© Yeni Arayış

Gürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı

Önemli olan daha ahlaklı siyasetçiler seçmek değil, siyaset yaparken servet birikimi yapmaya engel olacak kurumsal, yasal yapıları hayata geçirmek. Ancak, kullanılan bu mekanizmalar ortaklaşa kullanılan mekanizmalar ise benzer sevimsiz durumları ancak projektörler bir kişinin üzerine çevrildiğinde öğrenebiliyoruz.

Gürsel Tekin konusu çok önemli. Neden çok önemli olduğunu açmaya çalışacağım, Gürsel Tekin’den bağımsız bir olay aslında.

Malum, bir mahkeme CHP İstanbul il yönetimine kayyım atadı, il başkanı olarak da Gürsel Tekin’i tercih ettiler.  

Hukukçu değilim. Hayatımda hiç siyaset yapmadım yani bir partiye üye de olmadım. Bu nedenden de seçim hukuku konusuna çok yabancıyım. Anladığım kadarıyla da zaten çok karmaşık bir alan, hukukçular arasında da görebildiğim kadarıyla rivayet muhtelif. Bu nedenden kayyım ataması hikayesi nasıl evrilecek, hiç yorum bile yapamayacağım.

Ancak, meselenin Gürsel Tekin’in kayyım atanması nedeniyle ortaya çıkan başka bir boyutu daha da var ki, bu boyut kanımca kayyım meselesinden çok çok daha önemli.

Ben özel mülkiyete çok saygılı bir insanım. Ucuz servet karşıtlığı yapmayı da hiç sevmem ama bir maliye hocası olarak da her birikimin kaynağının saydam olması gerektiğini de çok iyi bilirim, Türkiye’nin içinden geçtiği bu karanlık dönemden sonra da mutlaka ama mutlaka bir “nereden, nasıl buldun?” yasasının da çıkmasını savunuyorum.

Ancak, Gürsel Tekin hakkında çok ciddi iddialar var, Gürsel Tekin de galiba bu iddiaları yargıya taşımış ve cebinde de bir yargı kararı varmış. Ama mesele sadece Tekin değil bu durum bizim siyasetçiler için çok yaygın iddialar.   

Bu manzaradan benim anladığım siyasetçilerin bu hayret verici servetleri hep siyasi kanallardan hatta belki de -doğru değilse günahı boynuma-, siyasi nüfuz kullanarak edindiği ve bu süreçte de -burası daha önemli-, analizler hakkediyor. Sonuçta bu işler gerçekleşirken herkes oradadır muhtemelen.

Türkçemizde bir tabir vardır, tam uymayabilir bu meseleye ama “yiğide öldür ama hakkını ver” derler, Gürsel Tekin hakkında bu iddialar CHP İstanbul il başkanlığına kayyım atanması nedeniyle projektörlerin üzerine çevrilmesi sonucu ortaya atıldı. Ne kadarı doğru bilemem, umarım değildir. Çok büyük ihtimalle her siyasi parti içinde aynı projektörler kimin üzerine çevrilirse çevrilsin, küçük bir grup dışında manzara çok farklı olmayacaktır. Siyasi yaşamlarına sol ellerinin yüzük parmağındaki gümüş ya da altın yüzük dışında bir birikimi olmadan başlayanların dört beş dönem siyaset yaptıktan sonra nerelere geldikleri ortada. Bunu sadece bir kişi için asla değil, önemli bir çoğunluk için söylüyorum.

Bu aşamada işler biraz çatallaşıyor çünkü bu durumun ciddi bir analizi yapılırsa bu meselenin bireylerin, siyasilerin ahlak meselesi olmadığını, sorunun tamamen kurumsal, yasal hatta anayasal temelleri olduğunu görüyoruz.

Önemli olan daha ahlaklı siyasetçiler seçmek değil, siyaset yaparken servet birikimi yapmaya engel olacak kurumsal, yasal yapıları hayata geçirmek.

Siyasetçiler hakkında bu iddialar doğru ise bu büyük birikimleri yaparken kullandığı kurumsal yapılardan parti çevrelerinin haberdar olmaması mümkün değildir. Tam da bu nedenden yukarıda “hepiniz oradaydınız” ifadesini kullanmaktan çekinmedim.

Ancak, kullanılan bu mekanizmalar ortaklaşa kullanılan mekanizmalar ise benzer sevimsiz durumları ancak projektörler bir kişinin üzerine çevrildiğinde öğrenebiliyoruz.

Bu kurumsal korüpsüyon mekanizmalarını devletin her kademesinde yani hem merkezde hem de yerelde görmek mümkün.

Horace McCoy’un eski bir kitabı vardır, “Mafyanın dışında kim kaldı?” isimli, durum biraz böyle anlaşılan.

CHP’ye de çok haksızlık yapmayalım, hangi partiye çevirseniz projektörleri durum değişmiyor hatta belki CHP Özdemir Asaf’ın o dizilerini dahi hakkedebiliyor olabilir: “Bütün renkler kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler”.

Daha temiz bir siyaset istiyorsak ne gibi kurumsal düzenlemeler yapılması gereği de sır değil yani, anahtar kavram rekabet, süreçlerin rekabete açılması.

Kamu bankalarının kuruluş amaçları dışında yani Halk Bank’ın esnafa, Ziraat’ın da tarıma yönelik kredileri dışında kredi vermelerini bu bankaların ana sözleşmelerinde yasaklayın, devlet yardımlarını sadece çevre ve araştırma-geliştirme harcamaları ile sınırlayın, kamu ihaleleri çirkefinde kamu alımları dosyasını AB ile müzakere sürecinde hemen açın (önünde siyasi engel yok), yasanın 21-b maddesini sadece maddede yazan gerekçelerle kullandırtın, yerel yönetimlerin imar planlarını disipline edin, imar ve vergi aflarını anayasal olarak olanaksız kılın, Sayıştay’ı gerçek anlamda özerkleştirin; bakın çok değil iki senede bambaşka bir Türkiye olacaktır önümüzde.

Türkiye’nin acil olarak bu reformları yapacak kadrolara ihtiyacı var.  

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER