Türkiye’nin bölgeye ilişkin politikasını gecikmeden belirlemesi gerektiğini gösteriyor.

İsrail’in askeri operasyonlarla almaya çalıştığı inisiyatifin, Bölgede yüzlerce yıl süren ticaret yolları ile enerji kaynaklarının denetimini amaçladığı çok açık. Türkiye açısından hızla dikkate alınması kaçınılmaz olan bir başka gerçeklik ise Fırat ve Dicle sularının, önümüzdeki yıllarda bölgede yaşanılabilecek kuraklık nedeniyle, pazarlık konusu yapılma olasılığıdır. Değişen iklim koşulları ve küresel kuraklık tehlikesinin, Bölgede su kaynaklarını petrolden daha önemli bir konuma getirme olasılığı giderek artıyor.

İktidara yakın çevrelerin dile getirmeye çalıştıkları, Yeni Osmanlıcılık ya da muhalefetin 70’li yılların FKÖ yapılanmasına duygusal yakınlık içeren söylemleri yerine yeni bir ortak payda oluşturulması kaçınılmaz hale geliyor.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER