© Yeni Arayış

İktidarın oyunu, CHP’nin açmazı

Komisyon çalışmaları sırasında CHP; devletin kurucu partisi olma bagajıyla güncel arasında sıkıştırılmaya çalışılacaktır. CHP, yeterince milliyetçi olamama veya sol olamama gibi eleştirilerle sık karşılaşacaktır.

Madem CHP’nin varlığı komisyon için bu kadar önemli o zaman bir şeyler daha koparılmalıydı diye düşünüyorum. Bu kadar zamandır yok hükmünde addedilen CHP, birden kıymete biniverdiyse oylamada nitelikli çoğunluğun kabul edilmesi dışında bir şeyler alınabilirdi.

Türkiye, kuşkusuz, yakın dönem siyasî tarihinin en önemli kırılma evrelerinden birisini geçiriyor. İktidarın “Terörsüz Türkiye” diyerek çıktığı yolda; cumhuriyetin ulus devlet projesinden geri dönüş, etnik çeşitlilikleri Sünni bir İslam yorumuna hapseden ümmet tasarımı ve günümüzün federal yönetimlerine benzeyen klasik dönem Osmanlı millet sistemi üzerine tartışılıyor.

Kamuoyunda konuşulanlara karşılık, iktidar kanadından yapılan açıklamalarda “terörü bitiriyoruz” mesajları verilerek ortam yatıştırılmaya çalışılsa da toplumun kimi duyarlılıkları tetikleniyor. Özellikle sürecin nereye savrulacağının tam olarak bilinmemesi nedeniyle girilen her safhada toplumun hassasiyet zincirine yeni bir halka ekleniyor.

İktidarın kurduğu oyun planında, toplumsal tabandan yükselen sesler sadece AKP ve MHP’yi de hedef almıyor. Komisyon tartışmalarından itibaren “Terörsüz Türkiye” paketiyle sunulan modelle iktidar kanadı, CHP’yi de nişan tahtasına çivilemiş durumdadır.

Komisyona katılmayı kabul ettiği için CHP’yi “ihanetle” dahi itham eden bazı çevreler dikkatlerden kaçmıyor. 

Kanımca iktidar paydaşlarının “Terörsüz Türkiye” gündemini, CHP’yi de içine alacak biçimde parlamento sıralarına taşımasının en belirgin özelliği de bu noktada ortaya çıkıyor. İyimser bir bakış açısını koruyarak, komisyonun geniş bir tabana oturması ve dolayısıyla rıza üretmesi bağlamında, CHP’nin de dâhil edildiğini öncelikle söyleyeyim. Ancak burada sadece saf bir iyimserlik üzerinden gidemeyiz.

İktidar paydaşları, uzun yıllardır olduğu gibi, CHP’nin Kürt meselesi türünden Türkiye’nin artık kangrene dönüşen sorunlarında bazı sıkışıklıklar üreteceğini öngörmüş olmalı. 

Bir kere CHP, tarihsel olarak her daim milliyetçi çevreler tarafından yeterince milliyetçi olamamakla sol kesimlerce de tam anlamıyla solcu olamamakla eleştirilen bir partidir. Bu yönüyle CHP, komisyona yeşil ışık yaktığı andan itibaren milliyetçilik üzerinden topa tutulacağından ilgi odağı haline gelecekti. Ki öyle de oldu.

Komisyonun önünü açan da, bu süreci ilmek ilmek dokuyan da iktidar sonuçta. CHP’nin bir dahli yok. Ama komisyonla beraber tartışmaların yoğunlaştığı yer, iktidardan, milliyetçilik kanalıyla hırpalanan CHP’ye doğru kaydı.

CHP, komisyona katılmakta ayak diretseydi de farklı bir şey olmayacaktı. Bu sefer de “sen ne biçim sol partisin?” denilerek hücum edilecekti.

İktidar, CHP’nin tarihsel bakımdan aşil topuğunu çok iyi bildiği için bir hamleyle sarayın üstünde çakan şimşekleri ana muhalefetin genel merkezine doğru sürükleyiverdi.

Komisyon çalışmaları sırasında CHP; devletin kurucu partisi olma bagajıyla güncel arasında sıkıştırılmaya çalışılacaktır. CHP, yeterince milliyetçi olamama veya sol olamama gibi eleştirilerle sık karşılaşacaktır. İktidar da CHP’yi tam da bu noktadan hedef alıp “siz zaten tek parti döneminde de…” diye başlayan meşhur beylik cümlelerini kurup sorunların konuşulmasını engelleyecektir. Bu yolla sorunları çözemeyen, ele dahi alamayan ve belki süreci tıkayan bir CHP imajı yaratılmaya çalışılacaktır.

Açıkçası CHP’nin Alevi meselesi, Kürt sorunu, başörtüsü problemi gibi kimi konularda devletin kurucu partisi olma vasfıyla güncel dinamikler arasında bocalaması iktidarın elini oldukça rahatlıyor. Bu nedenle bazı yapay meseleleri CHP’ye karşı kolaylıkla baskı unsuruna dönüştürebiliyor.

Hatta CHP’yi aynı sorun üzerinden iki faklı bakış açısı üzerinden bile vurabiliyor.

Mesela başörtüsünü ele alalım. İktidar kanadından yapılan açıklamalara göre, Türkiye’de başörtüsü diye bir sorun varsa, bunun temel müsebbibi CHP’dir. Ama aynı iktidar “bu Cehape başörtüsüne karşı çıkıyor fakat daha kendi tarihini bile bilmiyor. Bakınız Atatürk’ün de eşinin başı örtülü” kabilinden mesajlar da verebiliyor.

CHP, her koşul ve şart altında kriminalize edilebiliyor. Bunun örneklerini çoğaltabilirim. Ancak komisyon özeline dönecek olursak, ana muhalefetin bu nevi meselelerdeki aşil topuğu halen açıktadır.

Komisyon çalışmaları sırasında CHP; devletin kurucu partisi olma bagajıyla güncel arasında sıkıştırılmaya çalışılacaktır. CHP, yeterince milliyetçi olamama veya sol olamama gibi eleştirilerle sık karşılaşacaktır. İktidar da CHP’yi tam da bu noktadan hedef alıp “siz zaten tek parti döneminde de…” diye başlayan meşhur beylik cümlelerini kurup sorunların konuşulmasını engelleyecektir. Bu yolla sorunları çözemeyen, ele dahi alamayan ve belki süreci tıkayan bir CHP imajı yaratılmaya çalışılacaktır.

Bunların hepsi başlı başına birer risktir. CHP’nin komisyon safahatının öngördüğüm gibi düzleme kayması durumunda iktidarın vereceği mesaj açıktır; “Cehape’yi birinci parti yaptınız ama belli başlı sorunları bile çözmekten aciz bunlar. Türkiye’nin sorunlarını çözecek olan biziz!”

Öbür taraftan CHP’nin yüzleşebileceği tüm açmazlara rağmen komisyona katılmaması da pek olası değildi. Komisyon fikrini ilk ortaya atan partinin CHP olması bir yana, Türkiye’nin hemen her meselesinin meclis çatısı altında görüşülüp karara bağlanması gerekir. Türkiye’nin bu demokratik olgunluğu tekrar yakalaması elzemdir. Ancak bilindiği gibi şimdiye kadar CHP hep yok sayıldı. Sanki parlamentoda CHP diye bir parti yokmuş gibi davranıldı. 

CHP’nin soru önergeleri, komisyon önerileri, kanun teklifleri hep reddedildi. İktidar, CHP’li belediyelere yağmurlu havada su vermedi.

Hatta onu da geçin. Sel, yangın ve deprem gibi doğal afetlerde CHP’li başkanların muhatap dahi alınmadığına gözlerimizle şahit olduk.

Hâl böyleyken madem CHP’nin varlığı komisyon için bu kadar önemli o zaman bir şeyler daha koparılmalıydı diye düşünüyorum. Bu kadar zamandır yok hükmünde addedilen CHP, birden kıymete biniverdiyse oylamada nitelikli çoğunluğun kabul edilmesi dışında bir şeyler alınabilirdi.

Tutuklu bulunan belediye başkanları, gazeteciler, öğrenciler veya Gezi’den hüküm giyenler konusunda bazı adımlar atılabilirdi. Can Atalay’ın komisyonda fiili olarak bulunması şart koşulabilirdi.

Böylece CHP, masaya eli biraz daha güçlü biçimde oturabilirdi.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER